Bölüm 3: Evlilik Maceraları

17.9K 584 186
                                    

Evlilik Maceraları-Sihir.

Ateş. Özgürlüğü ve çılgınlığı çağrıştırırdı bende. Delilik özgür olmaktı bir bakıma: Mantık süzgecinden geçmemiş düşüncelerle yönlendirilen bedenlerdi özgür olan. Çılgınlıktı bu, düşünülen şeyin hiç üzerinde durmadan hemen uygulamaya koymak, sonuçlarını düşünmeden yapmak. Ateş benim için özgürlük ve çılgınlığın temsilcisiydi.

Yüzüme vuran sıcaklığı tanıdıktı, bedenim bu ısıyla kaynıyordu. Ateşi hangi akla hizmet yakmıştık bilmiyordum, Jev’in de benim de ısınmak için ateşe ihtiyacımız yoktu. Havada aydınlanmak üzereydi zaten, gökyüzüne baktığımda kızıl ve mor tonların savaşına tanık oluyordum. Kazanansa mavi olacaktı, gökyüzünün berrak mavisi. Jev’in gözlerinin rengi.

Jev kolunu omzuma atıp beni iyice kendine çekti, “Artık uyuyalım, güzelim. Ne kadar çabuk uyursak o kadar çabuk kalkar görevi bitiririz. Ardından düğün ve…” Bana muzip bir bakış attı gülümserken.

“Tamam, uyuyalım.” Dedim bende gülümsemesine eşlik ederken. Oturduğumuz devrilmiş ağacın üzerinden kalkıp dışarıdan küçük görünen ama içeriden kocaman olan çadıra yöneldim. Bu bana insanların bir filminde olan makineyi hatırlatıyordu… İnsan hayatım o kadar bulanıktı ki, odaklanmak neredeyse acı veriyordu. Ejderha olarak, Ejderhaların Prensesi olarak insan düşüncelerinin alışkanlıklarının beni olması çok tehlikeliydi bu nedenle Moira o anları benden söke söke alırken hiç sesimi çıkarmamıştım. Ama hafızam sadece ejderha hafızası olduğunda da öfkemin ortaya çıkması çok kolay olmuştu. Benim için acılı zamanlardı.

Jev ateşi söndürüp arkamdan gelirken canlanmış ormana son kez göz attım: Periler tekrar görevlerinin başına geçmişti, küçük ışık huzmeleri her yerdeydi. Etrafta Jev’in göremediği ama benim görebildiğim onlarca canlı vardı, gizlenen doğaüstü canlılar Prenseslerini gördüklerinde reverans yapmayı ihmal etmiyor, garip yüzlerindeki heyecan parıltısını açıkça bana gösteriyorlardı.

Çadırın için bir oda büyüklüğündeydi, ortadaki yatağa zıplayıp bedenimin bir duygu seline uğramasına izin verdim. Pijamalarımla yorganın altına girerken Jev’de yanıma uzandı, beni kendine çekerken yavaşça güldü. “Kendimi bildim bileli seninle uyuyorum,” dedi bir an gözleri donuklaştı, “Hatırlanmaya değmez bazı yıllar hariç, diyelim en azından.”

Başımı göğsüne koydum, “Evet, ben aradaki o yıllarda o yoktum, yani sensiz ne kadar uyumuş oluyorum? On altı yıl. Kabuslarla geçen, beni hayattan bezdiren on altı yıl.” İnsan hayatımın on altı yılında Jev yanımda yoktu. Ejderha hayatımdaysa, savaştan önce altı yaşımdan beri birlikte uyurduk. Savaştan önceki zamanlar…

Bir süre sessiz kaldık, Jev’in ne düşündüğünü biliyordum. Bana bakışlarından belli oluyordu ama bu düşünce, sorular havada asılı kalmaya mahkumlardı. Bende kabuslarımda ne gördüğümü bilmiyordum, hiçbir zaman hatırlamamıştım.

“Hatırlamıyorum Jev.” Dedim bezgince. “Kabuslarımdan ne bir imge, ne sembol, ne kişi ne de ses. Hiçbir şey yok! Yalnızca uyandığım anlardaki o korku hissi.”

Jev bana sıkıca sarıldı, “Tamam, sorun yok. Sana inanıyorum, Bella. Bir şey olsa bana söylersin,” dedi ve uzanıp saçlarımı öptü. Jev’e yakın olmayı seviyordum, soğuğu beni rahatlatıyordu ayrıca onun yanındayken kendim olabiliyordum. Jev beni o aptal Prenseslik  kalıplarına sokup davranışlarıma, kişiliğime ayıplar gözle bakmıyordu.

Babam ve annemde bakmazdı. Kalbim sancıdı, ebeveynlerim için yapamayacağım şey yoktu, onları geri almalıydım.

Aslında Gücün Laneti’ni okumak istiyordum ama sanırım uyumak daha iyi olurdu, yolculuğumuz zor olacaktı özellikle de etrafta beni öldürmek isteyen hainler cirit atarken… Kaşlarım çatıldı, hainler krallığa nasıl böyle rahatça girebiliyorlardı? Ruhlar genelde sınır boyunca yayılmış olurdu, Karanlık Ormanın dışında kısa da olsa bulunabilirlerdi, diğer yandan sınırların bekçileri nasıl onları görmezdi? Ya yerli halk? Hayvanlar?

EJDERHA PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin