"yuta," diyorum, tek gözüm kapalı.
"hmm?" diyor başını yastığa daha da gömerken.
"çocuk ağlıyor," kolumu sırtına doğru uzatıyorum ama tepki vermiyor. "sıra sendeydi, hadi."
"ben bir şey duymuyorum," diyor yuta ağzını şapırdatırken. ama yuta sözünü bitirir bitirmez yan odadaki oğlumuz buradayım dercesine daha sesli ağlamaya başlıyor. "şimdi duyuyor musun?" diyorum gülerek. uykum yavaş yavaş açılıyor ama ertesi gün hafta sonu olduğu için yuta kalkıp baksın diye uykuluymuş gibi yapıyorum. "duymamak mümkün mü?" diyor yuta üstündeki örtüyü kaldırırken. çıplak ayaklarını yere basışını ve pıtı pıtı yan odaya, oğlumuzun yanına gidişini dinliyorum.
"alarma gerek kalmıyor, oğlum." diyor sitemli sesiyle. "sen uyandırıyorsun bizi her sabah beşte."
oğlumuz yuta'yı anlıyor. ben konuşurken bana saf saf bakıyor ama babasını anlıyor, hatta bazen sırf onu gıcık etmek için babasının uyuduğunu görür görmez yalandan ağlamaya başlıyor.
şimdi de o zamanlardan birindeyiz, yuta'nın kucağında oğlumuzla odasında bir ileri bir geri yürüdüğünü tahmin edebiliyorum ama oğlumuzun uyuyacağını hiç sanmıyorum. bu yüzden ben de üstümdeki örtüyü kaldırıyor ve oğlumuzun odasına yürüyorum duvarlara çarpa çarpa. uykum açıldı demiştim ya, unutun onu. son kez ayak parmağımı odanın kapısına vurduktan sonra uyanıyorum tamamen ve tam da tahmin ettiğim görüntüyü görüyorum.
oğlumuz babasından aldığı kocaman parlak gözleriyle etrafa bakıyor, uyumaya hiç niyeti yok. zavallı eşim yuta ise yarı uyanık yarı uykulu odayı turluyor.
"yuta," diyorum gülerek.
"şşşt, sessiz ol. çocuk uyanacak."
"hayır sen uyanacaksın," diyorum gülerek. "çünkü oğlumuz gözlerini kocaman açmış bana bakıyor."
yuta'nın ağlama seslerine gülerken oğlumuza dönüyorum, "değil mi oğlum?" şirin şirin sesler çıkarıp zıplıyor babasının omzunda. yuta uyku sersemi çocuğu omzunun üstüne yatırmış, minicik oğlum da bana bakmak için kafasını kaldırıyor birazcık ama keyfi yerinde. babası herkesten yüksekte tutuyor onu, onun yaşındaki -henüz bir yaşına yeni girdi- bir çocuk için dünyanın en yüksek yeri babasının omzu olmalı.
"hadi gel anneye," diyorum kocaman gülümseyerek. oğlumuz heyecanla bana uzanıyor, "hadi git annene," diyor yuta oğlumuzun başından öpüp bana uzatıyor. kollarıma aldığım minicik oğlumuzu odamıza götürmek üzereyken oğlumuzun beşiğine devrilen yuta'yı görüyorum.
"yuta," diyorum biraz eğilerek. oğlumuz saçlarımı ilk defa görmüş gibi minicik parmaklarına dolarken yuta başını daha çok bastırıyor yastığa. "belin tutulacak."
"hmm." diyor, bu onun anladım ama uyuyorum şuanda deme şekli.
闍
"belim tutulmuş," diyor yuta sızlanarak. evimizde bir değil iki bebek var, bazı günler yuta'nın arkadaşları geldiğinde en çok duyduğum cümlelerden biri bu.
diğeri ise tanrı sana sabır versin.
yuta tıpkı oğlumuz gibi küçük bir bebek. bazı günler ise ilgi isteyen bir kedi gibi davranıp kucağıma yatmaya çalışıyor, ben de kollarımı olabildiğince açıp sarmalıyorum onu. tek sorun bunu ben hamileyken de yapmasıydı ama neyse ki oğlumuz sağlıklı bir şekilde dünyaya geldi.
oğlumuz benim gibi sakin bir kişiliğe sahip değil, babasının fiziksel özelliklerini almasının yanında kişilik özelliklerini de almış. neredeyse her şeye aynı tepkiyi aynı anda veriyorlar, sevmedikleri bir yemek olduğunda ikisi de başını pat diye sağa çeviriyor. başta oğlumuz bu hareketi babasından öğrenmiş olabilir diye düşünsem de durum öyle değil, tamamen kendiliğinden gelişen bir alışkanlık.
"haberlerde duymuştum," diyor yuta, devamında ne söylecek gerçekten merak ediyorum. yuta bir cümleye haberlerde duymuştum diye başladığında cümlenin devamında gülünecek bir şey söyleyeceğini bilmeniz gerekir. "eşler birbirini sık öpünce ağrı sızı kalmıyormuş."
"ya," diyorum gülerek. "öyle miymiş?"
"evet," diyor, son derece ciddi. "oğlum da vardı, kucağımdaydı. doğru değil mi oğlum?" mama sandalyesindeki oğlumuz ezilmiş zeytini yanağına sürüyor, sonra da pür dikkat kendisine bakan babasına bakıyor. parmaklarında kalmış zeytin ezmesini uzatıyor babasına, yuta da itiraz etmeden öperken yiyor ezmeyi.
"bu evet demekti," diyor peçeteyle oğlumuzun minik parmaklarını silerken. "tamam," diyorum. "duyduğum iyi oldu bu haberi."
"sahiden mi?" diyor parlak gözleriyle gözlerime bakarken. ben de başımı sallıyorum, uzanıp öpüyorum alnından.
"haber doğruymuş," diyor ciddi ciddi. gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdığının farkındayım ama ben de ciddi durmaya çalışıyorum. "belimin ağrısı geçti."
HÜÜÜÜÜÜÜÜ
bir sonraki bölümde oğlanımız büyüyecek...birazcık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fine line ¦ nct
Fanfictionkafamda oluşan ve bir türlü yazamadığım hikayeleri bir araya topladığım kocaman bir saklama kabı. içinde herkesi bulacağınız gibi kendinizi de bulmanızı isterim. not: kısa hikayelerden oluşmakta, üyeler ve konular birbirinden bağımsız ilerlemektedir.