14. Bölüm

174 16 5
                                    

Acının ne olduğunu bilmediğim zamanları hatırlıyorum

Sonsuza dek inanırsam,
her şey aynı kalacaktı

-------------------------------------------------


Buğra: Gecenin bu saatinde yazıyorum ama aklımdan çıkmıyor Dolunay.

Buğra: Ablam aklımdan çıkmıyor.

Buğra: Sana her şeyi yüz yüze anlatmak isterdim, derdimi öyle paylaşmak isterdim ama şu an öyle bir boşluktayım ki... Birine anlatmazsam patlayacakmış gibi hissediyorum.

Buğra: Artık içime atmaktan çok yoruldum.

Buğra: Ablam öldü Dolunay.

Buğra: Bunu söylemek ne kadar zor biliyor musun? Ablam öldü, iki kelime. Hislerim dünyalara sığmazken dile getirmek iki kelime.

Buğra: Tamı tamına bir ay on dokuz gün oldu.

Buğra: Artık ablam yok. Bir ay on dokuz gündür içimi yakan kor gibi bir acı var sadece.

Dolunay: Buğra, dışarı çık.

Buğra: Özür dilerim uyandırmak istememiştim.

Dolunay: Beş dakikaya basketbol sahasının önündeyim.

Telefonuma gelen bildirimlerin sesiyle uyanmıştım. Sabah okul olduğu için alarmı duyabilmek adına telefonun sesini açık bırakmıştım.

Yarı açık gözlerimi mesajlarda gezdirdim. Buğra'dan gelmişti.

Buğra'nın ablası ölmüştü.

Yazdığı her kelime ilmek ilmek kalbime işlerken çoktan kalkıp pijamamın üstüne ceketimi geçirmiştim bile.

Buğra'ya basketbol sahasına gelmesini söyledikten sonra evdekilerin uyanmaması adına kapıyı sessizce açıp evden çıktım.

Sahaya doğru yürürken Buğra'nın neden bana yazdığını da anlamıştım.

Ablası gibi beni de kaybetmekten korkuyordu. Fakat beni hiç kazanamamıştı.
Beni kazanamadan kaybetmekten korkuyordu.

Vardığımda potanın altında oturan Buğra ile karşılaşmıştım. Ben de gidip yanına oturdum. İstediğim tek şey derdini rahatça bana anlatabilmesi, yanımda rahatça ağlayabilmesiydi.

Yanına oturmamla dolu ela gözlerini bana çevirdi. "Konuşmasak olur mu Dolunay?"

Kafamı yana yatırıp gözlerinin en içine baktım. "Konuşalım. Her zaman her konu hakkında konuşalım. Derdini bana anlat, mutluluğunu bana anlat. Dermanın da ben olayım mutluluğunun sebebi de."

Sözümü bitirir bitirmez kollarını bana sardı. Sımsıkı sarılmıştı bana.

Öyle hissediyordum ki, şu an dünya yansa bana zarar gelmeyecekti. Sanki burası benim evimdi.

Hiç kollarından ayrılmayacakmışım gibi sarılıyordu. Ben de ona sarıldım, aramızdan hiçbir şey geçemeyecek kadar sıkı sarıldım.

"Acının ne olduğunu bilmediğim zamanlara geri dönmek istiyorum ben."

Burnunu boynuma dayayıp derin bir nefes aldı.

"Seni kazanmak ve kaybetmemek istiyorum Dolunay." Sesi ağlamaklı çıkmıştı. Kalbime saplanan bir bıçaktı bu.

"Ben buradayım. Yanında, kollarında."

"Buradasın, yanımda." Gözümden düşen bir damla yaşa aldırmadan onunda bildiği gerçekleri söylemekten çekinmedim. Dünyanın kanunu buydu çünkü.

"Buğra, insanlar doğar ve ölürler. Her şeyin bir sonu vardır bunu sen de biliyorsun."

Ayrılıp gözlerimizi birleştirdi.

"O zaman sen benden önce ölme. Lütfen Dolunay, sen de ölme."

Gözyaşlarımızı silme gereği duymadan, kendimizi tutmadan ağlıyorduk.

"Ölmem." Bunu söylemek kimseye düşmezdi. Hoş, o da farkındaydı ama bunu duymaya her şeyden çok ihtiyacı vardı.

Sırtımı duvara yaslayıp Buğra'yı göğsüme yatırdım. Tıpkı gece korkup annesinin yanına gelen küçük çocuklara benziyordu.

"Dolunay?"

"Hm?"

"Dermanın da ben olayım mutluluğunun sebebi de dedin ya..."

"Evet, söyledim."

"Birbirimizin her şeyi olalım mı? Biz olalım mı Dolunay?"

--------------------------------------------------

Gece gece bir bölüm yazayım dedim, valla içimden geldi!

Saat olmuş gecenin ikisi ve ben bölümü yazdıım kısa oldu ama bir bölümde Dolunay artık bir şeyleri öğrenmiş oldu.

Oylayıp satır aralarında yorum yapar mısınız? 😻

MİLAGRE | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin