"Odana mı geçiyorsun?"Koridorda düşüncelerim arasında sıkışmış bir şekilde yürürken duyduğum ses ile arkamı döndüm. Seokjin hyung gülümseyerek yanıma geliyordu, onun sorusunu başımla onayladığımda, "Antrenmanım bitti." Dedim.
"Yorulmuş olmalısın, güzelce dinlen." Saçımı okşayarak yanımdan ayrıldığında onun dediğini ikiletmeden odama geçtim dinlenmek için. Zorlu geçen üç ayın sonunda eski hayatıma yine geri dönmüştüm. Kralın bana ayarladığı plandan şaşmıyor, peşimde ki şövalyelerle bir antrenman sahasına bir de odama gidebiliyordum sadece.
Babam ile hiç konuşmamıştık, sadece yardımcısı tarafından bana iletilen mesajlarla iletişim halindeydi. Tabii bunlara iletişim denirse, yine de bu benim için iyiydi. Onu ne kadar az görürsem o kadar çok zihnimin rahat olduğunu hissediyordum.
Düşündüğüm çok fazla şey vardı; babamın haraketleri, Hanja'nın o gece elime tutuşturduğu broş, Kral Yoongi ve hala sallantıda olan psikolojim. Birkaç aya göre daha iyi olsam da içimde ki o kırıntıları daha atamamıştım.
Kral Yoongi ile o geceden sonra bir daha görüşmedik. O karanlık gecede, boğazıma kadar gelen duygularımla kendimi kontrol edememiştim. Yaşanan şeyler beni fazlasıyla etkilediğinden ilaçla ayakta kalmaya çalıştığım sıra onunla yaşanan bu olay duygularımda ki patlağa neden oldu. Normalde olsa böyle bir tepki vermeyeceğimi biliyordum, onun hakkında haddinden fazla düşünmüştüm. O sadece bir Kraldı, ne fazlası ne azı. Ona normal bir şekilde davranmaya devam edecektim. Şövalyesi ile konuştuğu ana şahit olmamı çok düşündüm, öldürmek istediği kişi hakkında aklımda biri vardı. Eğer ki tahminim doğruysa onunla birlik içinde olmak bana yardımcı olacaktı.
Onu kişisel duygularım yüzünden kendimden itmektense planlarıma uyarak bir Veliaht Prens gibi davranacaktım, buna karar vermiştim. Zamanı geldiğinde tahta geçecek olma düşüncesinin ağırlığı omuzlarımı çöktürürken, günlerdir düşündüğüm bu konuyu zihnimin bir köşesine atmaya çalıştım. Şu anı ve geleceği düşünmenin gerginliğiyle birkaç gündür kendimde değildim. Kendimi ne kadar düşünmemek için durdurmaya çalışsam da aynı şu an olduğu gibi yine bu konuyu düşünürken buluyordum.
Eğer bu konuyu ciddi bir şekilde ele alırsam bir çok şey değişebilirdi. Krallıklar arası sorundan içeride ki sorunlara kadar. Bunu sırf psikolojim yüzünden geri plana atamazdım. Ne olursa olsun Kral Yoongi ile görüşüp gerekirse onunla bir anlaşma yapmalıyım.
Hanja'ya verdiği broş hakkında düşüneceğimi söyledikten sonra ona başka bir şey dememiştim fakat cevabımı çoktan bildiğine emindim, beni iyi tanıyordu. Elimde olan bu gücü kabul edecektim, bana güvenen insanlardan oluşan loncanın başına geçerek bunun ilk adımı atmalıydım. Bu güçle birlikte bir çok şeyin devamında geleceğini biliyordum. Vücuduma sarılı iplerin buna kolaylık sağlamayacağını, yoluma çıkacaktı bu yüzden Hanja'nın bana verdiği bu güce ihtiyacım vardı.
Koridorda yanımda ki Ark ile yürüdüğümüz sırada sarayda ki hareketliliği fark etmeden kendimi alamadım. Kral yine büyük ihtimalle bir yemek şöleni falan düzenliyor olmalıydı aristokratlara. Gösterişi seven bir adamdı, aynı zaman da güçlü bir Kral olduğundna birçok insan onunla iş içinde olmak istiyordu. Bu tarz etkinlikler babamın avı için en iyi yerlerden biriydi.
Dük Namjoon hyung şu sıralar krallığın iç işleriyle uğraştığından sarayı çok ziyaret edemiyordu, Prens Jungkook ise eğitimleri için sarayından ayrılamaz olmuştu, Dük Hoseok ise sabahın erken saatlerinde Krallığa gelmişti. Onunla karşılaştığımda uzun bir süredir rahatça konuşamadığımızdan biraz zaman geçirdik, sonrasındaysa Kral çağırdığından gitmek zorunda kalmıştı. Birlikte zaman geçirmeyi özlemiştim, uzun bir süre olmuştu.