Merhabalar!
Tam mum yakıp yazmak için romantik ve loş bir ortam oluşturdum. Hatta en çok sevdiğim şarkı çalıştı karışık çalda. Fakat ne oldu dersiniz. Çişim geldi. Bu konudan daha önce bahsetmiştim. Bunu ilk fark ettiğimde lisedeydim. Bir yaz akşamı bahçeye çıkmıştım. Köpeğimiz hemen yanıma gelmişti. Çok duygusaldım. sevgiye muhtaçtım. Köpeğimin bunu düşünüp de gelmiş olduğunu düşünmüştüm. İnanılmaz güzel bir andı. Sonra ne oldu biliyor musuz? Evet. Çişim geldi. Gerçekten diyeceklerim bu kadar sayın hakim.
*****
"Erdem?" diye sordum gayri ihtiyarı.
"Buse?" dedi.
"Evet?" dedim. Çok şaşkındım ve bu sesime yansımıştı.
"Seni merak ettim, bugün okula gelmeyince dedi."
"Nasıl yani?" dedim. Hala şaşkınlıktan kurtulamamış sesimle.
" Bir sorun mu var? İyi misin?" dedi. Ses tonu o kadar yumuşaktı ki sanki bana sesiyle sarılıyor gibi hissettim.
"Ha iyiyim ya, sabah uyanamadım." dedim.
"Emin misin? Bir yerin ağrıyor mu" dedi. Gerçekten bunu dedi. Ve o kadar samimi bir şekilde dedi ki. Başım dönüyormuş, kanatlanıyormuşum gibi hissettim.
"Yok hiçbir yerim ağrımıyor" dedim. Sesim kısık çıkmıştı. Düşünülmeye, önemsenmeye, merak edilmeye o kadar yabancıydım ki. Kendimi sanki birine ağırlığımı bırakmış ve tüm ağırlığımla yaslanıyormuşum gibi hissediyordum. Tabii o an bu hislerimin kaynağını bilmiyordum. Önemsenmekten mahcup düşmüş bir kızdım.
"Evin nerede" dedi.
"Niye ki?" dedim.
"Görmeden rahat edemeyeceğim," dedi. O an samimiyetinden şüphe etsem de ne hissettiğimden emin olamadım. Sanki tüm bunlar rol gibiydi. Ya da ben dilini bilmediğim bir dizi izliyordum. O yüzden soramadım, duyduklarım doğru mu diye? kendime soramadığım gibi kimseye soramadım.
Evin yakınındaki bir parkı tarif ettim.
"Yarım saate orda olurum" dedi.
"Tamam," dedim.
Telefonu kapatınca aynadaki yansımama baktım. Hızla üzerimi değiştirip saçlarımı tepeden topladım.
Çayımı hızla yudumlayıp yüzüme rimel ve rujdan oluşan bir makyaj yaptım.
Sonra yavaşça çıktım.
Parka vardığım zaman tek bank doluydu ve o banka en uzak banka gidip oturdum. Kulağımda çalan müziğe odaklanıp gerginliğimi atmaya çalıştım. Yüzleşmekten koktuğum şey ayağıma geliyordu.
Görüş alanıma birden bir bardak girdi. Karton bir kahve bardağı.
Kafamı döndürüp arkama baktım.
O gelmişti.
Kulaklığı çıkartıp bardağı elime aldım.
"Kahve mi aldın?" diye sordum soruyla.
"Evet, sade. Sevdiğin gibi" dedi.
Gülümseyişimi başımı eğerek gizlerken o yanıma yerleşti.
"Tekrar soruyorum ama gerçekten soruyorum. Soru olsun diye değil," dedi. "İyi misin?"
"Gerçekten iyiyim," dedim. Gerçekten de iyi hissediyordum.
Hem onun yüzünden kötü hissediyordum, hem de onun sayesinde iyi hissetmeye tekrar başlıyordum. Ne kadar kötü hissedersem o kadar da ardından iyi hissediyordum hem de.
"Ben seni üzmek istemedim" dedi.
"Üzmedin zaten." dedim.
"Yapmaa!" dedi.
"Sadece kafam karıştı" dedim.
"Anlıyorum, çok normal. Haklısın" dedi.
"Doruk konusunda aramızda hiç dediğin gibi bir şey olmadı ama."
"Öyle diyorsan öyledir." dedi. Biraz durup " ben sadece belki çok erken olsa da gördüğüm ve senin fark edemeyecek olduğun bir şeyi dile getirdim" dedi.
"Neden fark edemeyecek olayım ki?" diye sordum. "Onu gerçekten yakından tanıyorum. Benden hoşlansa bunun farkında olurdum."
"Bazen bazı şeyler konusunda o kadar emin olursun ki, sadece o düşüncenin çevresinde şekillenir fikirlerin. Sanki ışık kesinlikle sadece sağdan vuruyormuş da bütün gölgeler sola düşermiş gibi bir yanılgıya kapılıyorsun. Ama ışık her yerden vurur."
Gülümseyerek başımı ona döndürdüm. O kadar güzel konuşmuştu ki, içimden sıcacık bir tebessüm dudaklarıma yansımıştı. Çok kısa bir süre bakışlarımız kesişti. Çok kısa bir sürede çok uzun bir bekleyiş hüküm sürdü. Bakışlarım çok kısa bir süre onun dudakların kaydı.
"Seni her şeyinle bilmek istiyorum." dedi. Kimsenin tanımadığı kadar seni tanımak istiyorum, senin bile."
Yüzümdeki tebessüm dişlerimi açığa çıkartan bir gülüşe döndü. Elimle gülüşümü otomatik olarak kapatırken elimdeki kahveyi dudaklarıma doğru götürdüm.
Daha öncesinde yüzlerce kez içtiğim kahvenin tadı çok başka geliyordu. Soğuk esen rüzgar içimdeki yanan alevi titretiyor gibi hissediyordum. Tırnaklarımdan saç diplerime kadar her hücrem mutluluğun nefesiyle canlanıyordu. Yaşadığımı hissediyordum. Yaşam damlarımda dolaşıyordu. Bana hayat vermiş bir can suyu gibiydi. Anime de yaşıyor gibiydim.