"bir kahve daha ister misiniz?" diye soruyor garson. yüzü tanıdık geliyor, bölümümde olmasa bile fakültede karşılaştığımızı düşünüyorum. "yeterli, teşekkür ederim." diyorum başımı notlarımın arasına gömerken. garson çocuk yanımdan gidiyor, ben de tarihe bakıyorum. on altı ocak. dönem sonu sınavlarımın başlamasına bir hafta kalmış ve ben hocayı dört hafta geriden takip ettiğim için şimdilerde delicesine ders çalışmak zorundayım.
seul'de üniversitenin yakınlarında küçük bir dairede sorumsuz ev arkadaşımla yaşıyorum. erkek arkadaşını eve getirmeyi ve mutfağın altını üstüne getirecek kadar birlikte yemek yapmayı seviyorlar. ben de çok fazla konuşan bir tip olmadığım için, ya da onlara susun desem de beni takmayacakları için, ders çalışmak amacıyla kafe kafe geziyorum. son on gündür seul'de evimizin yakınlarındaki neredeyse tüm kafeleri gezdim ve kafama en çok yatan kafe burası oldu.
lavanta.
kafenin adı bu. ben bir kafe açsam adını ne yapardım bilmiyorum, çok yüksek bir ihtimalle mitolojik bir ada sahip olurdu ve ben de her gelene anlamını açıklamaya çalışırdım. tekrar ve tekrar.
kafenin adı şuan önemli olan en son şey bile değil. önemli olan izlemem gereken ders videoları ve tutmam gereken notlar. kalın kafamı küçücük çocukluktan itibaren not tutarak çalıştırmaya alıştırdığım için cezasını şimdilerde ben ve sağ bileğim çekiyor.
biten kahvemin bardağını masaya koyarken bilgisayarımın bildirim sesi doluyor kulağıma. başta okulun sitesinden gelen bir mail sansam da alt tarafta çıkan bildirim şahsi mail hesabıma geldiğini gösteriyor.
iş başvurusunda mı bulundum acaba, diye düşünüyorum başta. ama bulunmadım, biliyorum. sınava bir hafta kala bir işe başvuracak kadar aptal değilim. daha fazla dayanamayarak maili açıyorum, başlık ilk dikkatimi çeken şey oluyor.
geçmişten geldim.
başlığı okuduktan sonra düşünüyorum. arkadaşlarımdan birisi bana şaka yapmış olabilir diye düşünüyorum ama değil. maili gönderen kişi tam olarak benim. gönderilme tarihine bakıyorum bu sefer de. maili okumadan önce beni üzmeyeceğine emin olmam lazım çünkü üzülmeye zamanım yok.
on altı ocak iki bin on yedi.
"aman tanrım," diyorum neredeyse fısıltı şeklinde. lisede, saçları iki yandan örülü halim göndermiş bana bu maili. zaten ancak onun yapacağı bir şey bu, şimdiki ben üzülmeye bile zaman bulamıyor, ders çalışırken ağlıyor.
hızla maili okuyorum anılar aklıma doluşmadan.
selam gelecekteki ben!
umarım yaşıyorsundur çünkü bu maili dört sene sonraki halime gönderiyorum ve öldüysen bu mail uzay boşluğunda süzülecek.
belki de okuyabilirsin, bilmiyorum.
her neyse...nasılsın? umarım kendini çok daha iyi hissediyorsundur çünkü geleceğime dair temennilerimden birisi de bu. içimdeki savaşların bitmesi, sakin bir hayat ve sevdiklerimin yanında olması.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fine line ¦ nct
Fanfictionkafamda oluşan ve bir türlü yazamadığım hikayeleri bir araya topladığım kocaman bir saklama kabı. içinde herkesi bulacağınız gibi kendinizi de bulmanızı isterim. not: kısa hikayelerden oluşmakta, üyeler ve konular birbirinden bağımsız ilerlemektedir.