"İnsanlar dertleri var sanıyor. İnsanlar yaşadığı her küçük acıyı büyütüyor, kendine dert ediyor. Her şeyden habersiz, en küçük şeyden kalplerinin paramparça olduğunu sanıyor. Bir buradaki hayatı görseler mesela. Şimdi evinde rahat oturan, o her küçük şeyi acı sanan insanlar burada her gün "Vatan sağolsun!" diyerek ailelerini gözyaşlı bırakan insanları görseler. Cayır cayır yanan o kalbin gerçekten ne olduğunu bilseler..."
***
Selma teyzenin gitmesinin üzerinden saatler geçmişti. Gecenin bilmem kaçıydı... Ve ben saatlerdir onun söylediği sözleri düşünüp kahroluyordum. Şimdi kendi acımı yaşamaya bile utanıyordum.
Ne kadar garipti değil mi? Saatler önce farklı düşüncelerim vardı, onları suçlu kendimi haklı sanıyordum. Ama şimdi...belki söylemesi zor ama onlara hak veriyordum. Belki ben de bu kadar insan, evlat kaybetsem onlar gibi olurdum. Acı değiştirirdi belki insanı. Bu yüzden yargılamamak gerekir ya... İnsanların neler yaşadığını bilmeden yargılamamak gerek...
Uykuya dalmak için şişmiş gözlerimi yavaşça kapattım. Hani olur ya insan çok ağladıktan sonra gözlerini kapatınca canı acır. Hissettiğim şey başka bir şey değildi.
Dakikalar geçti ve ben bir türlü uykuya dalamadım. Beynimdeki düşünceler, üşüyen bedenim, yorgun gözlerim...Bilmiyorum, artık uyuyamıyordum bile.
Az sonra uzaktan adım sesleri gelmeye başladı. Galiba birisi buraya, ahıra geliyordu. İçim nedensizce Onur olduğunu umarak heyecanla bekliyordu.
Adım sesleri yaklaştığında ve kapı yavaşça açıldığında içeri giren kişiyi karanlıktan dolayı göremedim. Ama Onur değildi, en azından öyle hissediyordum.
Adam yavaşça elindeki feneri açtığında gördüğüm yüzle şoka uğradım. Ardınca korku tüm bedenimi sardı.
"Uyumamışsın." diyen Ahmetti. Sonraysa sırıtarak üzerime gelmeye başladı.
"Aslında güzel kızsın ha." diyerek eğilip benimle aynı hizada durdu. Kalbim korkuyla çarpıyordu. Bakışları...bilmiyorum, buraya neden gelsin ki?
"Neden geldin?" dedim sesimin titremesine engel olamayarak. Buna karşılık alayla sırıttı.
"Oyunu bitirmeye." diyerek göz kırptı. "Sevgili kardeşlerimin intikamını almaya." Diyip ayağa kalktı. "Yani, seni öldürmeye. " Yemin ederim ki, başımdan aşağıya kaynar su dökülmüş gibi oldum. Gözlerim büyüdü ve ağzım korkuyla açıldı.
"Ne?" dedim titreyen sesimle. O ise cevap vermeyerek alayla baktı. "Komutan izin vermez." dedim ümitle.
"Onun haberinin olduğunu kim söyledi?"dediğinde kanımın donduğunu hissettim.
" İmdat!" diye bağırmaya başladım hemen. O ise hızla eliyle ağzımı kapattı ve cebinden bir bez parçası çıkardı. Ben direniyor, ona karşı koyuyordum ama yine becerememiştim. Burnuma gelen keskin ve tanıdık kokuyla yeniden gözlerim karanlığa kucak açmıştı.
***
Kafam feci şekilde ağrıyordu. Kendimdeyim ama gözlerimi açacak gücüm yoktu. Hiçbir şey hatırlamıyordum şu an. Sahi ne olmuştu?
Sadece bir kaç saniye sonra yaşadıklarım aklıma gelmiş ve az önce açmaya gücüm yetmeyen gözlerim kendiliğinden açılmıştı.
"Uyanmışsın. " diyen sese doğru döndüğümde Ahmeti gördüm. Tanrım! Burası da neresiydi? Ahırda değildim, ellerimde zincirler değil ip vardı. Ahırdan bin kat soğuk olan bir yerdeydik ve içeriyi aydınlatan küçük bir fenerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIR
Боевик"Yaşanılan kötü günler gelecek olan güzel günlerin habercisidir" derler. Peki ya öyle mi? 22 yıldır yalnızlığın ruhuma işlemiş olduğu bu kötü ve acımasız dünya, bana daha da kötü günler yaşatırken gelecekteki güzel günlerimin planını yapıyor muydu...