9. Bölüm

219 18 5
                                    

Ben vazgeçmişken savaşmakta yardım ettin.
Ben gülüşümü kaybettiğimde sen geri kazandırdın.
Sen,sen...
Hâlâ dayanma sebebimsin.
Sen,sen...
Başımın hâlâ suyun üzerinde durma sebebisin.

------------------------------------

Kapının çalınmasıyla tatlı uykumdan söverek uyandım.

"Anne! Baksanıza şu kapıya!" Kimseden ses seda yoktu ve kapı çalınmaya devam ediyordu.

"La havle!" Yüzümü bile yıkayamadan kapıya koştum. Kapıdaki insan annesinin karnında kaç ay beklemişti acaba.

"İyi günler. Dolunay Oran?"
"Evet benim." Kargocu gülümseyerek elinde tuttuğu paketi bana uzattı. " Tekrar iyi günler." Zoraki bir tebessüm gönderip kapıyı kapattım.

Ben hiçbir şey sipariş etmemiştim. Buğra'nın gönderebileceği düşüncesi kalbimi hızlandırmıştı.

Eve ufak bir göz attıktan sonra kimsenin olmadığını anladım. Direkt odama çıkıp yatağın üzerine oturdum ve elimdeki paketi incelemeye başladım. Önce salladım, neden açmak yerine ortamı geriyordum cidden hiçbir fikrim yoktu.

Paketi açtım, içinden bir kutu çıktı. Süper, şimdi de kutuyu sallayalım.

Kutuyu açtıktan sonra içinde bir kağıt olduğunu gördüm fakat bu sıradan bir kağıt değildi. İçinde yazılanları okumaya başladım.

Çok sevdiğim bir şairin, çok sevdiğim şiiriydi bu.

uzaktan seviyorum seni
kokunu alamadan,
boynuna sarılamadan
yüzüne dokunamadan
sadece seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
elini tutmadan
yüreğine dokunmadan
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
şu üç günlük sevdalara inat
serserice değil adam gibi seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan
öyle uzaktan seviyorum seni
kırmadan
dökmeden
parçalamadan
üzmeden
ağlatmadan uzaktan seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum

Gözümden akan bir damla yaş acımasızca kelimelerin üzerine döküldü. Kalbim sızladı.

Buğra'dan gelmişti.

Keşkelerden nefret ederdim fakat keşke dedim, keşke yanımda olsaydı, keşke yanında olsaydım. Ona sarsılsaydım, hiç bırakmayacakmış gibi...

Anlık gelen bir cesaretle kalkıp hazırlanmaya başladım. Mavi pantolonumu giyindikten sonra üzerimdeki siyah dar bluzumu içine soktum.

Telefonumu ve Buğra'dan gelen kağıdı alıp çıktım evden. Yavaş yavaş sitelerine doğru yürümeye başladım. Taş çatlasa yirmi dakika vardı aramızda.

Şu üç günlük sevdalara inat
serserice değil adam gibi seviyorum

Aklımda dönüp duran şiirin bu sözlerine kulak astım.

Kırmadan
dökmeden
parçalamadan
üzmeden
ağlatmadan uzaktan seviyorum

Ne kadar kör olduğumu düşündüm. O bu kadar ben olmuşken onu nasıl göremediğim için kendime kızdım.

Yaklaşmıştım ve kalbim anlamsız bir hızda göğsümü parçalayacak gibi çarpıyordu.

Kapılarının önüne geldiğimde durup derin bir nefes aldım. Her şey tahmin ettiğimden daha zor olacaktı.

Zile bastım.

Beklemeye başladım. Uzun süre kimse açmayınca gitmeye yeltenmiştim ki birden kapı açıldı.

O an göz göze geldiğimiz andı.

Kapıyı açar açmaz şokla sarsıldı. Duygularını kontrol edemiyordu ve dışardan bakan biri çok kolay ne hissettiğini anlayabilirdi.

Benim yaşadığım heyecanın aynısını şu an Buğra yaşıyordu. Bir süre durdu ve beni inceledi, ben de onu.

Altında gri eşofman üstünde ise siyah tişörtü vardı. Saçları yeni uyandığını belli edercesine dağınıktı.

"Merhaba." İlk konuşan yine ben olmuştum. Ona kalsa akşama kadar burda böyle dikilebilirdik.

"Merhaba." Soru sorar gibi bir merhabaydı bu. "Biraz konuşabilir miyiz?" Kafasını salladı. "Ne hakkında?" Elimle dışarı işaret ettim. "Dışarda konuşsak?"

Onaylayıp kapının yanındaki komodinin üzerinden anahtarlarını aldı. Saçlarını eliyle düzeltmeye çalıştı fakat nafileydi. Zaten dağınık çok daha hoş duruyordu.

Birlikte yürümeye başladık.

"Beni tanıdığını biliyorum Dolunay." Kafamı hemen ona çevirdim. Yol ortasında durmuş birbirimize bakıyorduk.

"Ne?"

-----------------------------------------



MİLAGRE | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin