"Tae, nasıl yaptın kazayı? O saatte ne yapıyordun dışarıda?"
Evimdeyim. Yatağımda öylece yatarken hüzünle baktığım yüz içimi yakıyor, göz yaşlarım içime içime akıyor. Kook, beni azarlar gibi hesap soruyor. Gidiyordum diyemiyorum. Başımı alıp dönmemek üzere gideceğim diyemiyorum. Eğer dersem onu temelli olarak kaybedeceğimi biliyorum.
"Valizler vardı arabanda. Taehyung söylesene nereye gidiyordun? Yurt dışına çıkacakmış dediler inanmadım. Tae doğru mu?"
Derin bir nefes alıp, onun da yardımı ile doğruldum uzandığım yatakta.
"Doğru değil. Çekime gidiyordum sadece. Gece çekimim vardı. Yurt dışına çıkmıyordum. Biraz uykuluydum öyle kaza yapmışım. Menajerin suçu. Telefonumu açmadığı için tek gitmeye kalktım."
Tamamen sana olan aşkımın suçu diyemeden gözlerine baktım. Daha birkaç saniye önce hayal kırıklığı ve umut içinde benden çıkacak tek kelimeye bakan Güzel Kook'um şimdi "ben zaten hiçbirine inanmamıştım" der gibi saf bir sevinçle gülüyordu.
"Çok korktum Tae. Beni bırakıp gideceksin diye çok korktum. Beni bırakmazsın değil mi artık? Ne olursa olsun hep yanımda olursun değil mi? Hep en yakın arkadaşım olarak kalırsın değil mi?"
Şimdi hayal kırıklığı ile gülen ben oldum ama o canım yandığı için öyle güldüğümü sandı.
"Ben hep ortak olacağım suçlarına minik tavşan. Hep yanında olacağım... en yakın arkadaşın olarak."
Eline şeker tutuşturulmuş bir çocuk gibi sevindi. Korktuğunu gözlerinden okuyabiliyordum. O gerçekten beni kaybetmekten çok korkmuştu. O güzel gözlerinin altı ağlamaktan kıpkırmızı kesilmişti. Saçları ve üzeri dağınıktı. Eli de yaralanmıştı. Ya sinirden duvara vurmuştu ya da kavga etmişti doktorlardan biri ile.
En yakın arkadaşının temelli olarak çekip gitmesinden çok korkmuştu.İlerleyen saatlerde Yugyeom ve diğerleri gelmişti geçmiş olsuna. Onları aşağıda karşılamıştım. Kook, yakışıklı ve şanslı kocasına sarılıp öpmüştü gözlerimin önünde. Beni nasıl yok ettiğini anlayamadan. Tam da o an nerdeyse düşecek gibi olmuştum ama arkamdan birisi tutmuştu hemen. Jin'di tutan. Kimseye fark ettirmemişti nasıl da yıkılacak gibi olduğumu.
"Geçin içeriye lütfen. Teşekkür ederim ziyaretiniz için."
Yugyeom'un yanında en yakın arkadaşı Jackson da vardı. Jin de, hem sevgilisi hem de benim yakın arkadaşlarımdan birisi olan Namjoon ile gelmişti. Joon daha olan biteni bilmiyor. Bilse Tanrı bilir ne düşünür benim hakkımda. Destek mi olur yoksa karşı mı çıkar?
Koltuklara oturduğumuzda sessizlik olmadan önce Jackson geçmiş olsun diledi.
"Taehyung, çok geçmiş olsun. Duyunca şaşırdım ve üzüldüm. Kim bilirdi kaza yapacağını."
"Teşekkür ederim Jack. İyiyim bir sorun yok."
"Geçmiş olsun Tae. Kooktan duydum. Beraberdik direk geldik hastaneye. Pek kötüydü halin Kook'u sakinleştiremedik hiçbirimiz. Yurt dışına çıkacağını da söylemişlerdi. Kaldı şimdi tüm işlerin. Umarım bir an önce kalkarsın ayağa tam."
"Sağol Yeom. Yurt dışına çıkmıyordum, çekime gidiyordum. Talihsizlik işte."
Jackson ne kadar samimi ise, Yeom da o kadar samimiyetsiz ve sahteydi. Her hâlinden anlaşılır türdendi bu. Jin, doğrulamak için atladı hemen.
"Ben de çekim alanında bekliyordum onu. İlk kutlayan olacaktım sözde de hayat işte."
Oysa çekim yalandı. Jin hyung o gün Namjoon hyung ile akşam yemeğindeydi. Bense gidiyordum sessiz sedasız.
Joon bozuntuya vermeden dinlese de önce Jin ile sonra benimle göz göze gelip imalı bir bakış attı. Bu, ortalık sessizleşince hemen anlatacaksınız olan biteni demekti."Biz artık kalkalım Tae. Kook da gelsin benimle beraber malum özledik birbirimizi. Hasta ziyaretinin kısası derler."
"Yug, ama ben kalmak ist-"
"Sen beni özlemedin mi yoksa kocacığım?"
Sessiz kaldı Kook. Özlemişti işte ama belki de bana ayıp olacağını düşündüğündendi bu ikilemi. Gözlerinden anladım. Yeom ile vakit geçirmeyi, onun kollarında olmayı özleyen bir Kooktu şu an karşımsa oturan. Gülerek yanımda oturan Joon Hyungdan yardım alarak ayağa kalktım. Hiç bozuntuya vermeden kapıyı gösterdim. Kook değildi kapıyı gösterdiğim, o Yug denen ne olduğu belirsiz piçti ama biliyordum ki ardından Kook da çekip gidecekti.
Sonuçta onlar evli bir çiftti. Birbirine aşık bir evli çift.
Gittiler sonra. Eski yerime oturup öylece bekledim. Joon bir baba gibi dikildi başımıza.
"Kim anlatacak?"
Neyi diye soracak oldu Jin Hyung. Olayı benden çok bir abi ve arkadaş olarak o örtbas etmeye çalışıyordu.
Joon hemen susturdu sevgilisini. Yalan söylediğini hemen anlıyordu ve ondan da önemlisi bir şeyler döndüğü zaten ortadaydı."Kim anlatacak neler döndüğünü? Tae'nin kaza yaptığı gün benimleydin sen. Neden böyle bir yalan söyledin durup dururken?"
Sustu, sustuk. Jin hyung anlatmazdı ama ben anlatmayı seçtim. Biraz daha bu sorgu sürerse benim yüzümden kavga edecekleri kesindi. Sebep olmak istemedim.
"Ben gidiyordum çünkü Joon Hyung. Bunu örtbas ediyorduk. Jungkook'tan bunu gizliyorduk."
Durdu, karşımızdaki koltuğa oturdu.
"Gidiyorum da ne demek? Nereye gidiyordun?"
Jin hyung gözlerime sus der gibi baktı. Fedakar arkadaşım benim için kendini feda etmeye hazırdı ama izin vermedim."Temelli olarak terk ediyordum burayı. Kimsenin haberi yoktu. Çekim falan da yalan. Ailemin yanına Roma'ya gidiyordum. Bir süre orda kalıp sonra da New York'a geri dönecektim."
Joon şok oldu. Beni böyle bir düşünceye iten de neydi diye düşünüyordu.
"Sen sormadan ben anlatayım neden gitmeye kalktığımı."
Durdum, nefes alıp oturduğum yerde doğruldum.
"Kook, Yeom ile geri barışmıştı çünkü. Bu yüzden gitmek istedim. Terk etmek istedim burayı."
Anlam veremedi. Yeom ve Kook'un barışması doğaldı değil mi? Onlar evliydi ve bu doğaldı. Öyleyse dış kapının dış mandalı olan Tae neden bu yüzden gitmek istemişti?
"Ne alaka Tae? Anlamıyorum daha açık konuş."
"Daha ne kadar açık konuşabilirim Hyung? Bıktım anladın mı o mutluluğu izlemeyi. Deli oluyorum artık birbirlerine olan aşklarına. Gözümün önünde öpüşüp sarılmalarına dayanamıyorum. Yugyeom onu aldattı ama Kook'un onu buna rağmen affedecek kadar sevmesi canımı yakıyor."
Otomatik olarak bağırdım. Bir de gözlerim dolunca Joon her şeyi anladı.
"Tae, sen... Ona aşık mısın yoksa? Lanet olsun ciddi misin?"
Şaşkınlıkla ayağa kalktı. Jin bir abi gibi elimi tuttu. Joon şoku yaklaşık iki saat gibi bir sürede atlattı. Kendine geldiğinde Jin gibi düşündüğünü dile getirdi. Doğru olan buydu ama o yol beraberinde canımı da yakıyordu.
"Seni anlıyorum Taehyung. Gerçekten anlıyorum çünkü Jin ile biz de arkadaştık biliyorsun. İnsan kalbine söz geçiremez. Mantıklı olanı bilsen de kalp hep hayal ettiğini seçer. Şimdi sana onu sevme diyemem ama vazgeçmeye çalış. O senin en yakın arkadaşın. Herkes böyle bilmeli tamam mı? Bu arkadaşlık bitmemeli Tae. Öyle değil mi? Siz beraber olmadan yapamazsınız değil mi?"
Kafa salladım. Doğruydu. O belki benden nefret ederdi ama ben yapamazdım onsuz. O olmadan yapamazdım. Onu düşünmeden yapamazdım.