8 :Kuşlar Kalbimde Esir

160 30 0
                                    

Hayat her zaman zor gelmişti bana. Daha küçük bir çocukken kilo problemleri çekmiştim. Ergenliğimde sivilceler peşimi bırakmamıştı. Çok hızlı kilo alıp vermekten vücudumda izler belirtmişti. Gençliğimde ailemi kaybetmenin verdiği mutsuzlukla içime kapanmış ve tek başıma kalmıştım. Yetişkinliğim ise bütün bu acılar ve zorlukların birleşimiydi. Kendimi her zaman fazlalık gibi hissederdim. Her zaman olmaması gereken ama bir sekilde olan biri gibi. Oysa yaradan hepimize bir hak, bir kader çizmişti. Hepimizin kendimize ait nefesi, kendimize ait bedeni vardı. Kendimize ait evi ve kendimize ait memleketi. Oysa bir gün evim başıma yıkıldığında ve memleketimden kaçmak zorunda kaldığımda kendimi bir tırın içerisinde bulmuştum. İçinde yüzlerce insanın olduğu bir tırın. Çoğu farklı dillerde konuşuyorlardı. Bir yaşlı kadın bir köşede ağlıyor, bir siyahi adam ayakta dolanıyor ve küçük çocuklar bağırıyor. O tıra nasıl bindiğimi bile hatırlamıyordum. Tek bildiğim ailemin ölümü üzerine karşı komşum ve akrabalarıma yük olmamak için kendimi otogara atışım ve bir yaşlı kadının bana yardım edeceğini söyleyip gideceğim şehire kadar beni bırakacağını anlatmasıydı. Küçüktüm. Küçücüktüm. Sahipsizdim. Kimsesizdim. İnanmıştım. Dünyanın en çok, küçüklere, en çok sahipsiz ve kimsesizlere acımasız olduğunu bilmeden inanmıştım. En saf ve masum duygularımı belkide bu tırın içerisinde harcamıştım.

Bir kaç saat içeinde tırı durdurduklarını hatırlıyordum. Gözlerim ağlamaktan kan çanağıydı. Ve uykusuzluğa direnen gözlerime aldırmadan indim o tırdan. Üzerimde sadece kırmızı kabanım vardı. Annemin terzi parasını biriktirip aldığı kırmızı kaban... Ona iyice sarıldım ve soğuk havaya aldırmadan indim. Rüzgar tenime vurdukça kendimi daha çok kabanın içerisine sokuyordum. Sanki içinde unufak olmayı, yok olmayı diliyordum.

Dışarıya çıktığımda yağmurun yağdığını fark ettim. Yağmuru önceden çok severdim ama artık bana sadece hayatımın mahvolduğu o günü hatırlatıyordu. O gün delicesine yağan yağmuru... Artık yağmur bizi temizlemek için değil, felaketin haberini vermek için yağıyordu.

Tırdan benim gibi bir kaç kişi daha indi. Bir kadın inip ağacın köşesine kadar gitti ve hiç durmadan yaklaşık on dakika boyunca kustu. Diğer inenler ise içeride panik atak geçiren kişilerdi. Bu görüntüler korkmamı gerektirecekti ama korkmuyordum. Nedensizce hiç bir şey hissedemiyordum. Tam o sırada bir silah sesi doldu kulaklarıma. Ve bedenimi terk eden o korku bir kez daha sardı beni. Bir kez daha esir aldı bedenimi. Bir silah sesi az önce kusan kadının tam beyninin içinden geçti. Bir çığlık sardı dudaklarımı. Ve kendimi tırın altına, tekerleklerin yanına sakladım. Titriyordum. Tir, tir titriyordum. Kusmamak için direnen midemi ellerimi dudaklarıma götürerek durduruyordum. Bir sürü silahlı adamlar sarmıştı etrafımızı. Şimdilik beni görmüyorlsrdı ama ben hepsini görebiliyordum.

Herkesi tek tek indirdiler arabadan. İlk önce tüm yaşlıları, sonra ise tüm çocukları gözlerinin yaşına bakmadan öldürdüler. Bütün bunlar gözlerimin önünde oldu. Dizlerimi bir birine bağladım ve titrememi durdurması için Allah'a yalvardım. O an bir hıçkırık çıktı dudaklarımdan. Ve bir adamın dikkati tam benim olduğum yöne çevrildi. Titriyordum. Gözlerimden hadsizce yaşlar boşalıyordu. Kusmak... Kusmak istiyordum. Adam aracın altına eğilip bana baktı ve dudaklarımda saatlerdir beklettiğim o çığlık sonunda kendink bıraktı. Yüksek sesle çığlık attığım sırada adam saçlarımdan tuttu ve canımın yanıp yanmamasını düşünmeden beni oradan sürükleyerek çıkardı.

"Yalvarırım, yalvarırım bana bir şey yapmayın. Ne olur, bırakın gideyim yalvarırım" bir yandan ağlıyor bir yandan da konuşmaya çalışıyordum. Her tarafım ölülerle, kan kokuları ile dolmuştu. Adam yüzüme bir tokat indirdiği an bu sefer kan kokusunu daha yakından hissettim.

Bir el saçlarımı tutup yüzümü yüzüne çevirdiği an karşımda gördüğüm gözlerin bambaşka bir şekilde baktığını anladım. Ve o an beni öldürmesi için yalvardım. İlk önce saçlarımı tutan elleri belime kaydı ve sımsıkı bir şekilde belimi sardı. Ardından dudağından bir kahkaha kopardı ve yüreğimin güm güm attığını hissettim. Buda yetmezmiş gibi geride duran adamların da bana yaklaşıp dokunmaya başladığını her dokunuşlarında ise kahkaha attıklarını gördüm.

Kesik Kanatlar Ve Kırık Canlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin