Bölüm 11 - Misafir

193 35 26
                                    

Sonunda kendimi eve attığımda, kilitleyebileceğim kadar kilitlediğim kapıya yaslandım ve bağı çözülmüş dizlerim beni daha fazla taşıyamayınca yere çöktüm. Metroya gidene kadar peşimden gelen araba,  ben metroya inerken geçip gitmişti. Metrodayken ve sonrasında sürekli arkamı kontrol etmiştim, peşimden gelen, beni izleyen biri var mı diye. Kimse yoktu, ama öncesinde takip edildiğime emindim. Arabanın plakasını almıştım. Elimi göğsüme bastırdım, kalbim kaburgalarımı kırıp çıkacak gibi atıyordu. Derin derin nefesler alıp vererek kendimi sakinleştirmeye çalıştım bir süre. 

Tam sakinleşmeye başlamışken çalan telefonum yeniden kalbimin ritmini hızlandırdı. Çantadan çıkardığım telefonu kulağıma götürdüm. Levent arıyordu.

"Efendim Levent," dedim sesimi sakin tutmaya çalışarak. 

"Gülce, rahatsız ediyorum. Müsait miydin?" Arkadan bir korna sesi geldi, trafikteydi sanırım.

"Müsaitim müsatim, sorun yok," dedim. "Bir şey mi oldu?"

"Ya personel kartımı bulamıyorum. Arabada mı düşürdüm acaba diye iki saattir arıyorum ama yok. Hastaneden çıktığımda yanımdaydı. Orada mı düşürdüm ki, bir bakabilir misin?" 

Herkes de benim evde bir şey unutuyordu. "Tabi, ben de yeni girmiştim eve. Bakayım hemen," dedim. Çok bakmama gerek kalmadı, portmantonun altına girmiş, ucu gözüken kartı gördüm. Ayağa kalkmadan eğilip çıkardım. "Buradaymış hakikaten," dedim. "Kapının önünde düşmüş, kabanının cebindeydiyse..."

"Ahh, sağol," dedi. Rahatlamıştı. "Gelip alsam olur mu şimdi?" diye sordu. 

Olurdu. Olurdu vallahi. Tam korkmuş, yalnız olmak istemezken, Levent'i Allah mı göndermişti acaba? "Olur," dedim biraz fazla hevesli çıkan sesimle. "Gel hadi bekliyorum." 

Şaşırdığını ta buradan hissedebiliyordum. Ama belli etmedi. "Tamam, geliyorum," dedi sadece ve kapattı.

On yedi dakika sonra kapı çaldığında ben üstümü değiştirmiş, koridorda volta atarak onun gelmesini bekliyordum. Kapıyı açıp gülümsedim. "Hoşgeldin," dedim sevecen bir tavırla.

O da gülümsedi ama belli belirsiz kaşlarını çatmaktan da kendini alıkoyamadı. "Hoş buldum," dedi, sorar gibi. "Sen iyi misin Gülce? Bir şey mi oldu?" 

Elim saçıma gitti. İstemeden gözlerimi kırptım birkaç kere. "İyiyim," dedim, tersi mümkün değilmiş gibi. Gerçi pek inandırıcı olamamıştım. 

"Hayır değilsin," dedi kendinden emin bir şekilde. Bir adım atıp içeri girdi. "Bak bakayım bana," dedi önüme eğdiğim yüzümü kaldırmamı isteyerek. "Neyin var senin?" 

Tedirgin bir şekilde gözlerine baktım. "Az önce, dışarıdayken birisi peşime takıldı da..." Sesim sonlara doğru yok olmuştu. Korkunun verdiği gerginlik, Levent'in yanında olmanın verdiği güven hissiyle çözülmüş ve sinirlerim boşalmıştı sanki. "Korktum biraz, o kadar." 

Kaşları belirgin bir şekilde çatıldı bu sefer. "Yüzünü gördün mü? Polise gidelim ister misin? Sadece takip mi etti, başka bir şey oldu mu yoksa?" diye soruları sıraladı peş peşe. 

"Hayır, polise gitmek istemiyorum," dedim kesinlikle böyle bir şeyi istemediğimi tavrımla da belirterek. Plakayı kendim araştıracaktım, Sinan'dan da yardım isterdim belki. "Sarhoşun teki büyük ihtimal, peşimden yürüdü birkaç sokak. Korktum sadece." Asıl endişelerimi Levent'e anlatamayacağım için, olayı biraz değiştirmiştim. Ama bir noktası doğruydu. Çok korkmuştum. 

Titrediğimi, Levent'in kolları bedenimi sarınca farkettim. Kapıyı kapatıp, bana daha sıkı sarıldı. Başımın üstünü öptü, varla yok arası bir şekilde. Eli saçlarımı okşuyordu. "Tamam, ben yanındayım şimdi. Korkma," diye fısıldadı kulağıma doğru. Daha fazla dayanamayıp kollarımı boynuna doladım ve içimde tuttuğum gözyaşlarını akıttım, sessizce. 

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin