Ne olursa olsun, buradaki son günlerimi çok güzel geçirecek ve hatırladıkça yüzümü gülümsetecek bir sürü hatıra, anı biriktirecektim.
Sonra kapatmışım gözlerimi... Rüyamda Onuru göreceğimi bilemeden uyumuşum...
***
Sabah gözlerimi horoz sesiyle sesiyle açmıştım. Duyduğum sese karşılık yüzümü buruşturup gözlerimi ovmaya başladım.
"Ne oluyor ya?!" dedim camdan içeri vuran gün ışığıyla yüzümü buruştururken. Ve kulağıma tekrar horoz sesi geldi. Bir dakika burada horoz ne geziyordu ki?
"Yapma oğlum! Bırak uyusun!" dedi Selma teyze kahkahalarının ardından.
"Ne uyusun teyze ya? Öğlen oldu. Kalksın oyun oynayalım. Mis gibi hava bulduk." Ve sonra tekrar horoz sesi geldi kapımın tam önünden. Cengiz!
Gülmemeye çalışarak yavaşça yataktan kalkıp kapıya doğru yaklaştım ve Cengiz tekrar horoz sesi çıkardığı an hemen kapıyı açtım. Benim ani atağımla yere düşerken bu sefer gülme sırası bendeydi. O kadar komik bir andı ki! Ne yapacağına şaşırmış gibi yerde gözlerimin içine salak- salak bakıyordu.
"Ne yapıyorsun Cengiz?" dedim dudaklarımı birbirine bastırarak.
"Ya hiç, Fırat garip hayvan sesleri çıkarıyordu ben de sen uyandın mı diye kontrol ediyordum o sırada sen kapıyı açtın düştüm işte." Dedi hepsini tek nefeste.
"Sen var ya...iftiracı köpek." Dedi Fırat elindeki küçük taşı Cengiz'e fırlatarak. Ben gülmeye başlarken bir şey dememiş ve Selma teyzenin yanına gitmeye başlamıştım.
"Gel kızım, bir şeyler ye." Dedi ve ben aç olduğumu bile o an farkettim.
"Saat kaç?" dedim esnememe engel olamayarak.
"Kızım sen ne uykucu çıktın öyle ya?" dedi Cengiz yanıma gelerek. "Bire çeyrek geçiyor." Oha, o kadar uyumuş muyum...
"Farkında değilmişim ya, yoksa bu kadar uykucu değilim." Dedim Cengize dönerek.
"Artık rüyanda kimi görüyorsan..." dedi sırıtmaya başlayarak. "...ayrılmak istemiyorsun herhalde." Dediğinde koluna vurdum. Selma teyze ve Fırat gülmüşlerdi. Yok artık, Selma teyze de mi biliyordu?
Gözlerim şaşkınlık ve soru dolu bakışlarla onu bulduğunda gülümsemesini büyütmüş o da bana imalı bir şekilde bakıyordu. Bir tek ben mi onlar kadar sevinemiyordum acaba bu duruma? Çünki sevinilecek, mutlu olunacak bir durumum yoktu da..."Selma teyze bari sen yapma ya." Dedim önüme koymuş olduğu tabakla ona dönerek.
"Ne yapıyoruz ki kızım?" dediğinde kafamı eğip zorlamamasını rica ettim. "Peki, sadece bu durum beni, bizi çok mutlu ediyor. O yüzden. Sen üzüldüysen özür dileriz."
"Hayır, özür dilemenize gerek yok. Sadece bu durum beni mutlu etmiyor. Gideceğim Selma teyze, son iki gün. Ve her şey eskisi gibi olacak. Ben burada olmayacağım, hiçbirinizin hayatında olmayacağım. O yüzden zorlamanın bir manası yok. Tek dileğim buradaki son günlerimi çok güzel bir şekilde geçirmek."
"O ne demek kızım? İstesen de istemesen hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, kendini kandırma. Bahsettiğim sadece Onur değil. Burada kocaman bir ailen var. Ve sen buradan gitmiş olsan bile biz konuşacağız. Telefon ne için?" diye sordu gülümseyerek. "Ve biz döndükten sonra görüşmeye devam edeceğiz tabii ki." O kadar umutdolu, inanarak söylemişti ki bunları. Morali yerinde olmayan ben bile kendime dönmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIR
Боевик"Yaşanılan kötü günler gelecek olan güzel günlerin habercisidir" derler. Peki ya öyle mi? 22 yıldır yalnızlığın ruhuma işlemiş olduğu bu kötü ve acımasız dünya, bana daha da kötü günler yaşatırken gelecekteki güzel günlerimin planını yapıyor muydu...