Sabahattin Ali'nin bir cümlesine sığdırmıştım hayatımı. Şöyle diyordu kendisi; "Yavaş yavaş hislerim kütleşmişti. Hiçbir şeyden müteessir olmuyor, hiçbir şeye sevinmiyordum."
Hayatımda, elimden en küçük sevincimi bile almaya meyilliydi bu dünya. Her seferinde sevdiğim yerden vuruyordu beni. Üstelik en beklenmedik zamanlarda.
İlk önce küçük bir çocukken babamı almıştı elimden. Sevmediğim, belki de sevsem de sürekli bunu inkar ettiğim babamı. Her kızın ilk aşkı olan babası, benim için tanıyamadığım bir yabancıydı. Onu da geçtim, kendisinin yüzünü bile hatırlamıyordum. Çünkü dediğim gibi, daha küçücük bir çocukken terkedilmiştim.
Sonra anneme doyamadan annemi de aldı elimden. O gül kokusunu ciğerlerime doya doya çekememişken. Oturup ilk aşkımı anlatamamışken, dizinde ağlayamamışken, doktorluk diplomamı gösteremeden almıştı onu elimden. "Bak anne, senin gibi doktor oldum." bile diyemedim ben. Annemden sonra bile acımadı bana dünya.
Bunlar yetmiyormuş gibi bir de ilk aşkımı aldı. Çocukluğumu aldı. Ailemi aldı elimden. Bana aile olmak için çabalayan Bora'yı da aldı elimden. O zümrüt yeşili gözlerden, buğday tenden, kül sarısı saçlardan mahrum bıraktı beni.
Hiç acımadı bana bu dünya. Elimde ne varsa ne yoksa aldı. Acımadı.Ama en azından karşımda oturan Eda'yı ve çok sevdiğim Tuna'yı almamıştı. Sanırım bunun için şükretmeliydim.
"Barış iyi birine benziyor." dedi Eda, kahvesini yudumlarken. Birer kahve içmek için dinlenme odasına gelmiştik.
"Öyle." dedim, gülümseyerek. Eda sanırım benim kadar şanslı değildi, çünkü o içmenin üzerine bir de geçe nöbete kalacaktı.
'Yağmur nöbet 9'da başlıyor. Arkadaşın maşallah iyi uyumuş ki 8 buçukta işe gelmiş.'
Uykusunu aldığına göre benden daha şanslı."Sizin aranızda bir şeyler var mı?" sordu, merakını fazlasıyla belli ederek.
"Hayır." dedim, kahkaha atarak. "Olamaz da. Bora belki artık yok ama o yok diye aşkım da yok olacak değil ya. Hem Bora'yı özlemek, aynı sevmek kadar güzel." ekledim, buruk bir gülümsemeyle.
"Birini 10 sene sevmek nasıl bir his Yağmur?" sordu. Sanırım bu konuda her zaman bana kızıyordu. Her zaman devam etmemi ve beni sevebilecek birini bulmamı istemişti.
"Karşılıklı olmadığı için her zaman canımı fazlasıyla yaktı. Üstelik başkası yüzünden acı çektiğini de gördüm. Sanırım bu Beril'le sevgili olmasından daha kötüydü." aslında sanırım kelimesi fazlalıktı o cümlede.
"Ben Barış'ın sana nasıl baktığını gördüm Yağmur. Ağladığını kimse görmesin diye gösterdiği uğraşı, sen rahatsız olma diye elinden geleni yaptığını gördüm ben. Onu da geç-" Eda'nın söyleyeceklerini yarım bıraktım. "Eda!" ismini söyledim uyarıcı bir tonla. "Tamam Yağmur." dedi, göz devirerek.
Telefonuma bildirim geldiğinde, onu masanın üzerinden aldım ve Barış'tan gelmiş olan mesajı açtım.
"Dışarıdayım. Seni bekliyorum." yazıyordu.
"Yarın gece nöbetinde ben varım, eve gitsem iyi olur." dedim ve ayağa kalktım.
"Tabi balım." dedi Eda, gülümseyerek. "Sen anca alırsın uykunu." ekledi, kahkaha atarak.
"İyi nöbetler hemşire hanım." dedim, kapıya doğru ilerlerken.
"Teşekkür ederim doktor hanım." dedi Eda el sallayarak.
Hastanenin çıkışına doğru ilerlerken aklımda tek bir soru vardı; Neden Eda, Barış'a bu kadar takmıştı?
'Bora'yı unut diye seni evlendirir bile.'
Ama Bora hayatımın unutulmaz bir parçası.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAAF | 401
Romance"Yağmur olanları öğrenirse ne yapacaksın Barış? 'Bu işte parmağım yok' da diyemezsin. Onu aylardır kandırıyorsun." "Öğrenirse benden nefret eder diye korkuyorum Hakan. Bu evde olmasına o kadar alıştım ki, çekip gider diye korkuyorum." ... Yayınlam...