Girdiğimiz bar yanıp sönen renkleriyle pavyon dediğimiz zaman aklımıza gelenleri andırıyordu.
İçeriye doğru ilerlerken Erdem'in eli usulca sırtıma yerleşti. Beni eliyle yönlendiriyordu.
Yaklaştığımız masada Erdem'in eski lisesinden ve çocukluğundan 4 arkadaşı vardı.
Didem, Burak, Ahmet ve Bartu. Didem ve Burak sevgiliydiler. Burak dışındakiler liseden arkadaşlarıydı. Kısa bir tanışmanın ardından masaya yerleştik.
Kareoke yapmaya gelmiştik buraya. Erdem yolda planını söyledikten sonra hangi şarkıyı söylemek istediğimi sormuştu. Bu soruyu uzun düşünmeme gerek yoktu. duyduğum ilk andan itibaren biriyle söylemeyi hayal ettiğim bir şarkım zaten vardı.
Hepimiz birer bira söylemiştik. Biralarımızı içerken Didem'in sorusuyla muhabbetin odağı ben oldum.
"Uzun zamandan sonra ilk defa Erdem'in yanında bir kız görüyorum."
Buna vereceğim cevap her kızınki gibi belliydi.
"Ben Erdem'in sadece arkadaşıyım."
Bakışlarım istemsizce Erdem'in tepkisini ölçmek için ona döndüğünde konunun hiç onunla ilgisi yokmuş gibi arkasına yaslanmış genişce gülümseyerek fıstığını yiyordu.
"Evet sadece arkadaşım" dedi. Bakışlarını gözlerime dikerek gülümsesini arttırarak. Gülümseyişi o kadar etkilemişti ki beni eğilip nerede olduğumuzu umursamadan onu öpmek istedim.
"Siz ne zamandır tanışıyorsunuz? diye sordum.
"Biz hazırlıkta tanıştık," dedi.
"Aa hazırlık mı aldınız," dedim.
"Evet, aynı sınıftaydık üçümüzde," dedi.
"Ne güzel," diyerek muhabbetin odağından çıkmak istedim.
"Tanımadığın insanların içinde seni izlemekten o kadar hoşlandım ki, seni her gün farklı insanlarla tanıştırmak istiyorum," dedi bana doğru eğilerek.
"Bilmukabele demek isterim," dedim gülümseyerek. Kokusunu almak beni öyle mutlu ediyordu ki usulca başımı omzuna yaslamak istedim.
"Kıskançlıkla mücadele edebilecek misin?" dedi.
"Tanıyacağın en kıskanç olmayan insan benim,"
Cevap vermek yerine gülümsedi.
Bu sırada kareoke sırası bizim masadaydı. Bizden başka sadece 2 masa daha vardı. Fazla kalabalık olmayan bir mekandaydık.
"Hadi ilk biz," dedi Erdem ayağa kalkarak. Eli yine tam olarak dokunmadan sırtımdaki yerini aldı.
Sahnedeki yerimizi alıp söylemek istediğimiz şarkının girişini duyduğumda gözlerindeki ısı beni ona bir adım atmak zorunda bıraktı.
Kendimi onunla bir terastaymış gibi hissettim. Esen rüzgarı adeta yanağımda hissediyordum. İlk ben başladım.
Onun sözlerinin başlamasıyla bir gülümseme yayıldı yüzüme. Gülümsememin büyük bir sebebi sesinin ve şarkının güzelliği olsa da ana sebebi aradığım doğru insanı bulduğuma dair hissettiğim güvenin artmasıydı. Sırtım ona yaslıydı. Sırada gözlerimi kapatıp huzurla şarkıyı dinlemek vardı. Hikayenin en güzel kısmındaydım artık. Kurtarıcımı bulmuştum.
Ellerimi allayarak şarkıya eşlik ederek usulca dans ediyordum, içtiğim tek bira beni hissettiğim aşkla sarhoş etmişti. Şarkı sarhoş olmak için aşkla dans ettiriyordu.
Birbirimize eğilerek ikimizde gülümseyerek, eğlenerek şarkıyı bazı yerlerini kaçırarak bitirdik. Keyfimize diyecek yoktu.
Şarkının sonuna gelip terden yüzüme yapışan saçlarımı arkaya atıp ona doğru adım attığımda onun kolları belimi sarmıştı çoktan. Beş parmağının hissiyle sendelememek için masaya onun desteği ile ürümeye başladım.
"Tek bira mı seni bu hale getirdi?" diye sordu takılarak bana.
"Dengemi sağlamak için eline ihtiyacım yok ki sadece elinin belimde olmasını sevdim," dedim eğlenen sesimle.
Kendimi durdurmak, frenlemek, anı uzatmak, sürdürmek istemiyordum. Benim olmasını istiyordum.
"Emin ol ellerim üzerinden eksik olamayacak" artık dedi. Ses tonundaki samimiyet ve eminlik suni bir umut pompalamıştı damarlarıma.
Hiç hissetmediğim kadar mutluydum. Hiç hissetmediğim kadar umutluydum. Hayatım hiç olmadığı kadar güzeldi. Hem de çok kısa bir süre içinde hayatıma giren biri sayesinde. Kurtarıcım sayesinde.