one shot
bölüm şarkısı: niall horan - flicker
lee donghyuck kendi halinde bir çocuktu. sokaklarındaki tek çocuk o olduğundan bir oyun arkadaşı yoktu, bu yüzden vaktinin çoğunu evlerinin arkasında geçirirdi. odasının penceresinin altındaki büyük boşluğa topunu fırlatır, duvardan seken top ile de futbol oynardı. böylelikle sanki karşısında onunla oynayan birisi varmış gibi davranırdı.
donghyuck'un yalnızlığı fazla uzun sürmedi, iki kız kardeşi dünyaya gözlerini açtıklarında donghyuck yalnızca on yaşındaydı. kardeşin anlamını bilemeden iki tanesine çoktan sahip olmuştu. işin kötü yanı sürekli ağlıyorlardı ve evdeki huzur ona göre biraz azalmıştı.
babası yoğun çalışan bir adam olduğundan onu yalnızca akşam yemeklerinde görürdü. bazı pazar günlerinde eğer şanslılarsa kahvaltılarını birlikte yaparlardı.
donghyuck'un günleri böyle geçip giderken bir akşam vakti babası, onun penceresinin altındaki aşınmış duvara baktı. duvarın boyası top darbelerinden çatlamıştı, yer yer de çamurlu topun izleri mevcuttu.
donghyuck'un babası ona kızmadı. oğlunun ne kadar yalnız hissettiğinin farkındaydı. sokaklarındaki evler birer birer satıldığında ya da kiralandığında donghyuck dört gözle bir çocuk görmeyi beklerdi ama taşınan aileler genelde yaşlılar olurdu. arada bir onlara uğrayan torunları ise donghyuck'a pek yüz vermezlerdi. sonuç olarak donghyuck yine kendi başına kalırdı.
babası donghyuck'a bir yavru köpek sahiplenmeyi düşündü ve bu fikri eşine açtı, ancak donghyuck'un annesi fikri pek olumlu karşılamadı çünkü sevimli dostunu bir gün kaybettiğinde neler hissedeceğini biliyordu. donghyuck hassas bir çocuktu.
donghyuck'un babası, annesi ile konuşup bu fikri eledikten sonra hayat bir süre daha kendi halinde devam etti. bu konuşmalarının üstünden bir hafta geçtiğinde, babası bir akşam işten dönerken yol kenarındaki fidanları gördü. yaşlı bir kadın yüzünde sevimli bir gülümsemeyle onları uygun bir fiyata satıyordu, üstüne üstlük yalnızca öylesine bir fidan vermiyor, satın almak isteyenlerin hikayelerini dinleyip ona uygun fidanlar veriyordu.
"bir oğlumuz var, maalesef çok yaramaz." adamın üzgün görüntüsü üzerine yaşlı kadın gülümsedi ve ona bir portakal fidanı uzattı. "bu portakal fidanı onu sakinleştirir."
donghyuck'un babası yanındaki adamın sevinçle kucakladığı portakal fidanına baktı. adam parayı ödeyip uzaklaştığında, bay lee de hemen adına yaklaştı. "ben de bir portakal fidanı alacağım,"
"dur bakalım." dedi yaşlı kadın. bilge bir ses tonuna sahipti. "senin hikayen nedir?"
donghyuck'un babası biraz kederli bir ifadeyle yaşlı kadına oğlunu anlattı. çektiği yalnızlığın onu ve eşini ne kadar üzdüğünden bahsetti. yaşlı kadın, bay lee'yi dikkatle dinledikten sonra bay lee'ye arkasından bir fidan uzattı.
"bu bir nar fidanıdır," dedi gülümseyerek. "bu fidan oğlunun gönlünü iyileştirir."
donghyuck'un babası fidanı kollarının arasına aldı, kucağındaki fidan hissetmiş gibi yapraklarını sallarken babası hızlı hızlı evlerine adımladı.
nar fidanını ilk gören ikizlerdi. meraklı kız kardeşler fidana dokunmak istemişlerdi ama babaları izin vermemişti. onlar köşede ağlarken donghyuck gürültü sesine meraklanıp odasından çıkmıştı.
"bak!" dedi babası heyecanla. "sana bir arkadaş getirdim."
"vay," dedi donghyuck. "bir fidan demek." onun alayla karışık üzgün sesini duyan babası devam etti konuşmasına. "böyle söyleme, en iyi arkadaşın olacağına eminim."
"ya, tabii." dedi donghyuck tekrar odasına dönerken.
babası daha fazla konuşmadı, donghyuck'un bu konuda ne kadar hassas olduğunu biliyordu. nar fidanını donghyuck'un penceresinden görebileceği bir şekilde bahçeye yerleştirdikten sonra oğlunun odasına gitti ve kapının ardından konuştu, duyduğunu biliyordu.
"bir ara onu dikmek istersen bana haber ver, olur mu?"
aradan bir hafta geçti.
bir hafta boyunca donghyuck akşam yemekleri haricinde odasından çıkmadı, bu durumu fark eden babası da daha fazla uzatmadan fidanı hyuck'un penceresinin önüne dikti.
babasının fidanı dikişini gizlice camdan izleyen donghyuck rahat yatağına uyumak için geri döndü ancak gözlerini kapatamadan şiddetli yağmurun sesini duydu.
donghyuck şimşek ya da yağmur sesinden korkan bir çocuk değildi, bu yüzden uyumaya dönmek üzere yorganını kafasına iyice çekti.
bir şimşek sesi daha kulaklarına dolduğunda hyuck gözlerini alelacele açtı.
nar fidanı!
donghyuck ayıcıklı terlikleriyle koşa koşa önce odasından sonra evden çıktı, parmaklarının arasında sıkıca kavradığı bir örtü vardı. çok değil bir iki dakika içerisinde arka bahçeye ulaşıp nar fidanına baktı. oradaydı, yağmur tüm gücüyle yağarken ayakta durmaya çalışıyordu ancak birkaç yaprağı çoktan delinmişti.
donghyuck fazla zaman kaybetmeden örtüyü açtı ve nar fidanının üstüne örttü. yağmur nar fidanına hala değiyordu ancak yumuşak örtüsünün yardımıyla fidana zarar gelmiyordu.
donghyuck yağmur dinene kadar orada oturdu. yağmur dinip de güneş açtığında, donghyuck örtüyü kaldırdı ve nar fidanına bir göz attı. yapraklarına bulaşan çamuru temizledi, kırılan bir dalını onarmak için babasına gösterdi.
donghyuck o gün nar fidanını sevdi.
aradan geçen on yıldan sonra, fidan büyüyüp de bir ağaç olduğunda da donghyuck onu sevmeye devam etti.
dallarına tırmanıp meyvelerini topladığında, canı sıkıldığı bir günde gelip sırtını kalın gövdesine dayadığında ve bazı günler orada uyuduğunda da onu sevmeye devam etti.
nar ağacının dalları eğildi, donghyuck'u kucaklayacak kadar eğildi ve kucakladı da. donghyuck başındaki ağırlığı hissetti, nar ağacı donghyuck'un başını okşadı.
yaşlı kadının dediği çıktı, nar fidanı donghyuck'un yüreğini iyileştirdi.
bu hikaye benim biricik kuşum, nar'ıma adanmıştır.
orada olduğun için teşekkür ederim, seni çok seviyorum.
fotoyu da 30 yılda seçtin cidden dövmek istiyom bazen seni ama seviyom da neyse bb
umarım beğenmişsindir ( ^ω^)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fine line ¦ nct
Fanfictionkafamda oluşan ve bir türlü yazamadığım hikayeleri bir araya topladığım kocaman bir saklama kabı. içinde herkesi bulacağınız gibi kendinizi de bulmanızı isterim. not: kısa hikayelerden oluşmakta, üyeler ve konular birbirinden bağımsız ilerlemektedir.