12-Your Eyes Tell

7.1K 446 839
                                    

Sizi daha fazla bekletmemek için tekrardan okumayı es geçtim. Eğer yazım hataları görürseniz aldırış etmeyin lütfen.

Keyifli okumalar.

_____

Jimin

Bir elimle sıkıntıyla alnımı ovuşturduğum sırada şakaklarıma bir bıçak darbesi gibi giren ağrıyı dağıtmaya çalıştım. Kalbim, bedenimi ele geçiren endişe duygusuyla birlikte atışlarını düzensiz bir şekilde göğüs kafesime indirmeye devam ederken, bu işin içinden nasıl sıyrılacağımızı düşünüyordum.

Depodaydık. Başarısızlıkla sonuçlanan kaçış planımızın ardından, Namjoon denen herifin adamları tarafından tekrar bu soğuk ve rutubet kokan deponun farklı bir bölümüne getirilmiştik. Dışarıdayken bize, daha doğrusu Jungkook'a sunduğu teklifin ardından, Jungkook tekrar onunla çalışmayı kabul etmiş, fakat ardından gelen bir diğer cümlesiyle birlikte üçümüz de bozguna uğramıştık.

Yanında iki kişi daha getirmen gerekecek...

Jungkook başta kesin bir dille Namjoon'u reddetmiş, bizi bu işlere bulaştırmayacağını, sorununu kendisiyle halletmesi gerektiğini söyleyerek ona karşı çıkmıştı. Fakat tüm bu direnişi, Taehyung ve benim alnımıza dayanan silahların namlusuyla birlikte yok olmuştu. O an kalbim korkuyla teklemiş, Taehyung'un sıcak avuçları arasındaki elimi biraz daha sıkarak, inanmadığım Tanrı'ya kurtulabilmemiz için içten içe yalvarmıştım.

Şimdi ise burada, dikdörtgen masanın etrafına dizilmiş bir şekilde oturuyor ve sonumuzu bekliyorduk. Sağ tarafımda Taehyung vardı. Bakışları düz bir şekilde önündeki ahşap masaya düşmüş, yüzünden ne düşündüğü kesinlikle okunmuyordu. Yine ifadesizlik maskesini giyinmişti ve o bu zamanlarda fazlasıyla soğuk görünüyordu. Kanımı donduracak kadar soğuktu. Çok sevdiğim ela irislerindeki sıcaklığı görebilmemi engelleyecek kadar soğuktu.

Masanın bir ucunda Namjoon, hemen çarprazında da geniş omuzlu bir adam oturuyordu. Biri sarı, diğeri gümüş renkli saçlara sahip diğer iki kişi ise hemen karşımızda oturuyor, suratlarındaki ciddi ifade ile gözleriyle belirledikleri tek bir noktayı izliyorlardı. Kafamı çevirip sol tarafıma baktım. Jungkook masanın diğer ucunda, tam Namjoon'un karşısında oturuyordu. İfadesi sert ve gergindi. Sürekli kastığı çenesinden ve salladığı bacağından ne denli öfkeli olduğunu anlayabiliyordum.

Koyu irisleri benimkilerle birlikte buluştuğunda, rahatlatıcı olmasını dilediğim sıcak bir tebessüm kondurdum dudaklarıma. Bunu yapmak şuanki durum için her ne kadar zor olsa da, karşılık olarak aldığım silik tebessümü benim için yeterliydi. Kendinden çok bizim için endişeleniyordu, biliyordum. Aksi taktirde bu işi kabul etmez, Namjoon'un adamları onu bizi öldürmekle tehdit ettiğinde arkasına bile bakmadan kaçıp giderdi.

"Uzatmadan direkt konuya gireceğim." Namjoon, oturduğu sandalyesinde öne doğru eğildiğinde iki elini otoriter bir şekilde birleştirip bize baktı. "Yapmanızı istediğim bir iş var. Tehlikeli bir iş." Bakışları direkt olarak karşısındaki bedenin koyu irislerine saplandı. "Neyden bahsettiğimi biliyorsun, öyle değil mi Jeon?" Sorusuyla birlikte Jungkook, bakışlarını bir an olsun karşısındaki adamdan ayırmadan çenesini kastı. Namjoon'un bahsettiği şeyi bildiği ifadelerinden belli oluyordu.

"Bunu biz kendimiz halledebiliriz, daha önce yapmadığım şey değil. Ama neden iki kişiye daha ihtiyacın olduğunu anlayamıyorum. İkisi de deneyimsiz. Bize ayak bağı olmaktan başka bir işe yaramazlar." Kasılan çene hatlarına nazaran sesi oldukça sakin ve net çıkmıştı. Bu söylediklerinin bizim lehimize olduğunu biliyordum. Namjoon'u ikna edip bizim etkisiz eleman olduğumuzu, böylelikle işin içinden sıyrılabilmemizi hedefliyordu. Fakat yine kendisini arka plana atmıştı. Yine kendisini bizim için ortaya koyuyordu. Bu durumdan hoşlanmamıştım.

Meyus || VminkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin