one shot
"jeno," diyorum. başını çevirip bana bakıyor. mahalledeki çocukluğumuzun geçtiği parkta, ikili paslı bir salıncakta sallanıyoruz ileri geri. "efendim." diyor derin sesiyle. başını sandalyenin demirine yaslamış, hepimiz biliyoruz belki bu demirin tadını. birkaç çocuk geliyor parka ama salıncakların dolu olduğunu görünce surat asıp kaydırağa gidiyorlar.
"hatırlıyor musun küçükken yaptığımız yarışları?" diyorum gülerek. buruk bir gülüş çünkü birbirimize söylemesek de kırgınız ikimiz de.
"en yükseğe kim çıkacak," diyor gülerek. gözleri bir çizgi halini alıyor gülerken ben de fırsattan istifade daha çok izliyorum onu.
"eve yürüyememiştik ağrıdan," diyorum. "annelerimiz ne kadar da kızmıştı."
"ama o acı bile güzeldi," diyor jeno. kaydıraktan kayan çocuklardan birisi yere düşüyor, annesi elinden tutup kaldırıyor hemen. annesi çocuğu elinden kaldırıyor ama biz kendimiz öğrendik düştüğümüz yerden kalkmayı. birbirimizin eline, koluna her hafta yeni bir yara bandı yapıştırmayı.
"çabuk geçti zaman," diyorum. "bak çoktan yirmi üç olduk."
"evet," diyor yavaş yavaş sallanmaya devam ederken. ayaklarını yere sürtüyor ve yerdeki tozlar havaya kalkıyor böylelikle.
"seni özlemişim," diyor. "ben de," diyorum çabucak. üniversite için farklı şehirlere gittiğimiz gün birbirimizi kırdık fazlasıyla. iki karşı komşunun daha üç yaşındayken tanışıp arkadaş olan çocukları kavga kıyamet ayrıldı birbirlerinden. bu kavga bir şehri yıkmıştı o zaman ama şimdi ikimiz de sakiniz.
"yazık oldu," diyor jeno. "ayrı geçirdiğimiz onca yıla yazık oldu."
"beni hiç aramadın," diyorum gülerek. biliyorum, ben de onu aramadım ama böyle anlarda ilk söyleyen kazanıyor.
"özür dilerim," diyor jeno. şaşırtıyor biraz beni. beş sene önceki jeno olsa kalkıp gitmişti oturduğu salıncaktan.
"kalkıp giderdin eskiden olsa," diyorum. "bu salıncakta az sallanmadım kendi başıma."
"nasıl böyle oldun?" diye devam ediyorum. "ne değiştirdi seni, lee jeno?"
"sen," diyor aniden. "daha doğrusu senin yokluğun." bana bakıyor, ona bakıyorum. sallanmayı bırakıyor ve az önce yere düşen çocuk ve annesi parktan ayrılıyor. hava kararmaya başlıyor biraz da, gün batımını görüyorum. gün batımını hep kırgınken görüyorum, hiç değişmiyor.
"başımı çevirdiğimde yoktun," diyor. "ağladığımda, ilk kez birisini sevdiğimde ve ilk kez sevilmediğimde."
"sen de beni aradın mı?" diye soruyor beklentiyle. aramaz olur muyum, diyorum içimden. başımı çevirdiğim her yerde vardın.
ben içimden cevap veriyorum ama jeno duymuyor. jeno benim bazı bazı içime kapanmama alışkın, bu yüzden bir şey demiyor.
"gelmedin tatillerde," diyorum. "kaldırımda bekledim seni." söylüyorum. jeno kendisini ifade ediyor, üniversitede geçirdiği beş senenin üstüne kendisini ifade edebiliyor. diyorum ya, önceden olsa kalkar giderdi.
"geldim," diyor gülerek. "camdan seni izledim."
dönüp bakıyorum jeno'ya. sokak lambası yanıyor ve işten çıkan insanlar evlerine dönüyor. köşeyi dönen babama rastlıyor bakışlarım ve el sallıyorum. o da beni görüyor, sonra da yanımdaki jeno'yu. bakışları jeno'yu bulunca jeno ayağa kalkıyor ve eğiliyor saygıyla. babam bir bana bakıyor bir de jeno'ya. parka adımlıyor ve çoğu babanın yaptığı gibi sıkıyor jeno'nun omzunu.
babam bana göz kırpıp gidiyor sonra. ben de gülüyorum saf saf.
sonra jeno yeniden yandaki salıncağa oturuyor. ona dönüyorum yine. "jeno," diyorum.
"efendim," diyor. sesinde bir tatlılık var, küçük bir çocuk gibi kıkırdıyor. "seninle o gün bitirdik sanmıştım." diyorum. "bir daha birbirimizin yüzüne asla bakmayız."
"yaptığım yanlıştı," diyor. "sırf," diyor. "sırf..." duraksıyor. "sırf seni seviyorum diye," diyorum. "sırf beni seviyorsun diye," diyor. "kırmamalıydım seni."
"geçti," diyorum. "kırgınlığım."
"sevgin duruyor yani hâlâ," diyor birden. aniden. jeno baktığım her yerde seni aradım diyemiyorum, aşkını bir sır gibi senelerdir sakladım diyemiyorum, başımı sallıyorum yalnızca.
"sevindim," diyor. gözleri yine bir çizgi halini alıyor, başımı yaslıyorum salıncağa ve izliyorum onu. bir süre daha oturuyoruz birlikte, sonra annelerimiz arıyor sözleşmiş gibi. yemeğe çağırıyorlar ikimizi de. ağır ağır kalkıyor ve yürüyoruz evlerimize doğru. ellerimiz birbirine çarpıyor ama elini tutma cesaretini kendimde bulamıyorum.
karşılıklı duran tek katlı evlerimizin tüm ışıkları yanıyor dikkat çekmek istermiş gibi. başımı kaldırıp bakıyorum yüzüne, o da biraz eğilip bana bakıyor. "iyi geceler," diyorum gülerek.
"sevindim," diyor yine. parkta söylediği gibi. "duygularımızın karşılıklı olmasına sevindim."
"iyi geceler," diyor gülerek ve kaçarcasına gidiyor evine. ben de kendi evimize dönüyorum, tüm ışıkları açık. evimizin tüm ışıkları açık, ben de ışıklarımı açıyorum çünkü duygularımız karşılıklı.
aaaayyy ay yaşayamayacağım aşk hikayelerini yazmayı seviyorum napim...bu bölümüzü minik kuşum rabia'ya ve karpuz oğluşuma hediye ediyorum...seviyorum siziii...sırada nakamoto yuta var!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fine line ¦ nct
Fanfictionkafamda oluşan ve bir türlü yazamadığım hikayeleri bir araya topladığım kocaman bir saklama kabı. içinde herkesi bulacağınız gibi kendinizi de bulmanızı isterim. not: kısa hikayelerden oluşmakta, üyeler ve konular birbirinden bağımsız ilerlemektedir.