11:Zümrüdü Anka

137 32 0
                                    

En büyük acılar, en büyük yanlızlıkları doğurur. En büyük yanlızlıklar ise en büyük yanlışları. Ve insan acı, yanlızlık ve yanlış üçgeninde hayatı boyunca savrulur durur. Benimde en çok yaşadığım şeyler herhalde bunlardı. En büyük acım o depremde olmuştu, en büyük yanlızlığımı ise yine o deprem doğurmuştu ve ben o depremin üzerine sallana sallana yanlışlara düşmüştüm. En sonunda ise altında kalana kadar. Şimdi ise oradaydım. O enkazın altında. Bir yanım bir ışık arıyor, bir umut, bir nefes. Ama bir yanım orada ölüp gitmeyi diliyor. Çünkü korkuyor. Her ne kadar inkar etsede o enkazdan çıkmaya korkuyor. Çıktığında olacaklardan korkuyor, bulacaklarından, bulamayacaklarından. Göreceklerinden, göremeyeceklerinden. Duyacaklarından duyamayacaklarından. Çünkü enkazdan çıkmakta bir nevi enkaza girmek gibi bir şey değil mi? . Bir deprem sadece kendisini sarsmaz. Ve en büyük deprem sen sağken başlar. Çıkarsın o enkazdan bakarsın etrafına. Birilerini bulmak istersin, bulamazsın, görmek istersin göremezsin, seslerini duymak istersin duyamazsın. Evini bulmak istersin bulamazsın. Çünkü evinin yolunu bile almıştır senden. Bir tek sen kalmışsındır. Bir tek sen kurtulmuş ama bir tek sen yanmışsındır. "Ölüm, ölene bayram" der üstad Necip Fazıl. Sen içinde cenaze yaşar kendini siyahlara sararsın. Onlar bayramı tahta atlarla kutlarlar. Ey benden gidenler. Ben burada acı çekmeye, siyahlara bürünmeye razıyım. Yeter ki bir gün o atlara beraber binebilelim. O zamana kadar sizi ne kadar sevdiğimi unutmayın. Kalbiniz kalbimde. Ruhunuz bedenimde. Ve sevinciniz her daim yüreğimde. Sonsuza kadar ve ilelebet

"Üzerine sinen bu koku sana hiç yakışmadı"
Ne kadar zamandır kulağımda Kartal'ın sesini duyduğumu bilmiyordum. Oysa zamanı önemsiz olan saatlerdir tek bildiğim ne yaparsam yapayım bu sesin, aklımdan, kulağımdan hatta ve hatta ne kadar inkar etsemde ruhumdan çıkmadığıydı. Bir şeyler ağrıma gitmişti. Bir şeyler beni üzmüş, yıkıp geçmişti. Ve hepsi bir cümlede saklıydı. Onun bir cümlesinin beni nasıl bu şekilde etkisi altına aldığı konusunda hiç bir fikrim yoktu. Tek bildiğim içimden söküp atamadığım bu delicesine üzüntü hissiydi.

Kartal benden Aslan'ın kokusunu almıştı. Bana çok yakıştırdığı o kokuya bugün başka bir koku karışmıştı. Acaba dedim içimden. "Acaba artık o kızlar gibi mi korkuyordum gözünde"

Ayağa kalktım odanın içinde bir oraya bir buraya yürümeye başladım. Kahretsin! Düşünmekten bir adım ötesine dahi gidemiyordum.

Yatağın hemen yanı başında duran cama doğru ilerledim. Nefes almalıydım. Belki nefes almak iyi gelebilirdi.

Camı açıp hemen karşıda duran ormana doğru derin bir nefes aldım. Bir nefes daha. Bir nefes daha. Ve bir nefes daha. Olmuyordu. Aklımdan çıkmıyordu.

Kendimi hiç sorgulamadan odadan dışarıya doğru attım. 4 duvar arasından çıksam belki daha iyi hissedebilirdim. Oysa ruhu hapishane köşelerinde saklı olan birisi ne kadar dört duvardan kaçmak istese de yapamazdı. Çevrelerdi etrafını, sarar kaçmasına müsaade etmezdi. Ve bende yıllarımı o 4 duvar arasında geçirmiş bir ruhtum. Şimdi istesemde çıkamazdım.

Kendimi merdivenlere attığım an aşağıdan sesler geldiğini işittim. Salonda kimse yoktu. Büyük ihtimalle herkes mutfaktaydı. Kartal 'ın orada olmamasını dileyerek kendimi mutfağa attım ve daha girmeden burnuma dolan kokusu ile bu dileğimin henüz tanrıya ulaşamadığını anladım. (Mecazi)

Adımlarım mutfağa doğru yol alırken bunun yanlış bir fikir olduğunu ve odamın çok daha güvenli bir yer olduğunu kendime hatırlatmadan edemedim.

Mutfağa girdiğim an masada oturmuş ve önündeki kartlara dikkat kesilmiş olan 4'lüyü gördüm. Oraya girdiğimde tüm bakışlar bana dönmüştü. Bir kişi hariç. Tabikide Kartal. Benim gözlerim ise sadece ondaydı. Üzerinde yeşil bir tişört ve altında beyaz bir esortman vardı. Yeni duşdan çıkmışa benziyordu. Bunu kıvırcık ve hala ıslak olan dağınık saçlarından anlayabiliyordum.

Kesik Kanatlar Ve Kırık Canlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin