"Daha önce söylemiş miydim bilmiyorum..." Kestane rengi saçlara sahip adam, sade olan odanın içerisindeki yatağın üzerinde oturuyordu. Odanın içerisinde bir sehpa vardı. Çekmeceli olan sehpanın üzerinde bir tas vardı ve içi su doluydu. Odanın diğer tarafında bir masa vardı. Masanın yanaştırıldığı duvarda bir pencere vardı. Oturmak için bir tabure de masanın yanına koyulmuştu. Yatağın üstünde oturan gencin yanında biri daha vardı. Kadının yüzünde geçirdiği yıllardan kalan birkaç kırışıklık bulunuyordu. gözleri tıpkı gencin gözleri gibi simsiyahtı. Saç renkleri de birbirinin aynısıydı. "İllüzyon büyücüsü olmak, insanları özlediğin zaman oldukça işine yarıyor."
Kadının yüz ifadesinde en ufak bir değişiklik dahi olmadı. Hatta belki de nefes bile almıyordu. Sadece yatağın diğer köşesinde oturan genç adama bakıyordu. Genç adam elinde tuttuğu şişeden bir yudum daha aldı. İçtiği şeye daha tam olarak doymamışken göz ucuyla yanındaki kadına baktı ve şişeyi ağzından ayırarak tekrar kadına döndü. "Bana öyle bakma, bu sadece su." elindeki şişeden biraz daha su içen genç adam tekrar kadına döndü. Gözleri dolmuş gibi görünüyordu.
"Seni çok özledim... Anne."
Bir süre susan Shawn, tek eliyle gözlerindeki yaşları sildikten sonra konuştu. "Yaşıyorsun, değil mi?" kısa bir süre annesinin yüzüne baktıktan sonra istemsizce bir hıçkırık koptu ağzından. Ardından gözyaşları döküldü gözlerinden.
Bu şekilde geçen yarım saatin ardından siyah gözlü adam ayağa kalktı. Normalde bu kadar duygusal biri değildi. Ama annesi aklına geldiğinde kendini tutamıyordu. Birkaç dakika hazırlığın ardından görev binasından aldığı kelle avcılığı görevini yerine getirmek için odadan çıktı. Yatakta oturan yaşlı kadın da onun çıkmasıyla birlikte yavaş yavaş yok olan toz tanelerine dönüştü.
-----
Ormanın girişinden biraz ileride yedi kişi vardı. Yerde yatan siyah saçlı bir gencin etrafında toplanmış, ne yapacaklarını tartışıyorlardı. "Onu öldürmemeliyiz, Skold. Antik bir silahı var ve savaş sanatı konusunda aşırı iyi. Kullandığı öğretileri saymıyorum bile. Kesinlikle bir soylu. Dirisinin ölüsünden daha çok işe yarayacağına eminim." herkes ona hak vermiş gibi görünüyordu.
"Bir kişiye karşı bu kadar zorlanacağımızı tahmin etmezdim. Hem de öğreti dışında herhangi bir büyü bile kullanmadı!" bunu duyan haydutlardan biri daha lafa girdi.
"Belki de kırılmış ruhlardan biridir?" haydut liderinin söylediği bu cümleyi herkes mantıklı bulmuştu.
"Bu doğru olabilir. Sonuçta kırılmış ruhların kendilerine ait büyüleri yoktur." bir süre daha sohbet eden haydutlar, haydut liderinin lafıyla birlikte ayaklanmışlardı. "Brann'lar neden hala gelmedi?"
"Kaçanların peşinden geçitle gittiler. O iki çocuğa ölmeleri imkansız." Bir süre ne yapacağını düşünen haydut lideri, en sonunda üslerine geri dönmeye karar verdi. "Biz dönelim, onlar da gelirler. Bu zamana kadar gelmedilerse muhafızlar her an gelebilir. Khaln, geçit aç!" kısa bir sessizliğin ardından haydutlardan biri konuştu. "O öldü..."
Herkes tekrar sessizliğe büründü. Bir süre daha kimse konuşmadı ve en sonunda sessizliği haydut lideri bozdu. Sesi epey üzgün çıkmıştı. "Çocuğu biriniz taşısın. Gidiyoruz." Bu sırada haydut liderinin gözüne çocuğun sırtında duran kılıç takıldı. Bayılmadan önce kılıcı tekrar kınına koymuştu. Kılıcı kınından çıkarmadan alıp kendi sırtına taktıktan sonra arkasına grubundan kalanları alarak ormanın derinlerine doğru ilerlemeye başladı.
-----
"Orion... Miras..."
Fısıltı gibi gelen sesi zar zor duyan iz sürücü, hatırladığı şeyle birlikte dehşete düştü. Adel'in mirasını tamamen unutup onu korumaya çalışmıştı. Dehşete düşmüş bir halde Adel'i izliyordu. Genç kızın bayılmamak için kendini zorladığı her halinden belli oluyordu. Toprak büyücüsü hızla ayağa kalktı ve Adel'den uzaklaşmak için tüm gücüyle koşmaya başladı. Genç kız ise daha fazla dayanamayacağını fark etti. Bedeni aşırı yorulmuştu. Orion daha mirasın etki edeceği alanın dışına çıkamadan göğsüne yediği bir okla yere yığıldı.
