8.Bölüm

42 5 7
                                    

Sena,Çağıl ve Yağmur tüm gece boyunca Başak'ı aradılar ama hiçbir iz bulamadılar. Ne koku vardı ne de başka bir şey. Umutsuzca eve döndüler. Coşkun salonda oturmuş telefona bakıyordu. Deniz ve Burak da mutfak masasına oturmuş sohbet ediyorlardı. Coşkun kızların geldiğini görünce ayağa kalkıp yanlarına gitti. Çok bitik durumdalardı.
"Ne oldu,bulabildiniz mi?"
"Hayır maalesef. Hiçbir iz yok,kokusu bile yok."
"Hadi ya,ne yapacağız peki?"
"Bilmiyorum ama benim uzun ve deliksiz bir uykuya ihtiyacım var,odamdayım. Ölmediğini sürece uyandırmayın." Sena odasına çıkarken Çağıl da koltuğa oturdu.
"Ben de uyuyacağım ama önce biraz oturayım. Rukiye nerde?"
"Yukarıdaydı en son,duşa gireceğini söylemişti."
"Banyo mu? En son banyoya girenin kokusunu dahi bulamadık,hiç mi korkmuyor?"
"Bilmiyorum ama bir gün boyunca kertenkele gibi dolaştığını düşününce pek üstüne gitmek istemedim açıkçası." Haklıydı, Çağıl bazen böyle durumları unutuyordu. Sanki hâlâ eskisi gibilermiş gibi hissediyordu bazen. Bu olayların başlamasından daha bir hafta geçmemişti ama daha önceki hayatını hatırlamıyordu. Kimse hatırlamıyordu.
Biraz Coşkun'la konuştuktan sonra üst kata çıktı. Aslında duşa girse fena olmazdı,kaç gündür fırsatı olmamıştı. Banyonun boş olduğunu görünce Sena'nın dolabından kendine uygun bir şeyler aradı. Rukiye yerdeki yatakta,Sena da kendi yatağında uyuyordu. Çağıl kıyafetleri alıp banyoya gitti. Kendini biraz rahatsız hissediyordu ama uzun zamandır duş almak için fırsatı olmamıştı. Banyoya girip kapıyı kilitledi ve duşa girdi.
Coşkun ve Yağmur aşağıda konuşuyorlardı. Aslında sadece oturuyorlardı ve arada bir soru soruyorlardı.
"Bir yerlere mi gitsek,evde oturup yapabileceğimiz bir şey yok." dedi Yağmur.
"Olur,hem randevu sözümü tutmuş olurum." Coşkun'un dediğiyle gülüştüler.
"Ben hazırlanayım,geliyorum hemen." Yağmur lavaboya gidip elini yüzünü yıkadı. Odadan çantasını alıp hafif bir makyaj yaptı. Banyoda biri vardı,Çağıl'dır diye düşünüp çok kurcalamadı ve aşağı indi. Coşkun'la birlikte dışarı çıktılar.
"Nereye gidiyoruz?"
"Adam akıllı iki tane kafe var zaten. Starbucks gitmek istemiyorum."
"Ben de,o zaman diğerine gidiyoruz. Yürüyelim mi,uzak gibi biraz."
"Motorumla gid-"
"Olur olur. Gerçekten olur." Coşkun atlayınca Yağmur kendini tutamayıp kahkaha attı.
"Motorumu çok sevdin sanırım."
"O motor sevilmez mi ya?"
"Haklısın,hadi önce motorumun yanına gidelim."
"Hemen."
Yağmur'un evine doğru yürümeye başladılar. Bir yandan da sohbet etmeye çalışıyorlardı ama ikisi de çekiniyordu. Eve geldiklerinde Yağmur garajdan motorunu çıkartmak için gitti. Coşkun evin önünde beklerken evin kapısı açıldı ve biri o kadar hızlı bir şekilde üzerine atladı ki Coşkun tepki bile veremeden yere düştü.
"Noluyor lan?!"
"Sen kimsin ve ablamın yanında ne işin var?"
"Arkadaşıyım,ne oluyor anlayamıyorum."
"Sen de bir cehennem köpeğisin bunu hissedebiliyorum gerizekalı! Saklamaya çalışma,ablama ne komplolar kuruyorsan unut şimdiden!"
"Ha sen o kardeşsin. Merak etme ablana zarar vermek yapmak isteyeceğim son şey olur. Şimdi üzerimden insen mi?"
"Sana hâlâ inanmıyorum."
"Neden ki? Ablamı seviyorum ve ona zarar vermek yerine onu koruyacağım, ne olursa olsun. Yemin töreni de yapalım istersen ancak inanırsın."
Çocuk başka bir şey demeden üzerinden kalktı. O sırada Yağmur geldi. Onları görünce motoru bırakıp hemen Coşkun'un yanına gitti ve kalkmasına yardım etti.
"Pek misafirperversin Berkeciğim,hemen atlamışsın üzerine."
"Onun da cehennem köpeği olduğunu biliyorsundur umarım."
"Evet biliyorum,sorun mu var?"
"Ben bilmiyorsundur diye korktum."
"Korkmana gerek yok,ben kendimi koruyabilirim." Yağmur zorla Berke'yi eve gönderdi. Sonra motorun yanına gittiler.
"Berke'nin kusuruna bakma,bazen gereksizce korumacı oluyor."
"Ben olsam ben de aynısını yapardım. Şu zamanda kimseye güven olmuyor. Aynı evde kaldığımız kişi bizi öldürmeye çalıştı. Neyse ki kurtulduk."
"İyi ki kurtulmuşuz yoksa bana bir ömür boyu randevu borcun olurdu."
"Doğru diyorsun,hadi gidelim." Motora binip kafeye gittiler. Kafede içeceklerini alıp otururken bir yandan da sohbet ediyorlardı. Bir süre onlar konuşurken yanlarına bir kız geldi.
"Selam Efe,naber?"
"Efe mi?" diye sordu Yağmur.
"Evet,Efe. Yoksa kendisini başka bir şekilde mi tanıttı sana? Kıyamam." Kız itici bir şekilde, Yağmur'la dalga geçiyordu resmen. Coşkun bir şey diyecekken Yağmur atladı.
"Bana Coşkun olarak tanıttı kendisini canım benim. Sadece yakın arkadaşlarına öyle tanıttığı için öyle biliyorum. Sen yakını değilsen Efe olarak bilmen gayet normal."
"Sen nerden yakını oluyorsun pardon da?"
"Sevgilisiyim ordan canım,şimdi ikile."
"Sevgili mi? Hahaha, Coşkun sana bakmaz ki?"
"Bakmışım demek ki. Senin adını bile bilmiyorum bence git artık." Coşkun da Yağmur'un yalanını devam ettirmişti. Yağmur biraz utansa da belli etmedi.
"Nasıl ya? Şaka falan mı yapıyorsun Efe? Benim adımı nasıl bilmiyorsun? Kesin şaka yapıyorsunuz siz!"
"Hayır şaka yapmıyoruz hem sen neden hâlâ burdasın? Sana git demedik mi? İstemediğin yerde duracak kadar yüzsüz müsün?"
Kız bir şey demeden sinirli bir şekilde gitti.
"O kimdi ya?! Yüzsüze bak!"
"Sakin ol,Ela diye biri. Hayatımda yaptığım hatalardan sadece bir tanesi."
"Ha daha önce bir sürü kızla çıktın bu sadece bir tanesi diyorsun,anladım."
"Ne alaka ya? Hayatımda bir sürü hata yaptım diyorum bir sürü kızla çıktım değil,hatalardan biri de bu işte. Her yerde bana kendini hatırlatmasa olmaz."
"İyi peki, öyle olsun." Bir süre daha bu saçma konu hakkında konuştular.
O sırada evde sakinlik vardı. Kızlar uyuyordu,Deniz kendi evine birkaç eşya almaya gitti. Burak da salonda koltukta uzanıyordu. Rukiye uyanıp bir süre tabanı izledi. Sonra kalkıp tuvalete gitti ve biraz orda oyalandı. Sonra aşağıya salona inip mutfakta yiyecek bir şeyler aradı ama bulamadı. Boş boş etrafta dolanıp salona gittiğinde Burak'ın uyuduğunu gördü. Kenarda bulduğu battaniyeyi üzerine örttü ve diğer koltuğa oturdu. Son birkaç günde yaşadıklarını düşündü. İlk defa onun yanında dönüşmüştü ve bu onu zaafı yapmıştı. Zaafı olmasının tek nedeninin bu olmadığını biliyordu ama bunu kendine söyleyemiyordu. O evdeyken karşısında onu döverlerken hiçbir şey yapamayışı geldi aklına,yine sinirlenmişti. Savaş ve Demir'den hep nefret edecekti,ne olursa olsun. Onlar yüzünden Burak'ı ısırmak zorunda kalmıştı, bunda biraz Deniz'in de payı vardı ama Deniz'i suçlayamıyordu. O sadece annesi tarafından terk edilmiş bir çocuktu. Anne sevgisini hiç tatmamış,küçüklüğünden beri hep bu sevgiyi eksik hissetmiştim. Ama arkadaşlarına saldırmak için onu kullanmıştı ve Rukiye buna da çok sinirlenmişti. Zaten işler o zaman çığırından çıktı.
Burak uyanınca Rukiye düşüncelerini dağıttı ve Burak'a baktı. Burak bir süre etrafına baktı,sonra Rukiye'yi fark etti.
"Selam."
"Selam,günaydın."
"Saat kaç ki?"
"Öylesine dedim,uyandın diye. Saat 15.00"
"Oha,baya uyumuşum."
"Bir de beni düşün!"
"Her zaman."
"Ne?"
"Yani anlıyorum seni de,ö-öyle demek istedim." Burak biraz panikleyince Rukiye çok üstüne gitmedi. Dışarıdan çok sakin gözükmeye çalışsa da içerde kalbi deli gibi çarpıyordu, ne olduğunu kendisi de anlamadığı için çok düşünmemeye çalıştı.
"Aç mısın?"
"Biraz."
"Sana yemek yapayım o zaman." Burak ayağa kalkınca Rukiye de kalktı.
"Diğerlerine de yapalım."
"Sen yemek yapıyor muydun ya? Sadece yemeyi bilirsin diye biliyordum."
"Vazgeçmem için demen gereken tek şeyi dediğine göre ben bana düşen kısmı yapayım o zaman." Rukiye geri oturdu.
"Ya tamam gel şaka yaptım." Rukiye şu an çok eğlenceli olduğu için trip atıyordu.
"Yo gelmiyorum,tek işim yemek oldupu için sadece yiyeyim ben en iyisi."
"Ya şaka yaptım dedim Rukiye,gel hadi hem senden daha iyi yemek mi yapabileceğim ben? Hadi kalk." Rukiye gitmek istese de trip atmaya devam etti.
"Gelmiyorum Burak,git yap yemeğini."
Burak gidip elinden tuttu ve onu kaldırdı.
"Geliyorsun dedim,bitmiştir." Rukiye nefes almıyordu.
"Pa-pardon? Sen bana emir mi veriyorsun?"
"Rica ettim gelmedin,başka seçenek kalmadı."
"Gelmiyorsam istemiyorumdur değil mi?"
"Rukiye, şu an bana trip atmak eğlenceli olabilir ama senin açından. Uzatma hadi, haberini göster de kapat benim çenemi işte." Rukiye Burak'a baktı, sonra gözlerini devirdi ve birlikte mutfağa gittiler. Dolaptan malzemeleri çıkartıp yemeği hazırlamaya başladılar.
"Ben pilavı yaparım yalnız. Yemek için uğraşamam şu an."
"Sen bilirsin. Ordan tencereyi uzatır mısın?" Rukiye dolaptaki tencereye uzandı ama dolap çok yukarıda olduğu için yetişemedi. Burak gelip ona yardım edecekken Rukiye tezgahın üzerine çıktı ve tencereyi aldı. Tezgahtan inip tencereyi Burak'a uzattı. Burak şok olmuş bir şekilde Rukiye'ye bakıyordu.
"Ne oldu?"
"Bunu beklemiyordum."
"Napiyim,her zaman yanımızda 1.80 ve yakışıklı birileri olmuyor. Kendi başımızın çaresine bakmamız lazım."
"Artık yanında 1.80 ve yakışıklı biri var,bunu yapmana gerek yok."
"Olsun,ben yin- Bir saniye ne?"
"Yani bu sıralar beraberiz ya,o anlamda."
"Pe-peki."
Bir süre sessizlik içinde yemek hazırlamaya devam ettiler. Sonra Çağıl mutfağa geldi.
"Ben dünyanın en şanslı insanıyım sanırım,mis gibi hayat. Oh! Biri bana kahve yapsa hiç fena olmaz aslında."
"Sana da merhaba Çağıl. Kahve makinesi orda, içinde malzemeler var istediğin kahveyi alabilirsin."
"Nası ya?"
"Altına bardağı koy ve istediğin kahve türünün olduğu tuşa bas. Beleşe Starbucks kurmuşlar Senagil."
"Ohaa,bizim de bundan almamız lazım."
"Uzun bir süre burda duyacağınız için gerek kalmaz Çağılcığım." diyerek sohbete dahil oldu Sena da. Beraber bir süre sohbet ettikten sonra yemek yemeye başladılar. Onlar yemek yerlerden Coşkun ve Yağmur eve geldi. Sena onlara yedek anahtarlardan herkese birer tane vermişti. Onlar gülerek içer girdiklerinde herkes onlara baktı. Rukiye,Çağıl ve Sena aynı şeyi düşünüyorlardı. Herkesin onlara baktığını fark ettiklerinde durdular.
"Ne oldu?"
"Hiiiç,baktık sadece. Gelsenize yemek yiyin siz de."
"Aynen gelin,ben yaptım hepsini." dedi Rukiye.
"Sen mi yaptın? Bari yalan söyleme Rukiye."
"Ne yalanı ya? Şunu ver şunu yap, karıştır tuzunu at. Hepsini söyledin ben de yaptım,sen mi yapmış oldun yani yemeği?"
"Nasıl ya? Neyse Rukiye senle bu konuda tartışmak saçma olur."
"Aynen öyle,haksızsın çünkü."
"Ya tamam tartışmayın. Sen yaptın ben yaptım hesabı yapacaksanız bir daha yemek yapmayın yani. Beni örnek alın biraz, bu zamana kadar ben ne zaman ben yaptım dedim?"
"Her zaman." Coşkun,Çağıl ve Rukiye üçü birden cevap verince herkes güldü.
"Bir kere beni bozmasanız olmuyor değil mi? Şurada enişt- aman yani Burak'ı susturmaya çalışıyorum." Burak öksürmeye başladı. Çağıl Sena'ya kaş göz yaparken Rukiye ise Sena'nın omzuna vurdu.
"Ne var be? İyi misin Burak?"
"İyiyim,sadece yemek boğazıma kaçtı."
"Aman dikkat et,sen iyi ol yeter,lazımsın bize."
Sena salak salak konuyu değiştirmeye çalışırken daha da karmaşa yarattı. Çağıl alnına vurdu,Rukiye kafasını masaya koydu. Coşkun Yağmur otursun diye sandalyeyi çekti,sonra kendisi oturdu.
"Eee,ne yapacağız? Başak'ı aramaya gidecek miyiz?"
"Tabii ki de gideceğiz. Yemekten sonra çıkarız." Çağıl bunu söyledikten sonra yemeğine döndü. Herkes yemeğini yedikten sonra toparladılar ve hazırlandılar.
