ＲＩＳＩＮＧ| SKZ × ITZY (DÜZENLENİYOR)

Bölüm 14: Şehir

Gece ağzımdaki bir kuruluk ile uyanmıştım. Etraf karanlıktı. Önümü göremiyordum. Yattığım koltuktan yavaşça kalkıp baş ucumdaki çantadan el fenerini buldum. El feneri açmış ve aldığımız su şişelerinden birini kafama dikmiştim. Çöpü salonun bir kenarına fırlatmış ve cam duvara doğru ilerlemiştim. Yere oturup şehri izlemeye koyulmuştum. Kocamandı ama ben kendi canımın derdindeyken bunu hiç fark etmemiştim. Bana sanki beş dakikalık bir yolculuk gibi gelmişti.

Uykum kaçtığı için uyuyamıyordum. Koltuklara dağılmış olan Yeonjun ve Changbin'e bir göz atmış ve oturduğum yerden kalkmıştım. Elimdeki el feneriyle merdivenlere ilerlemiş ve ses çıkarmamaya dikkat ederek yukarı çıkmıştım. Tek bir oda vardı orasıda yatak odasıydı. Yavaşça içeri girmiş ve etrafa bakınmaya başlamıştım. Yatak çürümüştü. Kadife başlık eskimiş ve yırtılmıştı. Sol tarafımda bir komodin vardı. Sağ taraftaki duvarda ise gömme bir dolap vardı. Yavaşça dolabın kapağını kaydırmıştım.
Eski olduğu için gıcırdıyordu. Karanlıkta ses çıkarmamaya dikkat ederek elimdeki feneri dolabın içine tuttum. Birkaç eski gömlek katlanmış kazaklar ve pantolonlar vardı. Tozluydular ama kullanılabilirlerdi. İki tane tane çekmece ve kravat asmak için bölmeler vardı. Çekmeceleri yavaça kendime doğru çekmiş ve içine bakmıştım. Birkaç adet birbirine geçirilmiş çorap vardı. Diğer çekmece boştu zaten. Dolaba iyice göz atmış ve büyük bir el çantası bulmuştum. Dolaptaki kıyafetleri ve çorapları çantaya doldurmuş ve odadan çıkmıştım. Nasıl olsa burada yaşayan her kimse buraya bir daha dönmeyeceği kesindi. Hızlı adımlar ile merdivenlerden inerken bir yandan da önümü aydınlatmaya çalışıyordum. Yere bakarak ilerlerken bir şeye çarpmış ve yere çakılmıştım. Fener ve çanta bir yana fırlarken hızlıca kafamı kaldırmış ve bakmıştım.

Changbin bana çatık kaşlarıyla bakıyordu. Onun arkasında ise Yeonjun tek kaşını kaldırmış bakıyordu. Changbin bir bana bir çantaya bakarken konuşmuştu.

"Ne yapıyordun?"

Hızlıca açıklamaya başlamıştım. Korkudan ellerim titriyordu.

"Uyandım ve canım sıkılınca yukarı çıktım. Yatak odasında birkaç parça kıyafet vardı. Onları almıştım."

Yeonjun beni kolumdan tutmuş ve ayağa kaldırmıştı. Ona teşekkür etmiş ve yerden çanta ile feneri alıp Changbin'e uzatmıştım. İkisinide hızlıca elimden almış ve kontrol edip diğer çantaların yanına bırakmıştı. Daha sonra kendini koltuğa geri bırakmıştı. Yeonjun kulağıma eğilmiş ve fısıldamıştı.

"Sen ona bakma, uyandığında ters taraftan kaltı. Ayaklarımı suratında bulması ve senin ortalıklarda olmaman iyice sinirlendirdi."

Dediğine hafif gülmüş ve kafamı sallamıştım. Bende kendimi koltuğa bırakmış ve kafamı cama çevirmiştim. Hava hafif aydınlanmaya başlıyordu. Güneş binaların arasından kıpkırmızı bir şekilde doğuyordu. Yeonjun konuştuğunda ona bakmıştım.

"Ne zaman geri döneriz?"

Ona bakmış ve şakasına cevap vermiştim.
"O kadar mı geri dönmek istiyorsun?"

Yeonjun kollarını bağdaştırmış ve konuşmuştu.

"Gitmeliyiz demedim. Gitmenin daha başka yollarıda var."

Dediği ile gün doğumuna kafamı çevirmiştim.
Bende kollarımı bağdaştırmış ve izlemeye devam etmiştim. O sırada Changbin kısık bir sesle konuşmuştu.

"Sonuçta bu manzarayı başka nerde göreceğiz."

Oda gündoğumunu izliyordu anlaşılan. Güneş doğmuş etraf aydınlanmış ve sabah ayazı heryeri soğutmuştu. Üstümdeki kabana iyice sarılmış ve derin bir nefes almıştım. Changbin ve Yeonjun ayaklanınca onlara bakmış, bende ayağa kalkmıştım. Çantaları paylaşmış ve kapının önündeki güya barikat olacak eşyaları çekmiş ve koridora çıkmıştık. Merdivenlerden hızlı adımlar ile inmiş ve binanın dışına çıkmıştık. Changbin bize önde liderlik ederken bizde etrafı kolaçan edip ilerliyorduk. Şuan açıktaydık ve bulunup öldürülmemiz beş dakikamızı bile almazdı. Elimde silah ve kıyafetlerin olduğu çanta vardı. Sırtımda ise orta boy yemek ve su ile dolu çanta vardı. Bu yüzden yavaş ilerliyorduk. Ana yolda yürürken kulağıma gelen ses ile telaşa kapılmıştım.