Tanrım.. Neden bu kadar sıcak hissediyorum? Gözlerimi onun aralık dudaklarından ayırmadan düşünmeye devam ettim. Hiç şüphesiz beni asla affetmeyecekti. Ellerimi onun göğsüne koyup gözlerimi kapattım. İlk ve son kez hissedeceğim kalp atışlarını. Daha itiraf edemeden gideceğim buradan. Yaptığım şeyin yanlış olduğunu bile bile gülümsedim ona karşı.. Bu doğru değildi..
Belimi sıkıca saran kolları beni kendine çekiyordu, alarm sesi oda da yankılanırken. Ben çoktan uyansamda onu uyandırmak istemeyerek yerimde kaldım. Ama şimdi düşününce uyandığında bana kızabilirdi bu yakınlık yüzünden.
"Jooheon..."
"..."
"Artık uyanman gerekiyor.."
Tepkisiz kalmıştı. Ah dostum.. Bugün cidden canlı canlı gömüleceğim gündü. Hiç değilse bir kez duyabilseysim benim hakkımdaki düşüncelerini.. Sadece bir kerecik...
Nazikçe yanağına koydum elimi. Başparmağımla onun dudaklarını okşadım ve gülümsedim. O gerçekten sevimli görünüyordu. Dün sadece.. Onu ilk kez sinirli görmüştüm. İçime büyük bir korku ve endişe salmıştı o hali ile. Yine de yanında kalmak istiyordum. Sahip olduğun tek insanıda kaybettin Im Changkyun...
Dudaklarına yaklaşıp kendi dudaklarım ile mühürlerken bir kez olsun düşünmediğimi fark etmiştim. Buna rağmen geri çekilmedim. Ayrılmadım dudaklarından o ellerini belimden çekene kadar. Benden saniye saniye uzaklaştığında başımı eğip yorganı burnuma kadar çektim. "Günaydın." diyebilmiştim boğuk bir sesle.
"Günaydın."
Kısaca yanıt verdikten sonra doğruldu yataktan. Ah şimdiden nefret etmiştim yalnız hissetmekten. Sessizce dikilip telefonuna baktığında onu süzdüm. Göz ucuyla bana baktı ve telefonu bırakarak banyoya gitti. Derin bir nefes verdim. Artık kalkma zamanı sanırım. Yorganı kaldırıp yataktan çıktıktan sonra esnedim. Eh, madem her şey bitti o halde somurtmanın anlamı yok değil mi?
Üstümü düzeltip hızlıca yatağı toparlamaya başladım. Jooheon bu sırada banyodan çıkmış, dolabına yönelmişti. Burada olmamı sorun ediyor mu bilmiyorum ama bütün gün onu bu şekilde izleyebilirdim.. Bu defa her zaman giydiği beyaz gömleğin yerine siyah bir tane seçmişti. Arkası dönük bir şekilde giyinip düğmelerini iliklerken elimde yorgan ile onu izliyordum. Giyinmeyi bitirdiğinde aniden bana döndü. Neden.. Neden şimdi nefes kesici görünmek zorundasın? Yanına gelmek konusunda endişeliyken, üzerine atlamam için davetiye gönderiyorsun bana Lee Jooheon. Bakışlarını ara ara benden kaçırarak yatağın yanında duran saatini aldı. Yutkundum ve yorganın ucunu yatağa bıraktım. Boğazımı temizledim.
"Şey.. Ben aşağı iniyorum."
"..."
Sessizlik içinde aşağı indim. Bana cevap vermiyor oluşu kırıyordu. Bana bağırsa daha az üzüleceğime eminim. Bu şekilde görmezden gelinmek.. Agh bilmiyorum, hak ettim bunu sanırım.
"Günaydın Bay Lee."
".. Neredeydin?"
"Aaa... Henüz yeni uyandım-"
"Diğer çalışanlar odana hiç gelmediğini söyledi. Bütün gece nerede olduğunu sorabilir miyim?"
Siktir! Bu şekilde evden atılacağımı hiç ama hiç düşünmemiştim.
"Benim yanımdaydı baba." dedi Jooheon merdivenlerden inerken. Aniden sohbete dahil olmasıyla gözlerim büyümüştü. Bu kadar dürüst olman şart mıydı Jooheon?!
"Senin yanında? Öyle mi?"
"Öyle. Ne yaptığımızı da söylemem gerekiyor mu?"
Neydi bu ani değişim...? Bunu normal bir şekilde söylese de, cümleleri fazlasıyla göze batıyordu. İğneleyici konuşuyordu. Ancak babası buna sinirlenmek yerine seviniyordu sanki. Bu delilikti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
『ONE DAY』// {JooKyun}
FanfictionBabası kaçakçı olan ve lüks bir hayat süren Lee Jooheon, ailesinden farklı bir yol çizer kendine. Onunla benzer bir kaderi paylaşan Im Changkyun ile birlikte yalan ve suçtan kaçarak yeniden başlarlar hayatlarına. Main Ship : JooKyun Side Ship : Hyu...