"Bunu yaptığına inanamıyorum! Alt tarafı bir balo, majesteleri." Sinirli kelimelerim ağzımdan tek tek çıkarken, iki kolumu birden sıkıca saran muhafızların elleri canımı yakmaya başlamıştı. Kral bu halimi sessizce izlerken, yan koltuğunda oturan Seokjin hyung endişeyle bana bakıyordu.Kaçmama rağmen muhafızların beni yakalamasıyla her şey sarpasarmıştı. Gece yolculuk yapamadığımızdan sabah olana kadar başımda uyumama izin vermemişler, ellerimi bağlayarak beni saraya getirmişlerdi. Tüm gece aklımda dolanan tek şey gireceğim zindanın soğukluğuydu, bundan kolay bir şekilde beni bırakmayacağını biliyordum.
Getirildiğim geniş tavanlı oda da bulunan büyük, gösterişli kahverengi koltukta oturan Kral, tahtından kalkıp önünde ki birkaç basamağı inerek yanıma geldi.
"Sana gitmemen gerektiğini söylememe rağmen sözümü dinlemedin üstüne saraydan kaçtın Park Jimin!!" Sinirli, gür sesi tüm odada yankılanırken içimde fokurdayan siniri dindirmeye çalıştım çaresizce. İlk defa, ona karşı söyleyecek çok fazla sözüm vardı ve kendimi tutmakta zorlanıyordum. Ona karşı çıkmak, baş kaldırmak, artık onun istediği gibi hayatımı yönetmesine izin vermek istemiyordum.
Sadece aptal bir baloydu.
"Yanlış bir şey yapmadım!"
Yüzüme yediğim sert tokatla başım yana düşerken kolumda ki eller daha bir sıkılaşmıştı karşılık vermeyeyim diye. Kafamı kaldırdığımda önümde o gözlerinde ki kara ifadeyle bana bakan Kralla karşılaştım. Bu halimle eğlendiğine yemin bile edebilirdim.
Önünde muhafızların zoruyla diz çökmüş bir şekilde dururken bu güçsüz halim midemi bulandırdı. Tırnaklarım sertçe derime batırırken sinirimi anca böyle çıkarabiliyordum. Bu adamı kendi ellerimle öldürecektim, bana çektirdiği her şey için onu pişman edecektim.
"Herkes ne kadar güçlü olduğum hakkında konuşuyor bu-" Söylediklerim ona bir sinek vızıltısı gibi anlamsız gelirken yüzüme yediğim ikinci tokat bunu onaylamış gibiydi. Beni dinlemiyordu bile, dediklerim onun için bir anlam ifade etmiyordu.
"Kralım, yeter! Prensin dinlenmesi lazım, uzun yoldan geldi."
Seokjin hyung'un endişeli bakışlarının aksine çıkan sakin sesiyle yanımıza gelişini izledim. Eminimki bu halimizi izlemek onun içinde güzel bir manzara değildi.
"Sen karışma! Odana git!"
"Ama-"
"Sana odana git dedim!"
Karşılık vermek için ağzını açsada bir şey diyemeden kapatmış, bana özür dileyerek bakarken sessizce odadan çıkmıştı. O, her zaman beni babamın bu haraketlerinden kurtarmaya çalıştı. Kral, genellikle onun dediklerini dinlediğinden dolayı benim kurtarıcım olmuştu. Çaresizce Prensin odadan çıkışını izlerken çeneme sarılan sert eller ona ne kadar karşı koysamda güçlü bir şekilde kendine çevirdi.
Bundan nefret ediyordum, bana güç gösterisi yapmasından, onun dediği her şeyi yapmak zorunda kalmaktan.
Kral bana daha bir yaklaşmış tiksinir bir şekilde "Bu hayatı hak etmiyorsun, bu yüzden benim dediğim gibi yaşamazsan sonun gelir. Bu yaşam, bedenin, senin değil, sen sadece benim kuklamsın Jimin. Bunu sakın unutma." Sertçe mırıldandığı cümlelerle daha fazla uğraşmadan beni zindana yollamıştı kollarıma sarılan muhafızlarla.
Ben, bana söylediği cümleleri sindiremezken kendimi çoktan zindanda, taş duvarların arasında, karanlığın içinde buldum. Etrafa boş boş baktığımı fark ettiğimde sessizce yere çöktüm.
'Bu yaşam senin değil'
Bu cümle beni yıkmaya yetmişti. Yaşadığım hayat benim değildi, bunu kendi ağızıyla dile getirmese de birçok kez yaptığı hareketler ve tavırlarıyla belli etmişti. Fakat bunu ondan duymak, kabul etmek istemesem de beni sarstı.