Hikmet Komutanın konuşmasından sonra gözyaşlarımı saklamaya çalışarak Selma teyzenin benim için ayırdığı yemeği yemeğe başlamıştım. Sanki yıllardır açtım. Askerlerin bir kaçının bakışlarını yine üzerimde hissediyordum. Bu sefer şüpheli değil, samimi bir şekilde bakıyorlardı.
Yemeğimi bitirdikten sonra Selma teyzeye yardım etmek için ayağa kalkmak istedim ama o ne kadar ısrar etsemde izin vermedi. Şimdi öylece oturmuş etrafı izliyordum. Uzaktan bir askerin bana doğru geldiğini gördüğümde istemsizce gerilmiştim.
Siyah bir tene, siyah saçlara ve aynı siyahlıkta gözlere sahip olan adam yanıma yaklaşıp oturmak için müsade istediğinde kafamla onayladım.
"Merhaba. Tanışamadık. Ben Ahmet. " dedi ciddi yüz ifadesiyle.
"Merhaba. Gece. Memnun oldum! " dediğimde yüzündeki ciddiyetten hiç ödün vermemişti.
"Ben olmadım. " dediğinde neye uğradığımı şaşırdım bir an.
"Anlamadım?"
"Ben memnun olmadım diyorum. Nesini anlamıyorsun? Sağır mısın?" dediğinde artık sinirlenmeye başlamıştım.
"Benimle böyle konuşamazsınız. Haddinizi bilin!" dedim aynı sert tavırla. Gözleri alayla büyüdü ve ardından sırıtmaya başladı.
"Senin gibi alçak düşmanla nasıl istersem öyle de konuşurum. " dedi kafasını yüzüme yaklaştırarak.
"Sizi son kez uyarıyorum. Bir daha benimle böyle konuşursanız-" cümlemi tamamlayamadan lafımı kesmişti.
"Ne olur?!" dedi diklenerek. "Barışı öldürdüğünüz gibi bizi de mi öldürür sünüz?" Sertçe yutkundum. Barış konusunda onlara hak veriyordum, saygım vardı ama bu onun bana böyle davranabileceği anlamına gelmiyordu.
Ben tam ağzımı açacakken başka bir ses bunu engelledi.
"Ahmet! Keşfe gideceğiz." diyen Onurdu. Ne zaman geldiğini bile duymamıştım. Kapıda her zamanki dimdik ve sert tavrıyla durmuştu. Gözleri kısa bir an bana kaydı, yüzünde hiçbir değişiklik olmazken yeniden Ahmete döndü.
"Geldim." diyen Ahmet ayağa kalktı. Gitmeden önce kısık sesle "Bu iş burada bitmedi." dedi. Kulağıma gelen nefesiyle tüm bedenin ürperirken gözlerimi istemsizce kapatmıştım. Sanki yeniden açınca geçecekmiş gibi. Sanki tüm bunlar bir kabusmuş gibi.
"Gece, kızım ben birazdan çıkacağım." diyerek yanıma geldi Selma teyze.
"Nereye?" dedim yalnız kalacak olmanın korkusuyla.
"Evime." diyerek kafasını hüzünle yere eğdi. "Yani eski, dağılmış olan." dediğindeyse elleri titremeye, gözleri dolmaya başlamıştı. "Sonkez görmek istiyorum. Hem özel olan bir kaç eşyam var, bulabilirsem alacağım. Birde vedalaşacağım." Şimdiden sesi titremeye başlamışken oraya varınca , evi görünce daha da kötü olacaktı.
"Bende gelmek istiyorum." dediğimde hemen gözleri beni buldu.
"Yok kızım, olmaz. Yaraların acır, sen yat, uyu." dedi itiraz istemeyerek
"Hayır, lütfen bende geleyim. Hem iyiyim, zaten doktorda söyledi. Lütfen, yalnız bırakmayın beni." dediğimde düşünürmüş gibi oldu.
"Peki, ama bir yerin acırsa hemen dönüyoruz." dediğinde kafamla onayladım.
Az sonra araba yolculuğumuz başlamıştı. Direksiyon başında Cengizdi. Bana çok canayakın birisi gibi geliyordu.
"Ee yok muydu sevgilin falan?" dedi Selma teyze alayla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIR
Action"Yaşanılan kötü günler gelecek olan güzel günlerin habercisidir" derler. Peki ya öyle mi? 22 yıldır yalnızlığın ruhuma işlemiş olduğu bu kötü ve acımasız dünya, bana daha da kötü günler yaşatırken gelecekteki güzel günlerimin planını yapıyor muydu...