Eskiden geçmişe gitmek isterdim. Zaman zaman bunun hayalini kurar ve eski günlerin özlemiyle dalardım.
Şimdi böyle bir şey istemiyorum, isteyemiyorum. Şimdimde, geçmişe gitmeme engel olacak bir şey var artık çünkü. Giray var.
Geçmişe gitmek demek onun olmadığı bir zamana gitmek demek yeniden. Bu isteyeceğim bir şey değil.
O yüzden artık geçmişten bazı şeyleri bugünüme getirmek istiyorum.
Bazı insanları, bazı günleri, bazı hisleri...
Bugünüm mükemmel değil, aksine problem üstüne problem var her yanımda. Ama geçmişim de mükemmel değildi. Bunu kabul etmem zor oldu, oluyor ve fakat yıllarca sadece hayalimde güzelleştirdiğim anları özlediğimi farkettim sonunda. Ben, uzun zaman, canımı sıkan, beni üzen her şeyi gölgelere boğup bir kenara sıkıştırmışım. Şimdi, sonunda, o köşelere ve gölgelere de ışık tuttukça çarpıttığım bazı şeyleri görmeye başlıyorum.
Oturduğum kafenin cam kenarındaki masasından, dışarıda karşı kaldırımda oturmuş ve güneş altında bunaldığı belli olan saat satıcısını izlerken, yine geçmişten bugüne bir gezinti yapıyordum zihnimde. Ne kadar eskiye gitmek istersem isteyeyim zihnim sanki gergin bir lastiği çekmeye çalışıyormuşum gibi beni hemen yine dün geceye, Giray'ın piyanosuna ve o odada olanlara getiriyordu.
Eskide kalamıyordum, çünkü dün gecede takılı kalmıştım.
Ben dün piyano çalmıştım, yeniden, kaç yıl sonra. Buna cesaret etme sebebim tam olarak neydi kelimelere dökmem pek mümkün olmasa da, Giray'la bir ilgisinin olduğunu kabul etmek zorundaydım. Bir şekilde hep en zayıf, en hassas anlarımda o vardı ne zamandır.
Onunla geçirdiğim vakitler çoğaldıkça, hafızamda edindiği yer arttıkça, hayatımda kapladığı alan da genişliyordu sanki. Hayatımda ve benliğimde.
Bana yaklaşan Levent'i farkettiğimde oturuşumu düzelttim garipçe, üstüme gelen gerginliği görmesi işten bile olmazdı eğer rahatlamazsam.
"Merhaba," dedi karşımdaki sandalyeyi çekip otururken. Güneş ışığıyla parlayan yeşilleri gözlerimi buldu. "Nasılsın?"
Minik tebessümüm dudaklarıma yerleşirken, "Merhaba," dedim aynı şekilde. "İyiyim, sen nasılsın?"
"Ben iyiyim de..." Gözleri kolumdaki sargıyı bulmuştu, ince gömleğin kumaşından belli oluyordu.
"Ben de iyiyim vallahi," dedim hemen dikkatini kolumdan yüzüme çekerek. Sesim samimi çıksın diye ekstra bir çaba sarfettiğim için inandırıcılığını kaybetmişti.
"İyisin?" dedi kaşlarını kaldırırken. "Buna sen inandığın zaman ben de inanırım Gülce."
Derince içime çektiğim nefesi oflar gibi verdiğimde gözlerimi masaya indirmiştim. Peçetelikler çok tatlıydı, el yapımı gibi duruyorlardı nedense, beyaz kuğuların üzerindeki desenler hem çok güzel hem de makine yapımı olamayacak şekilde kusurluydu. Nereden almışlardı acaba bunları?
"Gülce."
Levent'in seslenişiyle gözlerimi peçeteliklerden ayırıp büyük bir dikkatle beni izleyen yeşillere çıkarmak zorunda kaldım.
"Efendim?" dedim kaçınma çabama devam ederken.
Sandalyesinde geriye yaslanırken kollarını göğsünde kavuşturdu. "Dün ne olduğunu biliyorum, Giray anlattı, o kısımları anlatmak zorunda değilsin yani. Ama Giray kısmını anlatabilirsin, dinliyorum seni." Elini de öne, bana doğru uzatmış ve sözü bana bıraktığını bu şekilde de belli etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANSIZ
Misterio / SuspensoBir mektup yazılıyor zamansız, okunuyor zamansız. İki insan karşılaşıyor, zamansız. Ya da tam zamanında... Gülce, bir anlık basiret bağlanmasıyla girdiği olaylar yumağından çıkamayacak. Biriyle tanışacak, tüm tanışıklıklarını gölgede bırakan... Öğ...