Kabul etmeliydim ki aşırı havalıydı.
Wooyoung oturduğu koltuğa gömülürken Youngjo Changbin'e dönüp konuşmuştu."Geçmişi geride bırakmazsan yaşayamazsın. Biz bu olayı çoktan unuttuk bile, sende unutsan iyi edersin."
Canımın burun kıvırıp hemen hazır cevap olmuştu.
"Yani sen diyorsun ki bir haini aramızda bulundurmak bizim için sıkıntı değil sizin içinde olmasın!?"Ortalık anında sessizliğe gömülmüştü. Youngjo bile ne diyeceğini kafasında tartarken Changbin o kadar açık sözlüydü ki ben bile rahatsız olmuştum. Yerimde hafif kıpırdanmış ve yanımda oturan Jisu'ya dönmüştüm. Onun gözlerini Chan'dan alamadığını fark ettiğimde hafif sırıtmış ve önüme dönmüştüm. Chan'ın bakışları bir anlığına ona bakan Jisu'ya kaldığında yan bir gülüş atıp önüne dönmüştü. Gözlerimi önümdeki havuza açılan cam kapıya dikmiş bakınırken Jisung'un az daha saldıracağı simayi, Jongho'yu görmüştüm. Cam kapıyı ittirip içeri girmiş ve kumral saçlı ellerinde yüzükler olan çocuğun yanına kendini bırakmıştı. Felix ve Hyunjin kendi aralarında fısıldaşırken Youngjo oturduğu yerden ani bir hareketle kalkıp arkamızdaki amerikan mutfağa doğru ilerledi.
Chan'da onun arkasından gitmiş ve kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı. Solumda oturan Jeongin kollarını kavuşturmuş Changbin'i kısık gözleriyle izlerken ne oldu anlamında kafamı sallamıştım.
"Gerginlikten nefes almayı unuttum sanırım."
Ciddi anlamda ortamdaki gerginlik elle tutulur bir haldeydi. Changbin Wooyoung'a öldürücü bakışlar atarken Wooyoung yerine gömülmüş bir şekilde oturuyordu. Eğer bahsettiği gibi doğruysa ben olsam bende yerime gömülürdüm. Çünkü bir zamanlar ihanet ettiğin kişiler ile aynı ortamda olmak insanı gererdi.
Haftalar sonra tekrar başladığım yere dönmüştüm. Seoul'e. Boş sokaklarda elimi kolumu sallayarak gezerken markette Yuna ile karşılaşmış ve diğer kızlar ile tanışmıştım. Daha sonra hayaletler ve olan olmuştu. Yaşadıklarım gözlerimin önünden geçerken kendime sormayı bıraktığım o soruyu tekrar sormuştum.
Yaşadığın hayatın yarısı betondan bir kutuda geçti. Peki bu sana ne kazandırdı?
Arkadaş mı edindin?
Hayatta mı kaldın?
Yoksa dışarıdakinden mi korktun?
Eğer on yaşındayken bu aklım olsaydı kendimi askerlere teslim eder ve toplama kamplarına götürülmeyi yeğlerdim. On yıl,
On koca yıl kapalı bir kutuda yalnız başıma yaşadığım gerçeğini düşünmeyi bir kenara bırakıp ellerindeki iskambil kartları ile papaz kaçtı oynayan Chaeryeong ve Jisung ikilisine bakmış ve gülümsemiştim. Önceki sinirli halinden eser kalmayan Jisung şimdi kahkaha atarak oyun oynuyordu. Oysaki gelen Jongho'ya bile bakmamıştı.
Changbin oturduğu yerden kalkıp bahçeye çıkmıştı. İçimden bir ses onu takip etmemi söylüyordu ve bende ona güvenmiştim.Aralık bıraktığı cam kapıdan hızla geçip arkasından onu takip etmeye koyulmuştum. Beni fark etmemişti sanırım yani ben öyle biliyordum. Villanın yüksek demir kapısını ittirerek yokuş aşağı yavaş adimlar ile ilerliyordu. Olduğu yerde ani bir frenle durunca bende durmuş ve sessizce beklemiştim.
"Daha ne kadar beni takip edeceksin?"
Hafif arkasını dönüp bana sorar gözlerle bakmıştı. Oysaki ben, fark etmediğini sanarak kuyruk gibi peşine takılmıştım. Ben ona o bana bakarken hemen yanına ilerleyip durmuştum. Cevap vermek o an aklımın ucundan bile geçmemişti. Bana hafif sırıtıp yokuşu inmeye devam etmişti. Bende onu takip etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RISING| SKZ × ITZY (DÜZENLENİYOR)
FanfictionKıyamet yeni bitti. Yer küre üzerinde neredeyse kimse kalmadı. Hayatta kalanlar ise hala mücadele veriyor. Her zaman bir şeylerle baş etmek için gücümüz vardı. Artık yok. Yeni çağa hoşgeldiniz. ♡#itzy etiketinde 1. sıra (2022/02/28) ♡#yeji etiketind...