Her ne kadar bitmemiş olduklarını, tekrar telefonla bile olsa görüşeceğimizi söyleseler de, kandırmayalım kendimizi.
Benim burdaki hikayem bitmişti...
Ha eğer Onur'a gelirsek...o bir başka.
O "Bitmesin diye hiç başlamamak gibi"
***
Saatler geçmişti... Hangi ara uyudum bilmiyorum ama gözümü açıp arabanın camından dışarıyı izlemeye başladığımda artık yavaş-yavaş sabah olduğunu ve şehire vardığımızı gördüm. Artık onlardan uzaktım...çok uzaktım. Artık bir savaşın içinde değildim... Şimdi yine uzaktan bir seyirciydim. Ama bu sefer kaybetmekten korktuğum sevdiklerim var içlerinde...
İki aydır ayrı kaldığım bu şehirin yollarında ilerledikçe az da olsa özlediğimi farketmiştim. Yalnızlığıma eşlik eden yollardı, nasıl unutabilirdim ki? Mesela sahil kenarında kulaklıklarımı takıp tek başına yürüyüşe çıkar, bir bankta oturup saatlerle hayallere dalardım...
Biz ilerliyorduk ve yol beni evime götürüyordu... Ama ben varmak istemiyordum... Sanki bu arabadan inersem elimde olan tek şeyi de kaybedeceğim gibi... Onlardan olan son kişiyle ayrılırsam tamamen bitecek gibi...
Yüzleşmekten korkuyordum sadece... Eski hayatıma geri dönmek istemiyordum... Sanki ben 22 yıldır bir kabus yaşıyormuşum. Sadece son iki ay gerçekten yaşamışım gibi... Sevginin, ailenin ne olduğunu anlamışım, bunları geçtim, hayatla yüz-yüze gelmişim sanki.
Ne kadar garip değil mi? Ben savaş alanına geri dönmek için şu an her şeyimi veririm. Nedeni peki? Sevdiklerim.
Halbuki insanlar çoğu zaman tehlikenin üzerine, hele ölümün üzerine hiç gitmez. Çünki herkesin kendi canı daha önemlidir. İnsanlara iki şart sunsan, " tehlikemi, yoksa burada rahat yaşam mı" diye, hiç süphesiz burayı seçerler.
Ama mesela ben gitmeyi seçerim. Sevdiklerimle birlikte savaşmayı, ölmeyi burada rahat oturmaya tercih ederim. Çünkü bu dünya zaten insanın sevdikleri var diye güzel. Öyle değil mi?
Kendinizi bir an için bile olsa yalnız düşünün. Tüm sevdikleriniz, aileniz ölmüş. Yaşamaya devam etmeyi eskisi kadar çok ister misiniz? Sabah kalktığınızda masa başında teksiniz, evde teksiniz, kötü hissettiğinizde konuşabileceğiniz kimse yok, yalnız işte.
Elbet bir gün hepimizin gideceği bir dünya burası... Benim için tek kural sevmek... Sevdiklerimle birlikte nereye olursa olsun gitmek... Ve onları asla kırmamak. Çünkü benim en değerli hazinem onlar... Dünya malını ciddiye almıyorum bile...
"Kızım?" dedi adam. Ve ben dakikalardır bana seslendiğimi duymadığım için hafif utançla ona döndüm.
"Evine geldik." Dedi adam ve tüm bedenim bir an titredi. Yani gelmiş miydik cidden?
Gözlerim oturduğum evin kapısını buldu... Bir şey demeden saniyelerce baktım."Teşekkür ederim." Diyerek adama döndüğümde bana bir anahtar ve kutu uzatmıştı.
"Evin anahtarı, sen uyurken ev sahibine uğrayıp aldım." Dedi tebesüüm ederek. Hafif yaşlı bir adamdı. Beyaz saçları ve hafif çıkan beyaz sakalları vardı. Çok iyi ve tatlı birisine benziyordu.
"Bu kutunun içindeyse telefon var. Senin için. İçinde hattı da var. Benim ve oradaki arkadaşlarının numaraları da var."
"Tekrar teşekkür ederim her şey için." Dedim gözlerim hafifçe dolmaya başlarken. Telefon işi beni mutlu etmişti bir an.
"Ne demek ben bir şey yapmadım. Her şeyi Hikmet komutan ve Onur ayarladı." Dediğinde Onur ismini duyunca şaşırmış ve heyecanlanmıştım. Benim haberim olmadan benim için neler yapıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIR
Action"Yaşanılan kötü günler gelecek olan güzel günlerin habercisidir" derler. Peki ya öyle mi? 22 yıldır yalnızlığın ruhuma işlemiş olduğu bu kötü ve acımasız dünya, bana daha da kötü günler yaşatırken gelecekteki güzel günlerimin planını yapıyor muydu...