Bilincim yavaş yavaş açılmaya başlarken ilk hissettiğim boynumdaki ağrı oldu. Sonra başımın altındaki sert şeyi hissettim, boynum yana düştüğü için tutulmuştu sanırım. Başımın üstünde de bir ağırlık vardı. Uykunun sisi dağılırken, gözlerim aralandı. İlk gördüğüm şey kucağıma düşmüş elim oldu, ve de onu tutan büyük el. Sonra başımın üstündekinin Giray'ın başı olduğunu farkettim. Bir hareket yapmaya korkuyordum. Dizi izlerken uyuyakalmış olmalıydık. Önce benim başım onun omzuna düşmüştü, sonra da onun başı benim başımın üstüne. Peki ne ara el ele tutuşmuştuk. O kısmı anlayamamıştım işte.
Böyle durmaya devam edemezdim, boynum ağrıyordu. Başımı hareket ettirmeye çalışınca Giray'ın başı hemen kalktı, gözleri açıldı.
"Ne oldu?" diye sordu şaşkın şaşkın. Kafası karışmış gibi bakıyordu. Nerede olduğunu anlayamamış gibi. Boştaki eli yüzüne gitti, gözlerini ovuşturdu. "Ah doğru ya..." dedi sonunda hatırlamış olacak ki. "İyi misin Gülce?" diye sordu sonra bana, uykuyu atamamış sesiyle. Hâlâ elimi tuttuğunun farkında değildi. Ben niye bırakmamıştım bilmiyordum.
"İyiyim," dedim. "Uyumuşuz, saat kaç acaba?"
Sorumla birlikte saatine bakmak için sol kolunu, elimi tuttuğu kolunu, kaldırmak isteyince farketti. Boğazını temizledi. Parmaklarımız ayrıldı, aynı anda elimizi çektik.
Saati kontrol edip, "On bir olmuş," dedi. "Çok uyumamışız," diye mırıldandı. Gözleri yüzümde dolaştı. "Daha iyi hissediyor musun?" diye sordu.
"Evet," dedim canlı bir sesle. Gerçekten de daha iyi hissediyordum.
Eli alnıma değdi, alışkanlık gibi. "Ateşin de düşmüş," dedi memnun olmuş bir ifadeyle.
Bir süre öyle sessizce oturduk. Sonra telefonunu çıkarıp kontrol etti.
"Sinan aramış kaç kere," dedi. "Sen uyuduğun için sesini kısmıştım, görmemişim. Merak etmiştir şimdi o. Gideyim de içi rahatlasın." Koltuktan kalktı. Ben de peşine ayağa kalkıp yanına gittim. Ceketini giyiyordu, "İyi olduğuna emin misin?" diye sordu. Ceketinin kollarını düzeltirken, "Bir ihtiyacın olursa, gece kötüleşirsen, hastaneye falan gitmen gerekirse ara hemen," dedi.
Gülümseyerek başımı salladım. "Şu an daha iyi olduğuma eminim ve kötüleşirsem ilk seni ararım, ölüyorum diye," dedim muzip bir sesle. Keyifli bir gülüş döküldü dudaklarından.
"İyileşmişsin sen, evet," dedi. Kara gözleri sanki kaç saat uyku uyumuş da dinlenmiş gibi parlıyordu. Eli başıma uzandı, ters tarafa yatmış bir tutam saçı düzeltti..sonra eli okşar gibi saç tutamı boyunca kaydı. Elini indirip, hipnozdan çıkıyormuş gibi başını salladı iki yana. "Ben gideyim artık," dedi boğuk bir sesle. Bir ses çıkarmayı beceremeyince başımla onayladım onu.
Kapıyı açıp dışarı adım attı, bana döndü. "Biraz daha çorba var ocakta," dedi. Gitmek istemiyor gibiydi.
"Sen içseydin keşke onu da," dedim. "Kaç saattir hiçbir şey yemedin. Acıkmışsındır."
"Beğenmediysen içme canım, zorlayan yok," dedi takılarak. Yarım gülüşü belirmişti yine.
Başımı öne eğip boynumu kaşıdım. "Öyle mi dedim canım ben," dedim gözlerim tekrar yüzünü bulduğunda. "Çok güzeldi, tekrar ellerine sağlık."
"Afiyet olsun," dedi tok bir sesle. "Görüşürüz o zaman, sen de içeri gir, iyice üşüme" deyip arkasını döndü ve merdivenlerden aşağı doğru inerek gözden kayboldu.
Kapıyı kapattıktan sonra gözüm aynadaki yüzüme takıldı. Yanaklarım kızarmıştı, bu sefer ateşten değildi ama. Sanki birkaç saat önce ateşli değilmişim gibi bir canlılık vardı yüzümde. Dudaklarımın serbestçe kıvrılmasına izin verdim. Fakat sonra gözüme takılanla gülüşüm soldu, yüzüm düştü. Elimi uzatıp askıdaki anahtarlığı elime aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANSIZ
Misteri / ThrillerBir mektup yazılıyor zamansız, okunuyor zamansız. İki insan karşılaşıyor, zamansız. Ya da tam zamanında... Gülce, bir anlık basiret bağlanmasıyla girdiği olaylar yumağından çıkamayacak. Biriyle tanışacak, tüm tanışıklıklarını gölgede bırakan... Öğ...