1:Araf

1.4K 75 42
                                    

Gökyüzü karanlıktı, orman sessiz. Ay karanlığı boğmaya çalışırcasına parlıyor , yinede geceye yeniliyordu. Göllerin içi soğuk, balıkların kalbi sıcaktı. Bir kumru vardı asla olmaması gereken yerde. Bir kumru vardı, minicik bedeniyle yerlerde. Bir kumru vardı, göklerde olması gerekirken denizlerde.

Her kanat çırpışı bir intihar çağrısı. Her göz yaşı bir sel baskını, her çığlığı gökyüzünün ağıtı. Gök en çok kumrulara ağlar. Gök en çok kumrulara çakar. Ve gök en çok kumrularla uçmayı severdi.

Hoşçakal Kumru... Gittiğin yer gökyüzü olsun...

Birinci Bölüm

"Gitme!"
Gözlerimden akan yaşlar göğüs kafesime hücum ederken, orasının yerinden çıkacak kadar hızlı attığını fark edebiliyordum. Titreyen ellerim, titreyen vücudum ve titreyen ruhum yıllardır soğukta kalmış gibiydi. Sanki bedenim kutuplara hapsedilmişti. Sanki ruhum buzulların arasında kaybolmuştu. Sanki ben üşümek için, yıllarca titremek için doğmuştum.

İnce bir yaprak gibi, her bahar açıyor her sonbahar titreyerek ölüyordum.

Ama hayatım 17 yıldır sonbahardaydı.

"Sakin ol"dedim kendi kendime. İnsan yalnızsa bunu diyecek kimsesi olmuyordu.
Kendisinden başka...

"Sakin ol Zümrüt. Sadece bir kabustu"

Gözlerimi araladım. Bir kaç saniye nefesimin düzene girmesini bekledim. Oda karanlıktı. Beyaz ahşap dolap akustik bir hava veriyordu. Ortam bulutuydu. Mevsim ise sonbahar...

Kuşların göç etme zamanı...

Ellerimle başımı avuçladım. Ağrıyordu. Fazla ağrıyordu. Başımı çevirip sağ tarafta duran komidinde yöneldim. Ama ellerim bir türlü yetişmiyordu.

"Hadi be"diyerek biraz daha yöneldim. Yataktan düşecek vaziyete geldiğimde artık yetişmiştim.

Ellerimi uzattım ve komidinde duran haptan bir tane çıkardım.Su doldurmaya gerek duymadan yuttum.

Bünyem fazla ilaca alışıktı. Ama her mevsim değişikliğinde illaki bu tür şeyler yaşıyordum.

Yatakta diklendim ve ayaklarımı kendime doğru çektim. Başımı dizlerime yasladım.
Terlemiştim.

Gördüğüm kabuslar son zamanlarda daha da artmıştı. Elbette ki nedeni bu mevsimdi. Zaten her şeyin nedeni bu mevsimdi.

En çokta bu mevsimde nefret ediyordum insanlardan. En çokta bu mevsimde soğuyordum bu hayattan. En çokta bu mevsimde nefes alamıyor, en çokta bu mevsimde özlüyordum onu. Binlerce kuş giderdi bu mevsim. Binlerce kuşun arasında arardım onu. Binlerce kuşa söylerdim ona söyleyemediğim veda sözlerimi. Binlerce kuşla beklerdim dönmesini. Binlerce kuş dönerdi bu memlekete geri.

Sen neden dönmüyorsun? Kanatların mı kesik? Hadi gel bana, sararım yaralarını. Sen sadece yaşa, ben kırarım canımı yapıştırırım senin kanatlarını.

Sen ise bana dönmek için değil benden gitmek için uçarsın. Ben kırıldığımla kalırım.

Ayağa kalktım. Başımdaki keskin ağrı hala yerindeydi. Işığı açmadan ezbere bildiğim yoldan banyoya doğru yol aldım. İçeriye girdim ve ışıkları açıp, suyu ayarlamaya yöneldim. Saat kaçtı bilmiyordum.Ne önemi vardı ki zaten? Gece 12.00 yada gündüz 8.00
Saatler onu bana geri getirmeyecekse neden hala dönüyorlardı? Hadi bırakın saliseler, sizde bende yorulduk. Kaç saat geçsede gelmeyecek beklediğimiz. Pes etsene akrep, unut onu yelkovan. Sen yıllarını feda edip dönsende o asla geri dönmeyecek.

Su dolarken bende kendimi soymaya başladım. Tüm kıyafetlerden arındıktan sonra aynadaki solgun yüzüme odaklandım.

Yine kendimden kaçamadım...

Kesik Kanatlar Ve Kırık Canlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin