"Tahminlerinden daha erken varmışlar ve..başladı Jimin." Seokjin hyung gergin halini gizlemeye çalışırken yanıma oturduğunda yeni uyanmış olmam doğru düşünmemi engellerken ağzımdan çıkan tek şey gevelediğim kelimelerdi."Ama bu.." Erkendi. Her şey çok hızlı ilerliyordu.
"Hazırlıklı ol, her an bize ihtiyaçları olabilir." Geceden içtiğim alkol başımı ağrıtırken düşünmeye çalıştım. Savaşın başlaması demek planımız başarılı oldu demekti. Bundan sonraki adımları hatırlamalıydım ama bir anda içime dolan korku ile nefes bile alamaz olmuştum.
"Hyung.."
"Biliyorum."
"Hazır değilim." Fısıltım odada bir çığlıkmışçasına yayılırken birinin duymasından korkmuştum. Bir Prens nasıl bir savaş için hazır olmazdı ki?
İçimde birden çok duygu alevlenmişti. Stres, endişe, korku en başındaydı. Olacak şeyleri düşündükçe nefesimin kesildiğini hissediyordum.
Doğduğumdan beri yaşadığım tüm eziyet gerçekten bugün bitecek miydi? Onu öldürmeyi başarabilecek miydim? Ben..Kralın kuklasından başka bir değerim olmayan ben, gerçekten bunu yapabilecek miydim?
"Hayır..hazırsın. Sen küçüklüğünden beri bunun için eğitiliyorsun Jimin." Haklıydı, benim yaşama amacım buydu. İnsan öldürmek. Elimi sıkıca saran uzun parmaklarla birlikte ona tutundum. Bana benden daha çok güvenmesi beni korkutsa da şu an benim için en önemli şey oydu. Ona bir şey olmaması lazımdı. O bu hikayede ki masum Prensti.
"Seni koruyacağım."
"Bana bir şey olmayacak. Asıl kendini koruman gerek." Benim bu cümlemle gülümsediğinde bir eli nazikçe saçlarımı okşamıştı. Onun sevgisini dokunuşuyla hissetmek içimde ki kargaşayı birazda olsa dindirdi.
Bunu yapmalıydım. Kendime güvenmesem bile bugün her şeyi bitirmeliydim.
"Kral'ın yanına gitmeliyiz." Diye mırıldandım düşüncelerimin arasından sıyrılıp yataktan kalkarken. Beni onayladığında hızlıca giyinmiş, sarayda telaş içinde koşturan insanlar, sert adımlarıyla koridoru inleten muhafızların yanından geçerek Kralın yanına gitmiştik.
"Aptal adam, beni devirebileceğini zannediyor. Ona o kadar yaptığım iyiliklerden sonra." Sinirli bağırışı tüm odada yankılanırken Seokjin hyungun meraklı sorusuyla beraber, "Ne yapıcağız Kralım?" Kral acımasız bir şekilde cevap vermişti. "Onu yok edeceğiz."
O böyle bir adamdı işte. Bir Kral böyle mi olmalıydı? Peki ya ben, onu öldürüp başa geçtikten sonra nasıl bir Kral olacaktım?
"Sol kanadı şehrin girişine yolla, güney ve doğuyu sıkı korusunlar en çok oradan saldırırlar. Diğer muhafızlar kasabaların girişine gitsin, sarayda ki muhafızlar burada kalsın, tüm kapıları kilitleyin." Kralın sıraladığı emirleriyle odada ki birkaç adam koşarak çıkmıştı. Bedenimin titrediğini hissediyordum. Gerginlik boğazımı düğümlerken Krala bir şey belli etmemeye çalışmak beni daha da geriyordu.
Karanlık oda bugün sanki daha bir ışıksızken geniş odanın ortasında ki kahverengi, altın desenlerle kaplı, yerden bir iki basamak üstte ki koltuğunda oturan Kral sakin gözükmeye çalışsa da bu ani ve beklenmeyen saldırı yüzünden endişeli olduğunu gözlerinden görebiliyordum.
"Prensim, Jimin seni koruyacak onun yanından ayrılma. Jimin, odasına gidin her şey bitene kadar da çıkmayın." Kral, Seokjin hyungu rahatlatmak adına gülümserken beniyse sıkıca tembihleyerek elime kılıç tutuşturmuştu. Elime verilen kılıcı kemerimde bulunan kılıcın yanına takarken Seokjin hyungun endişeyle etrafına baktığını gördüm.
