Bölüm 26

388 63 32
                                    

Yalnızlığımın başladığı odaya girince başladı isyanımda. Önce bir alev gibi kanımda hızla yol aldı sonra sel gibi gözlerimden aşağıya boşandı. Tüm bunları hak edecek hiçbir şey yapmamamış olmama rağmen başıma gelmesi tam anlamıyla talihsizlikti. Aslında bunu öyle adlandırmam saçma olurdu çünkü bu düpedüz tuzaktı. Yaşamamı istedikleri bir tuzak.

Acının sesleri her bir taraftan zihnime yayılıyordu bunları susturmak için büyük çabalar sarf etmem gerekecekti. Bunu biliyordum bu kaçınılmazdı. Hafif bir şekilde bundan sağ çıkacağımı düşünmem de saçmalık olurdu. Dürüst olmalıydım. Hepsiyle yüzleşmeli zehrimi akıtmalıydım. Ama az da olsa sakinleşmeliydim. Özellikle yatıştırıcının etkisinden arınmışken duygularım daha yoğundu ve kendimi kontrol edebilmek daha güçtü.

Gözümün önünden bilgisayarda izlediğim o görüntüler gitmiyordu. Babamın böyle bir şeyi yapabildiğine hala inanamıyordum. Peki ama neden? Neden bunu yapıyordu? Bir insan başka bir insanın özgürlüğünü elinden böyle acımasızca nasıl alabilirdi? Bir önemi yokmuşçasına nasıl bu şekilde tüm hayatını elinden alabilirdi? İnsanlar nasıl vicdansız olabiliyordu? Hele de babam. Aklım almıyordu. Ne gördüklerime ne duyduklarıma ne yaşadıklarıma inanamıyordum. Daha doğrusu inanmak istemiyordum.

Tabletten Bach'ın Toccata and Fugue in D minor BWV 565 ini açtım. Tüm acımı, kızgınlığımı, hüznümü tüm karma karışıklığımı sindirmek için ihtiyacım olan şey buydu. Kulaklığı kulağıma takıp son sese kadar açtım. Alkır'ın hoşuna gitmediğini bildiğim son sese. Kulaklarıma ne olacağı umrumda bile değildi. Güvenim bu kadar zedelenmiş ve kalbim paramparça olmuşken endişeleneceğim en son şey kulaklarımdı.

Peki onlara ne demeliydim. Lanet olsun bunu neden yapmışlardı? Neden babamın intikamını benim üzerimden almaya kalkmışlardı? Ben babasının hatalarını ödeyecek bedel miydim sadece?

Ben de onlar gibi etten kemikten bir insandım. Duygularım vardı, üzülüyor, gülüyor, ağlıyor ve acı çekiyordum. Hassastım ve şu anda kalbim ağrıyordu hem de çok. Acı çekiyordum kesinlikle acı kalbimi oyuyordu. Böyle giderse oyulacak bir kalbim kalmayacaktı.

Neden bunu bana yapmışlardı? Alkır... ah Allah'ım bunu nasıl yapmıştı? Beni nasıl kandırmıştı yalanlarla beni bu zamana kadar nasıl burada tutmuşlardı? Belki sevgisi bile gerçek değildi. Tabi ya ondan etkilendiğimi fark ettikleri anda bunu bana karşı kullanmışlardı. Beni seviyormuş gibi yapmasını istemişlerdi belki de kendi önermişti bu fikri? Sade gözlerim değil tüm bedenim acı içinde ağlıyordu bu düşünceyle. Titriyordum ellerim ayaklarım kendime olan sinirimden mi yoksa üzüntümden mi titriyordu?

Beni bu hale getirebildiğine inanamıyordum. Bu kadar aciz ve savunmasız bırakıldığıma böyle düştüğüme inanamıyordum. Aşık olduğum adam tarafından kaçırılmış, kurtarılmış gibi yapılmış, aşağılanmış, seviyormuş gibi kandırılmış, duygularımla oynanmış, kullanılmıştım.

Tüm bu düşünceler aklımın başından gitmesine yol açtı. Önce komodinin üzerinde ne var ne yoksa odanın duvarlarına fırlattım. Sonra hızımı alamadım ve giysi dolabını açarak içindeki tüm kıyafetleri çekiştirerek odaya saçtım.

Bir an kulağıma dolan müziği duydum. Hala Bach'ın Toccata and Fugue in D minor BWV 565'i çalıyordu. Bunun kriz geçirmeme değil sakinleşmeme neden olması gerekmiyor muydu? Neden işe yaramıyordu neden dinginleşmiyordu bedenim ruhum?

Hani stresinizi azaltıp, dinlendiriyor, kan akışını yavaşlatıp dinginlik sağlıyordu. Lanet olası hiçbir işe yaramıyordu hiçbir işe. Dediği gibi beni sakinleştirmiyor aksine kanın damarlarımda deli gibi akmasına, yetişecek çok önemli bir işi varmış gibi telaşa kapılmasına neden oluyordu. Belki de ulaşması gereken sona doğru hızla yol alıyordu olması gerekene. Evet öyleydi başka bir işe yaramıyordu beni raydan çıkarmaktan başka öyleyse kesmek gerekti sesini. Sonsuza kadar...

Nefti "Tamamlandı"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin