angst!
annem bir evliliğin bazı yıllarda sallantıya girdiğinden bahsederdi ben küçükken. yan apartmanda oturan, yeni evlenmiş bir kadın bizim eve gelip gitmeye başladığında ve annemle arkadaş olduğunda konuşurlardı hep. evliliği sallantıdaydı, bir çocuğa sahip olmaktan bahsederdi. eğer bir çocuğu olursa her şey düzelir.
bir çocuk yıkılmaya meyilli bir evliliği düzeltemez tabii ki. duyup duyabileceğiniz en saçma öneridir bu, çocuk yalnızca çocuktur. üstüne yüklediğiniz ağır anlamlar çocuğu da sizi de yorar. bir çocuğa sahip olursunuz, evlilik hala sallanır, çocuk da sizinle birlikte mutsuz olur.
annem bir evliliğin bazı yıllarda sallantıya girdiğinden bahsederdi ben küçükken. beş, on ve on beşinci yılları evliliğin, derdi. en sıkıntılı yıllarıdır. bu yıllarda boşanmazsan bir daha boşanmazsın.
ve o komşu kadının önerisi, bir çocuk.
annemin bahsettiği bu durumu bir teori olarak düşünmeye başladım üniversite yıllarımda. bir teorinin yanlış olduğunu ispatlayabilirsin ve annemin teorisi evliliğimin ilk yılında bir fire verdi.
annemin teorisi evliliğimin ilk yılında çürüdü.
annem kendince haklıydı, çevresindeki tüm kadınlar eşlerinden şikayet ederlerdi ve annem de çareyi bu teoriyi ortaya atmakta bulmuştu. zavallı kadıncağızlar eşlerine bu altın sayılar gelene kadar sabretmiş, bazı evlilikler devam etmiş, bazıları ise son bulmuştu.
annemin ilk teorisi bende çürüyünce ben de komşu kadının teorisine geçme kararı aldım.
bir çocuk.
olmadı.
denemediğimizden değil, uzunca bir süre denendi ama olmadı. güneşli bir öğleden sonrada asla bir çocuk sahibi olamayacağımı öğrendim. sorunun tamamen benden kaynaklandığını da.
böylelikle sallantıda olan bir evliliği toparlamanın, yeniden dimdik yapmanın iki anlamsız teorisi de çöpe gitmiş oldu. kendimi geniş salonumuzda duvarı izlerken ve tabloları asarken duvarlarda bıraktığımız birkaç çekiç darbesine bakarken buldum. o çekiç darbelerini saydım da, evde fazlaca boş vaktim vardı, darbeler ben saydıkça arttı ve bir gün neredeyse duvar yıkılacak sandım.
yıkılmadı.
ten, eşim, asla bir çocuğumuz olmayacağını öğrendiğinde fazla bir tepki vermedi. hatta bana sarılıp her şeyin yoluna gireceğini söyledi ama gece uyumadan önce banyoda hıçkırık seslerini duydum.
tanrının bana verdiği en garip özelliklerden birisi de alakalı alakasız her şeyi duymamdı, o gece ten'i ağlarken duymamak için yastığı iki kulağıma da bastırdım ama ses beynimde yankılandı.
pişman olduğum çok şey vardı, bunlardan birisi de ailelerimize bir çocuk istediğimizi söylemekti. kontroller için hastaneye gittikten sonra yıkıcı haberi öğrenmek yalnızca bizi değil, onları da üzdü. ten'in annesi şimdiden birkaç tane minicik ayakkabı almıştı, gözümüzün önünde bir kutuya koyup kaldırdı.
o kutuyu koyduğu yeri izledim öylece.
ten üzerine konuşmak istediği konulara kendisi karar veriyor. bazı konularda ağzını bıçak açmazken bazı konularda saatlerce konuşuyor.
konuşmak istemiştim.
ten ile konuşmak istemiştim, kucağına yatıp ağlamak istemiştim, onun da ağlayıp içini dökmesini istemiştim ama yapmadı. ten yalnızca gülümsedi.
işte beni karanlık bir dibe çeken düşüncelerim böyle geldi.
hep soft gidemezdim...gidemedim...ben hüzünlü bir balığım...bu bölümü yazdıımmm ve hemen yayınlıyorum...bir hafta oldu çoktan...görüşlerinizi seve seve okurumm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fine line ¦ nct
Fanfictionkafamda oluşan ve bir türlü yazamadığım hikayeleri bir araya topladığım kocaman bir saklama kabı. içinde herkesi bulacağınız gibi kendinizi de bulmanızı isterim. not: kısa hikayelerden oluşmakta, üyeler ve konular birbirinden bağımsız ilerlemektedir.