Dışarı çıktıklarında hava keskin derecede soğuktu. Montlarını giyip gruplara ayrıldılar ve belli yerlere gittiler. Rukiye ve Burak,okulun olduğu tarafa,Coşkun ve Yağmur meydana, Sena ve Çağıl da ormana doğru yol aldılar. Çağıl ve Sena ormana vardıklarında Çağıl'ın telefonu çaldı.
"Efendim Coşkun?" Telefonu açtı ve hoparlöre verdi.
"Deniz de gelmek istiyor,ne yapalım? Polislere de haber vermiş."
"Polise mi? Mal mı bu çocuk?!" diye atladı Çağıl.
"Polislerle daha çabuk bulurmuşuz, ormana doğru gidiyorlarmış."
"Çıldırıcam,yemin ediyorum çıldırıcam!"
"Polise haber vermek de ne ya? Ya olmaması gereken bir şey olursa? Ne açıklayacağız polislere?"
"Bilmiyorum ama onun babası polismiş,ona söyleyince babası da yardım etmek istemiş."
"Tamam Coşkun,biz daha fazla sinirlenmeden Başak'ı bulalım en iyisi. Haber verdiğin için teşekkürler." Çağıl telefonu kapattı ve cebine koydu.
"Bir bu eksikti işte." Birlikte söyleme söylene ormana baktılar.
O sırada Deniz ise babasıyla beraber ormanın çıkışında konuşuyordu.
"Keşke daha önceden haber verseydiniz oğlum,bu havada kız ne haldedir kim bilir."
"Keşke baba ama olanları biliyorsun. Bana güvenmezler bir süre boyunca. Fırsat bulduğum ilk an haber verdim işte." Babası bütün olanları biliyordu, Deniz'in kanimanın ustası olduğunu ve diğer bütün olağanüstülükleri. Küçüklüğünde kurtadam saldırısına uğramış ama sadece sıyrık ile kurtulmuştu. Babasına Başak hakkında bilgi verirken bir ses duydular. Ormanın ordan biri geliyordu. Üzerinde sadece bornoz olan Başak titriyordu.
"Bana ceketini verebilecek biri var mı?" Zar zor konuşmuştu. Deniz hemen ceketini çıkartıp omzuna koydu ve onu arabaya götürdü. Deniz'in babası diğer polislere Başak'ın bulunduğunu telsizle haber verdi. Başak'ı arabayla evine bırakmak için Deniz'in babası doktora gitmek isteyip istemediğini sordu.
"Arkadaşlarıma haber verseniz yeterli, lütfen."
"Biz doktora gidelim diğerleri de oraya gelir."
"Önce haber verelim." Başak ısrar ediyordu. Arabanın klimasınsan gelen sıcak hava biraz da olsa ısınmasını sağlıyordu. Deniz gözlerini devirip telefonunu çıkarttı ve Coşkun'u aradı.
"Alo Coşkun, Başak'ı bulduk şimdi hastaneye gidiyoruz. Siz de oraya gelirsiniz."
"Nasıl buldunuz? İyi mi şu an?"
"Evet evet iti sadece tedbir için gideceğiz,siz onun için kıyafet getirebilir misiniz, üşüyor şu an elimden geldiğince ısıtmaya çalışıyorum."
"Tamam, benim annem orada. Annemle konuşursunuz,dikkatli olun."
"Tamam,teşekkürler." Telefonu kapatıp cebime koydu.
"İyi misin? Üşüyor musun hâlâ?"
"Biraz ama eskisi kadar çok değil." Deniz kolunu Başak'ın omzuna attı ve onu biraz kendine çekti. Tek amacı onu biraz daha sıcak tutmaktı. Babası diğer polislere haber verip geldikten sonra hastaneye gittiler. Hastaneye gittiklerinde Coşkun'un annesi onları bekliyordu,haberi almıştı. Başak'ı bir sedyeye aldılar ve bir odaya götürdüler. Odada muayenesi yapılırken Deniz de kapıda bekliyordu. Bir süre boş boş tavana bakarken diğerleri geldi.
"Başak nerde? İyi mi?" Rukiye panik hâlinde sormuştu soruyu.
"İyi sanırım,bilmiyorum. Bana da bir şey söylemediler daha."
"Neden her yerden sen çıkmaya başladın yine? Başak'a bir şey olduğunda sürekli sen varsın hep yanında,neden?! Ne istiyorsun hâlâ?!" Çağıl Deniz'in üzerine yürürken Sena ve Coşkun onu tuttular. Sonra Sena bıraktı.
"Çağıl haklı lan! Neden her yerden sen çıkıyorsun?!"
"Şimdi sırası mı? Bunu sonra tartışırsınuz önceliğimiz Başak şu an." Yağmur onları sakinleştirmeye çalıştı.
"Çağıl,pençelerin." Yağmur onu uyardığında fark etmişlerdi. Çağıl ellerine baktı önce,sonra daha fazla sinirlendi.
"Şu gerizekalı yüzünden başımıza gelmeyen kalmadı be! Benden sakin olmamı beklemeyin!" Sena ve Yağmur Çağıl'ın kollarından tutup hastanenin dışına çıkarmaya çalıştılar ama Çağıl çok sinirliydi. Hastanenin arkasındaki bahçede kimse yoktu,oraya gittiler.
"Çağıl,sakin olman gerekiyor,şu an sinirlenmemelisin."
"Onun yüzünden Başak ölebilirdi Yağmur! Burak da ölebilirdi, sen de ölebilirdin! Nasıl sakin olayım?!"
"Tamam anlıyorum ona karşı sinirlisin evet ama şu an dönüşmek için ne uygun yer ne de uygun bir zaman. Sakin bir insan haline gelmen gerekiyor şu an."
"Nasıl,yapacağımı,bilmiyorum." Çağıl zar zor konuşuyordu.
"Tamam sanırım zamanı geldi bunun." Yağmur çantasondan bir şey çıkartırken Sena sordu.
"Neyin zamanı?" Çantasından değişik bir şey çıkarttı.
"Küçüklüğümden beri sakinleşmek için hep bunu kullanıyorum. Bu üçlü sarmal; alfa,beta ve omega. Çok güçlü bir tılsımdır,sizi sakinleştirmek için başka bir şey bulamam."O sırada Sena'nın telefonu çaldı.
"Ben geliyorum hemen." Sena onlardan biraz uzağa gitti. Yağmur Çağıl'a tılsımı verdi.
"Şimdi benimle birlikte söyle."
"Alfa,beta,omega." Birkaç kere tekrar ettikten sonra Çağıl sakinleşmeye başladı. Tılsıma bakarak birkaç kere daha tekrar etti. Sonra pençelerinin gittiğini fark ettiler. Yağmur'a sarı gözleriyle baktı ve gözleri normale döndü.
"İyi misin şimdi?"
"Evet,iyiyim. Teşekkürler." Çağıl yerden kalktı. Sena da yanlarına geldi.
"Hadi içeri gidelim artık,bir haber gelmiştir." Birlikte içeri girdiler. Rukiye ve Burak oradaki sandalyelerde oturuyorlardı, Rukiye kafasını Burak'ın omzuna koydu. Coşkun volta atıyordu ve Deniz de yine ortalarda yoktu. Coşkun onların geldiğini görünce durdu ve soru sormaya başladı.
"İyi misin, ne oldu, nasıl düzeldin, biri sizi gördü mü?"
"Sakin ol Coşkun."
"İyiyim Coşkun. Yağmur'un yardımıyla dönüştüm, yani normale döndüm."
"Deniz nerde?" Coşkun etrafına baktı.
"Tuvalete gitmişti,gelmiş olması lazım."
"Bravo Coşkun, kocaman çocuğun nerde olduğunu bilmiyor musun?" Sena ve Coşkun atışırken Çağıl içeri girdi. Başak'ın nasıl olduğuna bakmak istemişti ama bir sorun vardı.
"Coşkun sanırım sen şimdi öldün." Sena ve Coşkun susup Çağıl'a döndüler.
"Başak yok,yine." Herkes Coşkun'a baktı.
"Deniz konusunda emin değilim ama Başak odadan çıksaydı asla gözümden kaçmazdı. Yemin ederim."
"Coşkun haklı, Başak odadan çıksaydı kesinlikle görürdük." Hepsi toparlandı. Coşkun annesinin yanına gidip kameralara bakıp bakamayacağını sordu. Annesi biraz sorun çıkarsa da sonra kabul etti. Birlikte kamera odasına gittiler. Annesi işi olduğunu söyleyip ordan gitti. Coşkun hemen son bir saatin kayıtlarına baktı. Onların olduğu yerdeki kameralarda son bir saat oldukça sakindi. Çağıl, Sena ve Yağmur dışarı çıkıyorlar, Rukiye ve Burak oturuyor, Coşkun yürürken Deniz de tuvalete gidiyor. Bir süre daha aynı sakinlik varken Başak'ın odasının kapısı açılıyor. Kimin açtığı görünmüyordu. Sonra daha da ürkütücü bir şey oldu. Kameralarda çok belli olmasa da Başak birden yatağında yok oldu,bildiğin yok oldu. Sonra kapı geri kapandı.
"Nasıl ya? Ne oldu orda?" Rukiye'nin sorduğu sorunun cevabını kimse bilmiyordu.
"Başak'ı her kim ya da her ne kaçırdıysa Deniz'den başka kimse olamaz. Deniz nereye gittiyse geri gelmeden Başak kaçırıldı,baksanıza. Nerde peki şu an? Yok,aa ne tesadüf?!" Sena yine sinirli bir şekilde söyledi.
"Nereye bakacağız peki? Bir türlü başımızdan bela eksilmiyor ya! Hepsi benim suçum,benim yüzümden Deniz de size bela oldu." Rukiye yine kendini suçlamaya başladı.
"Saçmalama Rukiye, kanima olmak senin suçun değil. Ayrıca Deniz'in senin ustan olmak için bize yaklaşacağını nerden bilebilirdik ki?"
"Ben başından beri şüphelenmiştim,siz çok iyimserdiniz."
"Sena şimdi sırası değil, Başak'ı bulmamız gerekiyor,sizin kavganızla uğraşamayız."
"Kavga etmiyoruz,sadece ben doğruları söylüyorum. Rukiye'nin bir suçu yok elbette, Deniz'in ustası olmak için yaklaştığını bilmiyordu ama bir daha herkesi hemen kabul etmezsiniz umarım. Her yeni tanıştığımızdan bir boklar çıkıyor."
"Benden de mi?" dedi Yağmur.
"Sana bir şey diyen olmadı Yağmur, neden herkes her şeyi üstüne alınıyor?"
"Sena cidden abarttın, biz gidip Başak'ı bulacağız. Yardım etmek yerine olay çıkartacaksan gelme." Çağıl Rukiye'nin elinden tuttu ve dışarı çıktılar. Burak ve Yağmur da peşlerinden gitti. Coşkun bilgisayarı kapattı.
"Bravo,umarım farkına varırsın ne yaptığının."
"Bir şey mi yapmışım?" dedi Sena. Coşkun başka bir şey demeden ordan çıktı. Coşkun diğerlerine yetiştiğinde kimseden ses çıkmıyordu.
"Nereye bakacağız? Biri kaçırdıysa ormana götürmüş olamaz."
"Ben Deniz'i aramayı deneyeyim." Coşkun telefonunu çıkartıp Deniz'i aradı. Birkaç kere çaldı ama açılmadı telefon.
"Açmıyor."
"Evine mi baksak? Bir ihtimal oraya götürmüştür."
"Daha kaçıranın Deniz olduğunu bilmiyoruz,hemen her şeye inanmayın." dedi Çağıl.
"Ama başka kim olabilir ki?"
"Başak bir ölüm perisi,herkes olabilir."
"Tamam yine gruplara ayrılıp her yere bakalım. Ben bir Demirgile soracağım, belki bir şey biliyorlardır." Gruplara ayrılarak yine belirli yerlere gittiler. Çağıl da telefonunu çıkartıp Demir'i aradı. Birkaç kez çaldıktan sonra açıldı.
"Evet,yardımımıza ihtiyacın var sanırım."
"Yardım istemiyorum, Başak'ın nerede olduğunu söylersen belki seni öldürmem,onun için aradım."
"Başak mı? Ne bileyim ben nerde!"
"Yalan söylersen anlayacağını biliyorsun değil mi? Doğruyu söyle,nerde Başak?"
"Yanımda olsaydın kalp atışlarımı duyabilirsin Çağıl. Başak bizde değil, henüz."
"Henüz derken?"
"İlerde belki Başak'ın yardımına ihtiyacımız olur,kim bilir?"
"Tam olarak şu an ölüm fermanını imzaladım farkındaysan. Ona dokunursan seni insan halimle öldürürüm." Çağıl telefonu kapattı ve Demirgil'in evinin oraya gitti. O depo gibi yerde Başak'ı tutuyor olabilirlerdi. Çağıl koşarak oraya giderlerken Yağmur, Coşkun, Rukiye ve Burak farklı yerlerde Başak'ı arıyorlardı. Çağıl emin olmasa da onlar Başak'ı kaçıranın Deniz olduğunu düşünüyorlardı. Coşkun ve Yağmur Deniz'in evine gittiler. Kapıyı çalacaklar fakat kapı açıktı. Coşkun Yağmur'u arkasına aldı ve içeri girdi.
"Burası çok tanıdık kokuyor."
"Ne gibi?"
"Bilmiyorum ama çok tanıdık bu koku. Başak'ın kokusu değil ama ben bu kokuyu daha önce almıştım." Onlar içeri girdiklerinde kapı kapandı. Arkalarına dönüp kapıya baktıklarında kapıda bir kağıt asılıydı. Coşkun kağıdı aldı ve açtı.
"Başak'ı ben almadım ama kim aldı biliyorum. Siz bu kağıdı açtığınız an evin her yerinden Kurtboğan bitkisinin tozu gelecek,yanındaki arkadaşının fazla dayanabileceğini sanmıyorum o yüzden acele etseniz iyi olur. Burdan çıkmayı başarırsanız bir ipucu kazanırsınız. Ha bu arada, umarım iyi giyinmişsinizdir çünkü biraz soğuk olacak.
Deniz"
"Oyun mu lan bu?!" Coşkun sinirle kağıdı fırlatacakken Yağmur ona tutundu.
"Yağmur,kahretsin o kısmı unuttum." Yağmur'u yavaşça yere yatırdı.
"Buna nasıl karşı çıkacağız?"
"Yapamayız. Çıkış yolunu bulman lazım." Öksürükler arasında zar zor konuşuyordu.
"Tamam ben şimdi ateşle kapıyı açmaya çalışacağım." dedi Coşkun. Yağmur'u kapıdan uzaklaştırdı ve alevlerini çıkarttı. Kapıya dokundupu an bütün alevi söndü ve yere düştü. Kapı o kadar soğuktu ki Coşkun'un alevleri bile ona karşı çıkamadı. Coşkun tekrar ayağa kalktı ve tekrar alevlerini çıkarttı. Evin neresine dokunursa dokunsun hemen sönüyordu. Tekrar ayağa kalkamayacak duruma gelince düşünmeye başladı. Tavana bakarak düşünüyordu ki bir kağıt parçası gördü tavanda. Zorla ayağa kalktı ve koltuğun üzerine çıktı. Zıplayarak tavana yetişti ve tavandan kağıdı aldı. Hemen açıp içini okudu.

Teen WolfHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin