İşte açtım gözlerimi. Nerde olduğumu bilmeden açtım. Bana ne olduğunu bilmeden açtım. Algım tamamen kapalı bir şekilde açtım. Bembeyaz bir odada, başımda beyaz elbiseli melekelerleyim. Beyaz bir ışığa gözlerimi kapattığım gibi şimdi de beyaz bir ışığa gözlerimi geri açtım lakin nerdeyim? Ne oldu bu aciz bedenime? Neden sızlıyor herbir uzuvum? Öldüm mü yoksa sahiden? Tanrıya götürmek için beni uyandırmaya mı çalışıyor beni bu beyaz melekler?
Ben, Tanrı'nın aciz ve korkak kulu şimdi yanmaya mı gidiyorum? Oysa yanmıyor muydum çoktan? Kook'un acı veren aşkı ile yanıp da kavrulmuyor muydum? Küllerimi mi topluyor bu beyaz elbiseli melekler?
Nedir bu ses? Hüznün, acının ve telaşın sesleri neden kulağımdalar?
Çok sürdü algılamam. Usulca açtığım gözlerim belki de saatlerce tek bir noktayı izledi. Hastanede olduğumu, başıma bir iş geldiğini anlamam çok uzun bir zaman aldı. Ne kadar zamandır uyuduğumu başımdaki o beyaz melek sandığım doktorlar ve hemşirelerden duydum. Tam bir haftadır burda ölü gibi yatıyormuşum. Öyle ya kaza yapmış olmalıyım. En son ne olmuştu bana? Neden dışarıdaydım?
Acıkmış mıydım yoksa? Canım mı sıkılmıştı da çıkmıştım dışarı? Hangisiydi?
Sonra yine dank etti kafama tıpkı o gün o saat olduğu gibi. Gidiyordum. Dönmez bir yoldan çekip gidiyordum tam da bana yakışan gibi. Gitmek doğamda var benim. Daha küçücük çocukken memleketi bırakıp buraya geldim, burdan Amerika'ya. Gider dururum ben böyle canım yandı mıydı. Savaşmak? Yoktur kanımda. Ben sadece çekip gitmesini bilirim.
***
"Bana nasıl anlatmazsın Tae? O mektubu Kook okusaydı ne olurdu biliyor musun sen?"
"Benden nefret ederdi değil mi?"
Taburcuyum. Kook'a yazdığım mektubu okuyan Jin Hyung'un azarını dinlerken üzerimi giyiyorum.
"Yoongi de ordaydı. Ona vermedim. Kook'a gider söylerdi direk. Kendim okudum sonra da cebime koydum kendi evimde sakladım."
"Canım yandı işte anlasana hyung. Gitmek istedim. Bensiz mutlu olurdu. Kötü bir arkadaşım."
"Aptal çocuk. Jungkook sensiz yapamaz. Siz beraber büyüdünüz unutma. Bir elmanın iki yarısı olmuşsunuz bensiz mutlu olurdu diyorsun."
"Benimle neden mutlu olsun? Ona aşık olan ben değil miyim? Beni nasıl affedecek öğrendiğinde Jin Hyung?"
"Öğrenmeyecek Tae. Söylemeyi aklına bile getirme evli o. Aranız bozulmasın. Öğrenirse yıkılır çocuk."
Evli o. Doğru ya, benim en yakın arkadaşım evli.
"Biliyor musun, biz daha küçücük çocukken kendi başımıza evcilik oynardık. Evli olurduk oyunda böyle el ele tutuşur sözde yemek falan hazırlardık. Çocukluk ya, öperdim onu sen benim kocamsın diye. Elini tutardım dudakları gibi yumuşacık olurdu. Kokusunu zaten hiç unutmadım. Yugyeom'un yerinde olmak istedim Jin. O evlendikleri gün, evet deyip imzayı atan ve o yumuşacık dudakları öpen ben olmak istedim."
Jin giyinmeme yardım ettikten sonra çıkardığım kıyafetleri toplarken derin bir nefes alıp verdi. Beni anlıyordu. Çektiğim acıyı tahmin edebiliyordu. Güzel dostum sadece beni korumaya çalışıyordu.
"Kook senin sadece arkadaşın Tae. Biliyorum anlıyorum seni ama arkadaşlığınız biterse her şey çok kötü olur anlıyor musun? O evli Tae."
Gözümden bir yaş aktı da kucağıma düştü. Silmedim. Hastaneden çıkıp eve gittiğimizde de bir müddet sessizce akan yaşlara izin verdim. Bu ilk değildi. Muhtemelen son ağlaymışım da olmayacaktı.