Hiçbir oyun kurucusunu unutmaz,
Hiçbir oyun bir oyuncusunu güldürmeden bitmez,
Ve hiçbir oyun bir oyuncusunu ağlatmadan bitmez.
Yine gözümü inanılmaz göz ve baş ağrısıyla açmıştım fakat uyanmayı beklediğim yer asla yabancı bir oda değildi!
Odanın içi toplam bizim ev büyüklüğündeydi. Genel olarak gri ve siyah renklerin hakim olduğu odada karşı taraf full olarak camdı ve inanılmaz güzel gözüküyordu. Birkaç saniye odanın içini inceledikten sonra içimi yiyip bitiren korku ve endişeyi yok sayamıyordum. Hızlı adımlarla yataktan kalktım ve kapıya doğru koşar adımlarla ilerledim. Fakat şuan tam da şuan bir kilit vakasıyla daha karşı karşıyaydım. Bu lanet kapı neden kapalıydı?
" Pardon! Kapıyı açar mısınız!?" Hem bağırıyor hem de ellerimle kapıya vuruyordum. " Hey! Kimse duymuyor mu beni ya...Kapıyı açın!"
Ne gelen vardı ne giden iyice sinirlenmiştim. Hem ellerim hem de ayaklarımla kapıya vuruyordum. " Birazdaha bu kapı açılmazsa kötü şeyler yapacağım. Derhal kapıyı açın!"
Tam tamına kırk beş saniye sonra açılmayan kapı iyice canıma tak etmişti ve ben gerçekten bir şey yapmamak ve kriz geçirmemek için çok zor duruyordum. İlaçlarım da yanımda değildi. Karnım açtı ve başım dönüyordu. Bir anda aklıma babam geliyor daha çok geriliyordum. Burdan çıkmam lazımdı. Acilen?!
" Bakın son kez uyarıyorum." Sesim kıyamet öncesi sessizlik gibi çıkmıştı." Kötü şeyler yapacağım! Anlamıyor musunuz krizim başlamak üzere.!?
Açılmayan kapı ile birlikte duvarlar üstüme üstüme geliyor zaten halsiz olan bedenim beni taşımakta zorlanıyordu. Nefesim darlaşmaya başlamış gözlerim kararıyordu. Bir şeyler yapmam lazımdı. Dikkat çeken bir şeyler.
Gözlerimle etrafı taradım ve gözüm sert olduğunu düşündüğüm vazoya çarptı. Acaba şu duvarın tamamı olan camamı yoksa gardıropun aynasına mı atsaydım. Gerçi cama atsam pek kırılacağını sanmıyordum.
Vücudumda kalan son güçle birlikte vazoyu aynaya fırlattım ve parçalar odanın her tarafına yayıldı ve olabildiğince yüksek bir sesle çığlık attım. Sanırım sesim kısılmıştı. Dokuz saniye. Tam dokuz saniye sonra kapı açılmıştı.
İçeriye orta boylarda takım elbiseli kulağında siyah bir kulaklık olan adam girdi. Önce beni daha sonra da odayı süzmüştü. İyice sinirlenmiştim.
" Kapıyı açmayı düşünüyor muydun yoksa intihar etmemi mi bekliyordun?!" Sesim beklediğimden de yüksek çıkmıştı. Muhtemelen koruma olduğunu düşündüğüm adam gözlerini başka bir tarafa çevirmiş bana bakmıyor ve konuşmuyordu. O sırada içeriye iki kişi daha girmişti.
"Hey! Sana diyorum sana duymuyor musun? Heh gerçi duysaydın kapıyı zamanında açardın öyle değil mi?" Sesimin tonu düşmüş bu sefer bu cümlemi alaylı bir şekilde kurmuştum. O ise hala ileriye bakıyor konuşmuyordu. Te allahım.
Korumaya laf anlatmayı bırakıp arkamı dönüp gözlerimle çantamı bulmak için odanın içini taramaya başladım. Çantamı aldıktan sonra hızlı adımlarla odadan çıkacaktım ki odada bulunan tüm korumalar kapının önüne geçmişti. Şok içinde bakışlarımı hepsinin üstünde gezdirdim.
" Patron gelmeden bu odadan çıkamazsınız." Korumanın ifadesiz ve keskin sesi tüm odayı doldurmuştu. Kaşlarım şaşkınlıkla kalkmış yüzümde şok olmuş bir ifade vardı.