"Sence onun nesi var?" dediğinde sıkıntıyla nefes verdim. Ve baktığı yöne dönüp bahsettiği kızı farkettim. "Garip olan ne?" dediğimde kolumdan tutup beni hafifçe kenara geçirdi. "Farkında olmayabilirsin ama her sabah buraya geliyor ve kahve bardağına bir kere bile dokunmadan oturuyor. Arada 1-2 saniyeliğine buraya bakıp önüne dönüyor."
"Seni beğenmiştir." dediğimde şaşkınlıkla gözlerini açtı. "Ciddi misin?" Omuz silktim. "Ne bileyim bakışlarıyla karşılaşan sensin. Büyük ihtimalle seni kesiyor."
"Oha, eğer beni kesiyorsa gözleri kör olabilir." dediğinde gözlerimi devirdim. "Gözleri körse teknik olarak seni de kesmiyordur." Bana yan yan baktıktan sonra elini çenesine dayadı. Ardından heyecanla bana döndü. "Git ve ona numaramı ver."
Şaşkınlıkla ağzımı açtım. "Burada senin flört işlerinle uğraşmak için çalışmıyorum. İşlerim var." dedikten sonra tezgahtan tepsiyi alıp masalardan boş bardak ve tabakları topladım. Geri döndüğümde elindeki kağıdı elime sıkıştırdı. "Lütfen, lütfen!"
"Ne zamandan beri kızlarla ilgileniyorsun?"
"Şuandan itibaren."
Kağıdı alıp tepsiyle bahsettiği kızın bulunduğu masaya ilerledim. "Kahveniz içilmemiş ve ebediyen içilmeyecekmiş gibi gözüküyor." dediğimde boş bakışlarını gözlerime çıkardı.
"Soğuk içmeyi seviyorum."
Kaşlarımı kaldırdım. "Soğuk kahve de yapabiliyoruz, bilginiz olsun diye söylüyorum." Boş bakışlarını gözlerimden hiç ayırmadan konuştu.
"Küçük bir kütüphanenin kafesi için şaşırtıcı bir özellik."
Açık kahverengi gözlerini bir kere bile kırpmadan suratıma bakışı beni gererken sakince konuştum. "O zaman bardağınızı almıyorum?" dedim ve elimdeki kağıdı avcuma gömmek istercesine buruşturarak arkamı döndüm. Bir adım attığımda bileğime değen soğuklukla irkildim ve hafifçe ona döndüm. Siyah saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken alayla -ve garip bir şekilde yamukça- gülümsedi.
"Elindekini bana vermeyecek misin?"
Elimdeki kağıdı yok etmek için zaman kazanmak adına konuştum. "Elimde ne varmış?"
Hala bileğimde duran eli yavaşça elime inerken kağıdı -farketmeyecekmiş gibi- elimden yere doğru bıraktım. Elini elimden ayırıp sakince bacaklarımın önüne eğilip kağıdı aldı.
"Bu varmış." dedi ve kağıdı gözlerini benden ayırmadan açtı. Ardından kağıda döndü.
Yüzünde mimik oynamazken gözlerini yeniden bana döndürdü. "Yazacağım."
Elini çantasına atıp masadan kalktı ve kasaya ilerledi. Olduğum yerde öylece durdum ve masada bıraktığı kitabına baktım. Kapıdan çıkma sesi gelene kadar öylece masayı izlerken Özge arkamdan heyecanla yaklaştı ve beni kendine çevirdi. "Ne dedi? Ne dedi!"
Derin bir nefes aldım. "Yazacakmış."
"Sen ne dedin? Arkadaşım gönderdi dedin mi?" dediğinde duraksadım. "Demem mi gerekiyordu?"
Gözlerini irice açtı. "Demedin mi!?" Elimi havaya doğru salladım. "Ne bileyim adını yazmışsındır diye düşündüm." dediğimde gözlerini devirdi. "Yazdım da ya sen zannettiyse beni?" Kafasına hafifçe vurdum. "Salak mısın yakamızda adımız yazıyor kocaman, anlamıştır sen olduğunu."
Arkasını dönüp kasaya dönerken konuştu. "Umarım yazar, daha önce onun kadar etkileyici birini görmemiştim."
Mırıldandım. "Gördüğüm en itici kızdı."
Gözüm masadaki kitabında kaldığında uzanıp elime aldım. Siyah kapağının üzerindeki "Forgot Love You" yazısına dokundum. -Anlamının "You forgot that I love you (seni sevdiğimi unuttun.)" olduğunu biliyordum- Defalarca okuduğum bu kitabı onunda okuduğunu bilmek içimde garip bir his yarattı. Zevklerimizin uyuşması imkansız biri gibi görünüyordu.
Elimdeki kitapla kafenin arka tarafına ilerledim ve çantamı bıraktığım dolabı açtım. Kitabı hızlıca çantama koyup dolabı kapadım. Kitabını çalmış gibi hissettiğimde sakince mırıldandım. "Yarın vermek için aldım. Yarın vermek için aldım." Derin bir nefes verdim.
"Peki neden ben aldım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Best Mistake • gxg
Short StoryKaçıp kurtulabilirdim, ama içimde hissettiğim küçücük bir his, o hissi dinlemek istedim. Tamamlandı.