Bölüm 22: Barış

1.2K 176 56
                                    

Ryujin'den

Sabaha karşı saat altıda uyanmıştım ve bu kesinlikle normal değildi. Uyumayı seven bir insandım ve herkesten önce uyanmıştım. Bugün Daegu dışında olan sığınaklardan birine gidecektik, daha sonra Youngjo ve takımıyla yollarımız ayrılacaktı.

Yattığım yerde oturur hale gelmiş ve etrafta uyuyan kişilere bi gözümü dolandırıp nefes almak için arka bahçeye çıkan cam kapıyı ittirip boş havuzun kenarına çökmüştüm. Sabah saat sekizi bulurken herkes teker teker uyanmış ve bende aralarına katıldığımda yemeğimizi yiyip tekrar konuşmaya oturmuştuk. Chan elindeki kağıdı Youngjo'ya gösterip birşeyler söylemişti. Dün olan gerginlikten dolayı Changbin ve Wooyoung birbirlerinin yüzlerine bakmıyorlardı. Diğer herkes yine kendi işindeydi. Chan koltukların ortasında ayakta durup konuşmaya başlamıştı.

"Birazdan yola çıkacağız, muhtemelen akşam saatlerinde varmış oluruz. Oradan sonra siz yolunuza biz yolumuza."

Son cümleyi söylerken Youngjo'ya bakmıştı.
Daha sonra herkes malzemelerin toplanmasına yardım etmiş ve eskisi ile aynı düzende arabalara dağılmıştık. Bir yandan Jisu ile sohbet ederken üstüme erken kalkmanın ağırlığı çökmüştü. Daha saatlerce yolumuz olduğunu öğrenince kendimi Jisu'nun omzuna atıp uyuklamaya başladım.
Saatler saatleri kovalarken otobanda kısa bir mola vermiştik. Daha sonra tekrar yola koyulmuştuk. Jisu beni dürtükleyince geldiğimizi anlamış ve kafamı camdan uzatmıştım. Seoul'e benzer başka bir şehir burnumuzun ucundaydı. Yine aynı terk edilmişlik görüntüsü etrafı süslüyordu. Hemen sol tarafımda boş saksılar ile bir çiçekçi vardı. Diger tarafta ise camları inmiş bir starbucks vardı. Sokaklardan geçmiş ve tekrardan şehir dışında açıklık bir yere varmıştık. Kuru otlar ile dolu yerde küçük bir tepecik ve yine aynı demir kapı vardı. Arabalardan hızlıca inmiş ve Chan önden elindeki kağıtlar ile yan tarafındaki tabletten şifreyi giriyordu. Kapı tıslayarak açıldığında aşağı doğru uzanan merdivenlerin ışıkları yanmış ve etrafı aydınlatmıştı. Chan girmeden önce Youngjo'ya yönelik konuştu.
"Şurada anlaşalım, buradaki malzemeler kişi sayısına göre dağılacak. Fazlası veya azı yok. Diğerleri sizin sorununuz."

Youngjo kafasını sallayıp silahını iyice kavramış ve merdivenleri inmeye koyulmuştu.

Changbin'den

Önümdeki Ryujin ve Yeonjun ikilisi önden merdivenleri inmeye başlayınca tam arkalarından gidecektim ki Wooyoung kapının önünde durmuş bana bakıyordu. Sanki 'konuşmamız gerek' der gibiydi.

"Bir dakika durabilir misin?"

Tamam sinirliydim, ama birazcık konuşmaktan zarar gelmezdi. Belki bu işin sonunu getirebilir ve barış sağlayabilirdik.
Kafamı evet anlamında sallayıp çatıya doğru çıkmaya başlayan Wooyoung'u takip etmeye başladım. Kırılmış kiremitlerin üzerinde oturmuş sessizce beklerken Wooyoung bana dönmüş ve sormuştu.
"Yüzüme karşı söylemek istediğin bir küfür var mı?"

Cevap vermedim.

"Bana sinirli olduğunu biliyorum ama durup durup karşı karşıya geldiğimizde kavga etmek ne senin beni şehirler arası otobanda bırakıp gitmeni ne de benim tüm takımı satıp hayatımı kurtmamı geriye alacak."

İki buçuk yıl önce;
Wooyoung karşısındaki yağmacıların liderine bir bakış atmıştı. Grubun yerini söylemesini ve bunu karşılığında canının bağışlanmasını teklif etmişti iri yarı adam. İşin bir ucunda kendi canı diger ucunda kardeşlerim dediği insanlar vardı. Sessizce mırıldandı Wooyoung

"İki ucu boklu değnek"
Iri yarı adam dediğini duymuş ve bir kahkaha patlatmıştı.

O sırada Felix ve Jisung Busan sokaklarında boş boş gezerken yer altından geçen tren yollarını bulmuş ve bunu Minho'ya haber etmişlerdi. Wooyoung'un kayıp olması ile doğru düzgün düşünemeyen Youngjo ile Changbin en yakın arkadaşını aramak amacı ile yollara koyulmuştu. Wooyoung başına dayanan silah ile beraber bir kuş gibi ötmüş ve grubun Busan'da büyük bir rezidansta geçici olarak kaldıklarını söylemişti. Adam aldığı haber ile elindeki telsizi Wooyoung'a uzatıp;

RISING| SKZ × ITZY (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin