"Kafam bir anda heyecanla Onur'un omzundan çekiliyor. Hiçbirimiz bir kelme dahi etmeden duyduğumuz habere odaklanıyoruz.
Kadın konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor...
Ama ben sadece tek bir cümle duyuyorum...
"Böylece bu gece imzalanan anlaşma ile Savaş resmi olarak son buldu."
***
Savaş son buldu... Savaş son buldu... Savaş bitti... Savaş bitti... Her şey bitti... Bitti...
Ülkem galip olarak bir savaştan ayrıldı... Dökülen kanlar yerde kalmadı... Bitti...
Her şey bitti... Ölümler bitti... Korkular bitti... Gözyaşları bitti... Hasret bitti... Savaş bitti...
Yani nasıl anlatayım... Bitti işte...
Şaşkınım... Herkes gibi çok şaşkınım... Dudaklarımda her şeye rağmen küçük bir tebessüm var, gözlerim belki umutla parlıyor...
Birbirimize hiçbir şey diyemeden şok içinde bakıyoruz...
Karşımızda sırıtan yüzü bir anda öfkeye bürünen düşman asker var. Bize, gözlerimizdeki sevince öldürecekmiş gibi bakıyor. Anlamadığım dil de konuşmaya, bağırmaya başlıyor. Radyoyu yere atarak kırıyor.
Evet, ben yeniden korkmaya başlıyorum ama bu son...
Düşmanın öfkesi kaybettikleri için, her şey bittiği için...
Biz hala yüzümüzdeki tebessümle birbirimize bakıyorken asker deliriyor ve silahını omzundan çıkararak bize tuşluyor. İşte o an dakikalar sonra kendimize geliyoruz...
Savaş bitti ama biz buradayız... Tehlikedeyiz, hala onlarla aynı ortamdayız, esiriz. Ve buradan kaçmamız, kurtulmamız gerekiyor.
Bizim ölmememiz, yaşamamız gerekiyor...
Bize tuşlanan silaha korkuyla bakıyorken Cengiz bir anda ayağa kalkmış ve adamın üzerine atlamıştı. Bu o kadar hızlı olmuştu ki bir an neler olduğunu dahi anlamamıştım.
"Kalkın hemen!" diye bağırmıştı Cengiz. Bağlı olan ayaklarımızla zar-zor ayağa kalkıyorken Cengiz adamın elindeki silahı ondan almayı başarmıştı ve gözünü dahi kırpmadan ateş etmişti.
Adamın sadece bir kaç saniyeye kanlar içinde kalması korkuyla çığlık atmama neden olmuştu... Karşımda bir ölü yatıyordu... Ve onu Cengiz gözlerimin önünde vurmuştu.
"Bakma." diyerek Onur beni uyarmış ve yüzümü diğer tarafa çevirmişti.
"Elini, ayağını nasıl açtın?" diye sormuştu Fırat. Cengiz ise hiç oyalanmadan elindeki küçük bıçakla Fırat'a yaklaşmış ve onun da ellerini ve ayaklarını açmaya başlamıştı.
"Cebimde kalmış, az önce farkettim. Zorla da olsa alabildim ve açtım. " dedi hızla Onur'a yönelirken. "Hadi! Onur keşfe gideceklerini söylemiştin, içeride az kişi vardır, kaçalım!" dedi Cengiz.
"Silahımız bir tane." dedi Fırat. Cengiz adım sesleri bize doğru yaklaşmadan bir kaç saniye önce hemen benim de ellerimi ve ayaklarımı çözdü.
"Ben idare ederim sizi." dedi Cengiz ve arkadan kapı açılır-açılmaz içeri giren kişiye dönüp ateş etti.
"Saklanın, arkama geçin." diye bağırdıktan sonra kendisi önden koşmaya başladı.
Yaşadığım heyecan ve korku düşünmemi engelliyordu. Odaklana bildiğim tek şey buradan kurtulmamız gerektiğiydi.
Kulağımı sadece ateş sesler doldurmuştu. Cengiz hiç durmuyor önümüze çıkan her askere ateş ediyordu. Az sonra onların yere düşen silahlarını Onur ve Fırat da almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIR
Боевик"Yaşanılan kötü günler gelecek olan güzel günlerin habercisidir" derler. Peki ya öyle mi? 22 yıldır yalnızlığın ruhuma işlemiş olduğu bu kötü ve acımasız dünya, bana daha da kötü günler yaşatırken gelecekteki güzel günlerimin planını yapıyor muydu...