diecisiete

948 57 24
                                    

Jade'in Anlatımından

Evin önüne geldiğimde kapıyı çalmaya başladım. Ne kadar çalarsam çalayım açılmıyordu. Beynim durmuş gibiydi. Pas pasın altına bakmaya başladım. Elime gelen yedek anahtar ile kapıyı zorla da olsa açabildim. Perrie'yi kaybetme düşüncesi beni delirtiyordu. Eve girdiğimde yerde yatan kadını gördüğümde ağlamaya başladım. Yanına koşup, kafasını kucağıma aldım. Hem ağlıyor hem sesleniyordum. Perrie bana hiç bir cevap vermiyordu. Kıpırdamadan sadece yatıyordu.

"Ben geldim, hayatım uyan hadi. Beni yalnız bırakamazsın."

Ellerimle yüzünü sardım. Hala hareketsiz bir şekilde duruyordu. 

''Per-rie aç gözünü güzelim hadi.''

''Yalvarırım gitme, beni sensiz bırakma.''

Zorla da olsa çantamda ki telefonu alıp ambulansı aradım. Tekrar ellerim hareketsiz duran Perrie'nin yüzüne gitti. 

''Bak ambulans geliyor, yine bana döneceksin. Hadi lütfen bana geri dön.''

''Beni bu boktan hayatta yalnız bırakma.''

''Yalvarırım..''

''Bizim için bu hayata tutun.''

Ellerini tuttum, sanki ellerini tutarsam bu hayattan gitmesini engellerdim. Ellerini tutarsam eğer onu kendime bağlardım. Ellerimde hissettiğim küçük hareketlilikle sevdiğim kadının beni duyduğuna emin oldum. Perrie, hala buradaydı işte hala benimleydi. Elleri bana beni bırakma diyordu biliyordum. Ben onsuz yaşayamam ki, onsuz bir hayatta nefes almak bile nefesimi kesiyor. Ellerini olabildiğince sıkı tutum. 

''Seni bir daha asla bırakmayacağım.''

//

Yoğun bakım kapısının önünde beklerken, elimden sadece Tanrıya yalvarmak geliyordu. Benim yüzümden oldu. Benim canımı al, onu yaşat sana yalvarıyorum. Ben bencil bir insanın tekiyim. Kendi mutluluğum için gittim fakat onu hiç düşünmedim. Şu an o sedyede olan o ama ben yine de kendimi düşünüyorum, ne büyük bencillik. Zaten hep böyle olmaz mı? Bir yakınımız öldüğünde de ilk önce ben ne yapacağım diye sorgulamaya başlarız. Oysa ki, bir bilinmezliğe doğru giden ölen kişi, biz değiliz ki.. 

Beynimde ki düşünceleri, bana doğru gelen doktor yıktı.  Hemen ayağa kalktım ve doktora doğru ilerledim. 

''O iyi mi?''

''Bayan Thirlwall, lütfen sakin olun efendim.''

''Kötü bir şey oldu değil mi? Bana söylemiyorsunuz.''

''Bayan Edwards gayet iyi durumda. Midesini yıkadık fakat biraz dinlenmesi gerekiyor. Bir saat içinde onu görebilirsiniz.''

Gülerek ağlamak nedir bilir misiniz? Şu an yaptığım şey buydu işte. Hem mutluydum hem de ölesiye korkuyordum. Ağlamak ve gülmek birbirinin ayrılmaz parçasıdır demişler. Ne de doğru. Gülüyordum çünkü sevdiğim kadın hayattaydı, ağlıyordum çünkü ben onu bu hale getirmiştim. Biliyorum bunu duysa bana çok kızardı. Olsun bana kızsın, ona da razıyım. Yeter ki deniz gözleri gözlerimden bir saniye ayrılmasın. 

Yaklaşık iki saat sonra beni odaya almışlardı. Onu bu halde görmek yine vicdan azabı çekmeme sebep olmuştu. Onun yanına yaklaşıp ellerini usulca dudağıma götürdüm ve küçük bir öpücük bıraktım. Hala uyanık değildi fakat beni duyduğuna emindim. Onun yüzüne bakarak anlatamayacağım şeyleri, uyurken anlatmak istedim. 

''Biliyorum bana kızgınsın, gittim diye. Ama senden hiç vazgeçmedim. Seni sevmekten bir gün bile vazgeçmedim. Bu bedene bu ruha senden başka birisi dokunmadı. Ben hep sana aittim ve hep öyle kalacağım.  Bana demiştin ya seni hep gökyüzüne anlattım diye, ben de seni hep denize anlattım. Neden olduğunu anlamışsındır, her zaman benden daha akıllıydın. Gözlerin bana uçsuz bucaksız denizleri hatırlattı hep. Benim için sen deniz bense sensiz yaşayamayan bir balıktım. Senden uzakta olduğum iki yıl, seni çok özledim. Her özlediğimde denizlere koştum. Belki bir vapur seni bana getirir diye umut ettim hep. Bu hayatta belki de tek pişmanlığım seni arkamda bırakıp gitmek oldu, ama biliyorsun sevgilim bu bizim için gerekliydi. Denize her baktığımda, gözlerinde boğuluyorum. Bakmasam nefes alamıyorum. İki yılda kaç deniz gördüm, senin gözlerin gibi değildi hiç biri. Lütfen beni bırakma.''

Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip, kafamı göğsüne yasladım. Kokusunu içime çektim doya doya. Kalp atışlarını ezberlemeye başladım. Ne zaman uyandı bilmiyorum ama söylediği ilk söz ile beni çoktan yakmıştı.

''Seni Seviyorum Küçüğüm.''

Hiç deniz gözlerim olsun istemedim
Çünkü ben, öyle hırçın öyle derin
Ruhu deniz kokan bir kadını sevdim...

O bana martılarını hediye etti
Ben ona gözlerimin kahvesini ikram ettim...  -Sezai Güler

Y/N

Umarım beğenmişsinizdir. Sevgilerimle :)

I'll never love again/jerrie|g×gHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin