"ne yaptım dedin?" diyor yangyang yine. burnunun kemerini sıkmayı bırakıp masanın üstündeki kahvesini bir kenara itiyor ve sonra eğiliyor masaya doğru.
"çocuğa saçlarını yeşile boyatır mısın diye sormuş." diyor ten, sinir bozucu bir şekilde sakız çiğniyor bir yandan da.
"bana bak," diyor hendery. "bıktım senden."
"ne yaptım ya?" diyorum arkama yaslanırken. kuytu köşedeki kafede akşamın bir vakti buluşmuşuz ve hepsinin tek sorumlusu yangyang. kulübündeki oğlanla ayarladığı randevu biter bitmez üçü de kapıma dayandı, sebebi de öylesine sorduğum bu anlamsız soru.
"kabul et artık." diyor ten. bir yandan da kafenin sahibi winwin'in kedisi leon'u seviyor. "yoksa sakızımı yapıştıracağım saçlarına."
"çocuğun yanında şöyle şeyler söyleme." diyor hendery sinirli sinirli ten'e bakarken. ten de kucağında uyuklayan kediyi garsonlardan birisine verip bana dönüyor. "çocuğa sorduğun soruyu içinden birkaç kez tekrar eder misin?"
"ederim," diyorum. hemen sonra da, "ettim."
"çok kısa sürdü," diyor yangyang elleri başının arasında. "yalan söyleme ve içinden bir kez olsun tekrar et şu soruyu."
sonra içimden tekrar ediyorum ben de. ne olmuş yani, diyorum. ne olmuş yani ilk defa gördüğüm bir oğlana saçlarını yeşile boyatır mısın diye sorduysam? "ettin mi?" diyor ten. ağzındaki sakızı çıkartıp kül tablasına atıyor. başımı sallıyorum yanıt olarak.
"bir kez söyleyeceğiz, sakın şaşırmış gibi yapma." diyor ten. sonra başıyla hendery'e bir işaret veriyor. hendery, sunum yapacakmış edasıyla ayağa kalkıp yukarı katlanmış pantolonunu düzeltiyor, sonra da bana yaklaşıyor.
"sen var ya sen," diyor fısıltıyla. "kun'a abayı yakmışsın."
"hadi be oradan." diyorum. hadi be oradan, işinize bakın. "başka eğlence kalmadı herhalde size, benimle uğraşıyorsunuz."
"gidiyorum ben," diyor yangyang. "bu salağın anlaması için kun'u nikah masasında görmesi lazım. piyanonun başında nikahına beni çağır sevgilimi söylerken aklı başına gelir belki." sonra yangyang dediği gibi basıp gidiyor, o çıkar çıkmaz kapının üstündeki minik zil bir kez daha çalıyor. içeri kun giriyor.
"ne oldu buna?" diyor montunu çıkartırken. "selam bile vermedi."
"aptalın biri yüzünden," diyor ten bana bakarken. bu sefer de yerde pıtı pıtı gezen louis'yi yakalayıp kucağına alıyor. bir anda yükselen kedi şaşkın şaşkın bize bakıyor.
"randevun nasıl geçti?" diyor kun bana bakarak. göz kırpıyor hatta ufaktan da. hendery derin bir nefes alırken kun'un sorusunu es geçip saçlarına bakıyorum. yeşil saçlarına.
saçlarını yeşile boyatır mısın, diyorum içimden.
saçlarını yeşile boyatır mısın?
sonra kafamın içindeki anı perisi gözlerimin önüne geliyor, bu sefer karşımdaki çocuğa piyano çalar mısın diye soruyorum. piyano çalar mısın, fizik mi okuyorsun?
hendery ben demiştim ifadesiyle yüzüme bakıyor, kafenin ışığı gözümü alıyor. kafenin ışığı gözümü alıyor, kalbim ağzımda atıyor ve ben herkeste kun'u arıyorum.
bölümler çok kısa diymi...uzatamıyorum napim...nasıl gidiyoruuzz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fine line ¦ nct
Fanfictionkafamda oluşan ve bir türlü yazamadığım hikayeleri bir araya topladığım kocaman bir saklama kabı. içinde herkesi bulacağınız gibi kendinizi de bulmanızı isterim. not: kısa hikayelerden oluşmakta, üyeler ve konular birbirinden bağımsız ilerlemektedir.