Bölüm 13: Yolculuk

8.5K 264 67
                                    

Bölüm müziği: New Years Day: I'm No Good

Gerçek düşüncelerimden kopuk, sesimle dile getirdiğim kelimelerin arkasında yatan anlamı yansıtamıyor olmam, o anlamı karşımdakinin çözmesini istemediğim anlamına gelmiyordu. Dile getiremediklerimi anlayabilecek kadar beni tanıyan, sistemime sızmış olan korumamınsa hakkında pek bir şey bilmiyordum. Acaba konuştuklarını, hissettikleriyle doğru orantılı şekilde söyleseydi, dudakları gergin mi olurdu yoksa dudaklarımda mı olurdu?

Korumamın sesinin her tonuna incelikle işlenmiş kararlılık, "Haritayı, çalışmalarını filan bırak şimdi. Konuyu dağıtmaya çalışıyorsun sen, aklından geçenleri direkt söyle bana." dediğinde de kendini gösterdi.

Hissettiğim şey, öfkeydi. Bu kez konuştuğumda hissettiklerimi içime atmadım, kelimelerime yerleştirdim ama boş gözlerle baktım. "Ne yapacaksın, ha? Ne yapacaksın aklımdan geçenleri? Düşünüyorum işte bir şeyler, kurcalama."

Ejderhalar zihnimde bunun berbat bir konuyu kapama yöntemi olduğunu söylediler ama ben umursamadım. Jev'in huyuna gitmekten sıkılmıştım, biraz da o benim huyuma gitmeliydi. Bu ilişkide açık kitap olan bendim, oysa salaktı.

Nefret ediyordum, nefret. Hem de en koyu kıvamındaydı nefretim; korumamın tüm bedeni nefretimle örtülüydü ve onun altında nefes alıp veriyordu. Parlak gözlerinde daha da bastıracağının anlamı olan inatçı ifade belirdiğinde, baştan aşağı nefretimle yıkanmış bir bedende olsa onu bu kadar istiyor olmam daha da sinirlenmeme sebep oluyordu.

Jev, "Sorun ne?" dedi, kollarını göğsünde kavuşturarak. "İki gündür bana acayip davranıyorsun."

Ve iki gündür de bir halt öğrendiğim yoktu, olduğum yerde sayıyordum. Buna sinirleniyordum işte, açığını bulamıyor olmama sinirleniyordum. Mantıklı davranıp, bu konuyu kapatmalıydım ama öfkem izin vermiyordu; hissettiklerim doğrultusunda hareket edip şimdi her şeyi konuşmalıydım, Jev tüm taşlarını dökmeliydi.

Öfkem ve mantığım ringe çıkmışlardı şimdi; kazanan Jev'le aramı bozmamı veya olduğu gibi bırakmamı sağlayacaktı.

Mantıkla hareket eden biri değildim. "Sabırlı davranmam gereken sırlarından da senden de, arkamdan çevirdiklerinden de sıkılmışımdır belki." dedim her zamanki gibi, ilk atağımı öfkeyle yaparak.

Aniden isyan etmeme şaşırmış gibi görünse de pek aniden sayılmazdı; sadece içime atmıştım, o da hayatına devam etmişti. Tabii bir yerden sonra da patlama kaçınılmazdı, zaten içimde tutup kendime zarar vermektense dışarı vurup başkalarına zarar vermeyi tercih ederdim.

Bu konular ne zaman açılsa bedeninin giyindiği dinginlik, gözlerini ele geçiren sabır, sesindeki daha fazla uzatmamamı isteyen ton Jev'e otururdu. Tabii, dinginliğin gerilmiş bedende, sabrın telaşın arkasında yatmasında, pişmanlığında sesinin üzerine incecik şekilde örtülmesini de fark ederdim. "Bu konuları konuşmuştuk senle. Bana zaman vermeni istiyorum ailem konusunda. Arkandan çevirdiğim hiçbir şey de yok ayrıca." Böyle bir şeyi ima etmiş olmamdan bile rahatsızlık duyarcasına kaşlarını çattı. "Sen sordun da ben söylemedim mi?"

Böyle saçma sapan şeyler söylemesine de öyle gıcık oluyordum ki. Ne zaman Jev hakkında derince bir şeyler düşünmeye kalksam kafamda bir yığın soruyla kalakalırdım, sanki etrafımda milyonlarca şey oluyormuş gibi hissederdim. Ardından gidip Jev'le konuşunca da tüm sorularım onun sözcükleriyle karanlığa itiliverirdi, soğuk el kolumdan tutup beni karanlığa çekerdi ve tüm olaylara kör gözlerle bakardım.

EJDERHA PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin