Polisler içeri gelirken uzun boylu bir adam içeriye gürleyerek girdi.
"OĞLUM NERDE?!"
"Sakin olun memur bey, ameliyatta şu an." Sevinç Teyze sakinleştirmeye çalıştı.
"Oğlumun kim olduğunu nerden biliyorsun ki?"
"Oğlunuz oğlumun arkadaşı olduğu için haberim var. Lütfen sakin olun ve buranın da bir hastane olduğunun farkına varın. Burda bağırmanın ne kadar yanlış olduğunu size benim söylemem gerekmiyor." Deniz'in babası cevap vermedi ve diğerlerine döndü.
"Olay yerine giden ekipten bir haber var mı?"
"Silaha ait bir şey bulunmamış konserim ama bakmaya devam ediyorlar."
"Şüpheli biri var mı?"
"Etrafta başka ev yok komserim, buraya getirenler biliyordur sadece." Bunu demesinin üzerine Deniz'in babası onlara döndü. Kimseden ses çıkmıyordu.
"Hepsinin ifadesini alın. İfade almadan önce birbirleriyle konuşmalarına izin vermeyin."
"Böyle bir şeye hakkınız olduğunu sanmıyorum memur bey." diye atladı Sena.
"Pardon? Nerden vardın bu düşünceye?"
"Bizim ifadelerimizi alabilirsiniz ama biz seri katil ya da sabıkalı birileri değiliz, birbirimize konuşmamıza izin vermeme gibi hakkınız olduğunu sanmıyorum."
"Bu sadece bir tedbir,birlikte karar verip sahte bir senaryo oluşturmamanız için."
"Biz kanun kaçağı değiliz,arkadaşımızın sağlığı için ne olması gerekiyorsa yaparız. Bize yaptığınız ithamlar asılsızdır."
"Sena,avukatlığını bir iki sene gösterirsin. Sus bence artık." dedi Rukiye.
"Küçük kız haklı, sen arkadaşlarının avukatı mısın?"
"Birbirimizi koruyup kollamamız gerektiğini öğreten sizlersiniz. İfademizi uygun koşullarda almayacaksanız boşuna konuşmayalım."
Bir cevap gelmeyince Sena da sustu.
"Tamam,şimdi bizimle karakola kadar gelmeniz gerekiyor. Ailelerinize de haber vereceğiz."
"Ailelerimize gerek yok. Benim ve Sena'nınkiler şehir dışındalar ve telaşlanmalarını istemeyiz."
"Neden telaşlanmasınlar?"
"Yani karakola gittiğimizi ve ifademiz alındığını duyunca telaşlanırlar doğal olarak. Sizin oğlunuza değer verdiğiniz kadar ailelerimiz de bize değer veriyorlar." O sırada Sevinç Teyze geldi.
"Ben aileleriyle konuşurum orasını siz merak etmeyin. Oğlunuz ameliyattan çıktı ve durumu iyi. Kurşun sinirlere ya da kaslara zarar vermemiş. Bugün burda kalacak,yarın taburcu olabilir. Eğer çocukların ifadesini alacaksanız biraz beklemenizi rica ediyorum, önce benim de oğlumla konuşmam lazım."
"Biz dışarda bekliyoruz, beş dakikaya gelin lütfen." Deniz'in babası çıkınca Sevinç Teyze çocukların hepsini bir odaya çağırdı. Odaya girdiklerinde kapıyı ve pencereyi kapattı.
"Bana neler olduğunu anlatmanız için beş dakikanız var. Burda olanların normal olmadığını biliyorum ama ne olduğunu bilmiyorum. Şimdi, hanginiz başlıyor?" Hepsi birbirine baktı ama kimse bir şey demedi. Sonra Demir konuşmaya başladı.
"Bunkarı söylemek bana düşmez ama kimseden ses çıkmadığına göre anlatmaktan başka çarem yok." Çağıl'a baktı, onay ya da başka bir tepki bekliyordu ama Çağıl ona boş gözlerle baktı. Demir konuşmaya devam etti.
"Tahmin ettiğiniz üzere bu küçük şehir normal değil yani bazı olağanüstü şeyler var."
"N-ne gibi?"
"Kurtadamlar gibi."
"Ne adam?"
"Kurtadam. Sena ya da Çağıl,biriniz dönüşün de anlasın bari." Sonda fısıldayarak söylemişti.
"Kafamıza göre dönüşemiyoruz Demir. Ayrıca korkmasını da istemeyiz."
"Bende buna hazır gibi duruyor. Dönüşün biriniz hadi."
"Nasıl dönüşelim Demir? Daha kontrol edemiyoruz." dedi Çağıl sinirle.
"Bunun için çok özür dilerim, lütfen beni öldürme." Kimse Demir'in dediğine anlam verememişti. Demir Çağıl'a yumruk atınca herkesin yüzünde aynı ifade oldu. Herkes Demir'in yaptığının bir intihar girişimi olduğunu biliyordu. Çağıl sinirli bir şekilde onun üzerine atladı ama biraz fazla ses çıkarmıştı. Sena ve Yağmur onu tuttular ve geriye çektiler. Sevinç Teyze ona baktığında ürperdi ama çok da büyük tepki vermedi.
"Daha önce böyle birini görmüştüm." Coşkun buna şaşırmıştı işte. Hepsi şaşırmıştı.
"Ne?!"
"Hastaneye biri gelmişti ve ciddi yarası vardı ama ameliyata alınmadan önce yarası iyileşmişti. Bunun olması imkansızdı. Sonra birileri geldi ve kavga ettiler."
"Bu ne zaman oldu?'
"Çok uzun zaman olmadı. Geçen hafta falan."
"Kavga ettiği kişi de böyle miydi? İsim falan duydun mu?" Sena soru sormayı kesmiyordu. Bir yandan Çağıl'ı tutuyordu.
"İsim duymadım ama sizin yanınızda olan şu çocuğa benziyordu. Adı neydi ya? Sarp mıydı?"
"Savaş mı?" Rukiye araya girdi.
"Heh evet o. Bana onun kaldığı odayı sordu. Sonra kavga oldu işte. Polisler de gelmeden gitti."
"Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun anne? Bizim başımıza geldiğinde korkudan ne yapacağımızı şaşırmıştık."
"Ben burda yirmiden fazla yıldır yaşıyorum oğlum,sen ise daha on beş yaşındasın. Bazı şeylerin normal olmadığını burda uzun zamandır yaşayan herkes bilir."
"Ne yapacağız o zaman şimdi?"
"Yapılacak bir şey yok. Olanlar neyse olağanüstü olan kısımları anlatmadan ne olduysa anlatacaksınız. Deniz'i kimin vurduğunu görmüş müydünüz?"
"Ben gördüm ama emin olamıyorum. İsmini söylemedi." dedi Başak.
"Deniz'in vurulduğu silah biraz daha değişik bir silah. Derya Doktor'a kurşun örneğini gönderdim. Biraz zor oldu ama şu an inceliyor."
"Derya Doktor mu?"
"Derya Doktor'un yanında ilk çalışanlardan biriyim ben de. Her şeyden biraz da ordan haberim oldu."
"Hayatımın şokunu her gün yaşıyorum,tamam diyorum daha fazlası olamaz. Ertesi gün başka bir şey çıkıyor." dedi Rukiye.
"Neyse,şu an polisler bekliyor ve gitmeniz lazım. Ne olduysa onu anlatın. Çıkınca da beni arayın." Odadan çıktılar ve polislerin yanına gittiler. Çağıl hâlâ sinirliydi ama normaldi en azından.
"Şu durumdan kurtulalım ilk işim seni dövmek olacak Demir. Umarım biliyorsundur."
"Biliyorum ama en azından işe yaradı." Başka bir şey konuşmadan polis arabasına bindiler. Karakola gittiklerinde içeri girerken herkes onlara bakmıştı. Biraz kötü hissetseler de aldırış etmemeye çalıştılar. İfade odasının önüne oturmaları söylenince beklemeye başladılar.
"Nelee olduğunu biliyorsunuz. Sevinç Teyze'nin de dediği gibi ne olduysa onu anlatacağız. Panik olmayın ki yalan söylediğinizi düşünmesinler." Çağıl onları sakinleştirmeye çalıştı. Aslında bir yandan kendisini de sakinleştiriyordu. Odadan bir polis çıktı.
"Başak Yiğit,ilk sen gel. Olay anında ordaymışsın." Başak ayağa kalktı ve içeri girdi. Odada bir masa ve ili sandalye vardı sadece. Duvarın birinde bir cam ve masanın tam üzerinde de loş bir ışık. Sandalyeye oturdu ve masanın altından ellerini birbirine bağlayıp sakince durmaya çalıştı.
"Olayı anlatır mısın? Ne oldu tam olarak?"
"Deniz,Demir ve bana Demir'in dedesiyle alakalı bir şey gösterecekti."
"Demir'in dedesi ölmemiş miydi?"
"Evet ölmüştü ve Demir ve ben bu konuda onu suçluyorduk. O da kendinin suçlu olmadığını kanıtlamak için bizi Demir'in evine götürdü."
"Ne gösterdi peki?"
"Bir şey göstermedi. Biz içeri girdikten sonra bize ateş etti. Demir onu durdurmaya çalışırken bayıldı."
"Nasıl bayıldı?"
"Yere düştü ve kafasını çarptı. Deniz vurulana kadar da baygındı."
"Etraftaki komşular bir çığlık duymuşlar, baya güçlü bir çığlık. O neydi peki?" Başak panik olmuştu. Ne diyeceğini bilemedi. Sonra konuşmaya başladı.
"Deniz bize ateş edince ben korkudan bağırdım ama çok yüksek değildi. Başka bir şey olduysa bilmiyorum."
"Peki sonra ne oldu?"
"Deniz yerden kalkıp benim üzerime geldi ve bana bağırmaya başladı. Beni aşağıladı sürekli."
"Ve sen de onu vurdun,öyle mi?"
"Ha-hayır. Onu ben vurmadım."
"Neden kekeliyorsun? Yalan söylediğini anlayabiliyorum Başak. Bana doğruyu söylersen daha az ceza alırsın. "
"Yalan söylemiyorum. Deniz'i ben vurmadım!"
"Kim vurdu o zaman?"
"Biri geldi, kim bilmiyorum. Bana adını ya da başka bir şeyini söylemedi ve gitti. Deniz bana vuracaktı ya da başka bir şey yapacaktı bilmiyorum ama o beni kurtarmak için vurdu."
"Onu neden koruyorsun? Tanıyor musun yoksa?"
"Sizce tanısam söylemez miyim? O benim hayatımı kurtardı tamam mı? Onu bu yüzden koruyorum. Yanlış bir şey yapmadı,amacı beni kurtarmaktı. Artık gidebilir miyim? Bildiğim her şeyi anlattım." Polis başka bir şey sormadı. Birkaç şey not aldıktan sonra Başak'ı dışarı çıkarttı.
"Demir hanginiz? O gelsin." Demir ayağa kalktı. Bacaklarına elinin terini sildi. İçeri girip masaya oturunca adam kapıyı kapattı. İçerdeki adamlara çıkmasını söyledi. Onlar çıkınca kapıyı kilitledi. Demir neden kilitlediğini anlamasa da karşısında Deniz'in babasını görünce biraz korkmadı değil. Babası karşısındaki sandalyeye oturdu.
"Sadece bir kere soracağım. Yanlış cevap verirsen,"Parmaklarını kıtlattı."ne olacağını sen düşün."
"T-tamam." Normalde güçlü biriydi ama karşısında sinirli bir baba olduğunda genelde gücü yetmiyordu.
"Deniz'i sen mi vurdun?"
"Hayır."
"BANA YALAN SÖYLEME!"
"Y-Yalan söylemiyorum. Ben vurmadım. Ben vursaydım bunu saklamazdım ya da beni hiç bulamazdınız. Ben vursam şu an sizin karşınızda olmazdım."
"Evet,ölmüş olurdun!"
"Hayır,kaçmış veya saklanmış olurdum. Kanunla karşı karşıya gelmeyi sevmeyiz."
"Sevmeyiz derken? Bütün ailecek herhalde."
"Aynen,genel olarak."
"Bırak pişkinliği. Olayı anlat."
"Oğlunuz,dedemi öldürmediğini kanıtlamak için bi-"
"Ne? Öldürmek mi?"
"Evet,oğlunuz dedemi öldürdü ve bize aksini kanıtlamak için oraya götürdü. Yoksa oğlunuzun dedemi öldürdüğünü bilmiyor muydunuz?"
"Ben,bilmiyordum."
"Eminim öyledir. Cesedini beraber taşımışsınızdır diye düşünmüştüm. Çünkü öldüğü yerde değil yatağındaydı. O ağırlıkta bir cesedi oğlunuz tek başına taşıyamaz."
"Ben bilmiyordum diyorum, anlamıyor musun?"
"Sanırım déjavu yaşıyoruz."
"Ne?"
"Az önceki sorguda ben de tam olarak Deniz'i vurmadığımı anlatmaya çalışıyordum ama asıl sorgu şimdi başlıyor."
"Sen be-"
"Dedemi tanıyordunuz bildiğim kadarıyla. Oğlunuzun yaptığı son birkaç olaydan sonra görüşmüşsünüz sanırım. Ne konuştunuz? Zayıf yönlerini mi öğrenmeye çalıştınız?"
"Hayır,olanlar için özür diledim. Oğlumu bir canavara dönüşmesine sebep olan torununun yerini sordum."
"Ve o sana yanlış yeri söyledi."
"Aynen öyle. Oraya gittiğimde oğlumu bağlamış başında bekliyordu ama Deniz,değişikti. Şu kurtadam olaylarını biliyorum ama onu öyle görmek beni daha da sinirlendirdi. Ben bir şey yapamadan birkaç tane silahlı adam geldi. Sadece oğlumu istediğimi söyledim. Anlaşma yaptık."
"Ne anlaşması?" Demir'in bundan haberi yoktu.
"Ben kanunla alakalı sorunlarını çözecektim, onlar da oğlumun yaşamasına izin vereceklerdi. Ama sonra sen gelip onu vurdun!"
"Tekrar söylüyorum,ben vurmadım. Başak anlatmış olmalı. Deniz vurulduğunda ben baygındım,ne yazık ki." Deniz'in babası başka bir şey demedi.
"Bir saniye. Kanunla alakalı sorunlarımızı çözeceğine söz verdiysen beni burda tutmaman gerekir. Dedem şu an ölü olsa da adamları bu durumu sevmeyebilir. Sonuçta Avcıların sadece iki tane vasisi kaldı." Deniz'in babası eliyle burnunu sıktı.
"Çık dışarı,arkadaşlarınla birlikte gidin. Eğer Deniz'i bir Avcı vurduysa anlaşma iptal olur."
"Merak etmeyin." Kapıdan çıkması için kilidi açmasını bekledi. Deniz'in babası gelip kapıyı açtı.
"Teşekkürler." Demir kapıdan çıktıktan sonra diğerlerine göz kırptı ve ellerini birbirine vurdurarak silkeledi.
"Evet arkadaşlar kısa süreli kanun sorununuzu biricik Demir'iniz halletti. Saygı duyup teşekkür eders-"
"Ne oldu?" Başak araya girmişti ve gerçekten endişeliydi.
"Biz biliyoruz ne olduğunu. Hadi gidelim." dedi Çağıl.
"Nasıl biliyorsunuz ya?" dedi Demir. Hevesi kırılmıştı biraz.
"Sence nasıl biliyoruz? Gidelim hadi. Karakolları hiç sevmem." Çağıl biraz sinirli davranıyordu ama sadece Demir'e karşı. Bu sinir ona yumruk atmasından kaynaklı değildi sadece. Neden sinirli olduğunu kendisi de bilmiyordu ama sinirliydi işte. Birlikte dışarı çıktılar. Dışarıdaki banklardan birine oturup beklemeye başladılar.
"Neyi bekliyoruz?" Demir'in yine haberi yoktu.
"Sen sorgudayken Savaş'ı aradık. Biraz zor olsa da ulaşmayı başardık ve olanları anlattık. Birazdan gelir." Hepsi yine yorgundu. Hayıflanıp duruyorlardı. Esneyenler bile vardı.
"Tek istediğim eve gidip uyumak." dedi Rukiye.
"Maalesef Rukiye ama okula gitmeliyiz." dedi Sena.
"Aaaaaaaa!" Hepsi birden bağırınca gürültü olmuştu.
"Üzgünüm ama devamsızlık yüzünden sınıfta kalmak istemeyiz. Birkaç gün sonra tatil olucak zaten. Biz de olaylardan uzak durmaya çalışalım."
"Çok kolaydı sanki." dedi Coşkun.
"Okula gideceğimiz gün bir cinayete karıştık." diye devam etti.
"Kimse ölmedi Coşkun ve vuran da biz değiliz." dedi Başak öfkeyle.
"Tamam sakin. Şu an karakoldayız ya ondan dedim. Bu bir şakaydı."
Onlar konuşurken Savaş'ın arabasını gördüler. Sinirli bir şekilde arabadan indi.
"Sadece birkaç saat ortalıktan kayboluyorum ve siz adam mı öldürüyorsunuz?"
"Sen onu biz ortadan kaybolmadan da yapıyorsun. Bize hesap sormak için geldiysen biz eve dönmenin yolunu buluruz,gidebilirsin." Sena birden atlayınca herkes rahatlamıştı. Yani Savaş endişelenmiş olabilir ama hesap sorar gibi onlara bağırması saçmaydı. Savaş cevap vermedi.
"Herkes sığmaz arabaya. İki kere gidip gelmek lazım." dedi sonra.
"Ben beklerim,sorun değil." dedi Çağıl.
"İki kişilik fazlalık var,biri daha kalsın." Sena tam bir şey diyecekken Demir atladı.
"Ben kalırım. Siz gidin." Çağıl bir şey demedi. Diğerleri arabaya bindiler ve gittiler. Çağıl oradaki banka geri oturdu. Demir de yanına oturdu.
"Hâlâ bana yumruk yüzünden sinirli olduğunu söyleme."
"Hayır,o sırada yapman yeri ve zamanıydı."
"E neden sinirli ve agresifsin bana karşı?"
"Sinirli değilim bu her zamanki hâlim."
"Normalde can ciğer değiliz evet ama bugün ayrı bir sinirlisin. Bir şey mi oldu?"
"Hayır. Senle alakalı bir şey değil."
"Sabahki rüya ile mi alakalı?" Çağıl biraz düşündü. Ona güvenmiyordu evet ama bu tür olaylarda bilgisi olduğunu biliyordu.
"Biraz."
"Ne gördün? Dolunay yaklaştığı için biraz etkilenmiş olabilirsin."
"Sanırım ondan dolayıydı. Kendi odamdaydım ama duvarlar kitaplıkla kaplıydı ama sadece aynı kitaptan vardı."
"Hangi kitap olduğunu gördün mü?"
"Hayır. Ayrıca gördüğüm tek şey o da değildi. Kapıdan çıkarken ellerimi gördüm. Normal değildi,şey gibiydi-"
"Kurt eli gibi. Merak etme dolunay zamanları bunlar çok olur. Canavara dönüştüğünü ve birilerini öldürdüğünü görenler bile olmuştur. Seninki basit dolunay kabusu. Merak edilecek bir şey yok."
"Sen nerden biliyorsun bu rüyaları? Kurtadam değilsin ki."
"Evet değilim,avcı olduğum için de olmamak tek amacım ama dedem etrafta olmadığı zamanlar kurtadamlarla arkadaş oluyordum. Okulda falan. Onlar da bana bunları anlatıyorlardı."
"Ne zamandır oluyor bu? Sanki onyıllardır yapıyor gibisin."
"Son birkaç sene. Liseye geçtiğimden beri desem daha iyi olur. Peki sadece kurt olduğunu mu gördün?"
"Evet. Sadece bu kadarını hatırlıyorum."
"Anladım. Dediğim gibi,ilk dolunay zamanları bu tür rüyalar çok olur." Çağıl cevap vermedi. Başka bir şey de konuşmadılar. Savaş gelince arabaya binip eve gittiler.
Rukiye odada bugün olanları düşünüyordu. Deniz'in vurulmasını değil,Burak'ı. Hatırlamadığı bir şey için onu suçlaması kalbini kırıyordu. Oturduğu koltukta biraz düşünürken kapı çaldı.
"Efendim?" Kim olduğuna bakmamıştı.
"Gelebilir miyim?" Burak'ın sesini duyunca kapıya baktı.
"E-evet." Burak gelip Rukiye'nin karşısındaki yatağa oturdu.
"Sanırım biraz fazla çıkıştım sana."
"Biraz." Soğuk yapmaya çalışıyordu ama başarılı olduğu söylenemezdi. Burak biraz daha ona yaklaştı.
"Bir şey hatırlamadığına inanmamıştım başta çünkü akşam bana 'Bu anı sonsuza kadar unutmayacağım.' demiştin. Sabah uyandığında da unuttuğunu söyleyince.. "
"Öyle bir şey dediğimi bile hatırlamıyorum. Ne oldu ben de bilmiyorum."
"Anlatmamı ister misin?"
"Evet,lütfen."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Teen Wolf
WilkołakiKendi halinde yaşayan bir grup genç ormanda dolaşırken bir kurt sürüsü saldırısına uğrar. Daha sonrasında başlarına gelen olaylarla hayatta kalmaya çalışırlar.