10° dýka

326 35 36
                                    

bölüm on° hançer

Dakikalar geçtikçe kasabanın etrafını saran ormanlara rağmen, kötü koku büyümeye devam ediyordu. Tüm duvarlar şeffaf bir şekilde görünebilseydi, zemindeki kanlar ile her şey açıkça belli olurdu. Evlerin içerisi görünemese de daha sonra bu kasabaya adım atacaklar yollardaki kanları illa görecekti. Tabii kasabanın böyle katledilmesini, ormanda yaşayan ve çıldırmış olarak adlandırılan hayvanların yaptığı haberi yayılana kadar sürecekti her şey. İnsanlar buraya girmeye korkacaktı. Oysa vampirlerin uğrak alanı olan bu ormanda saldırgan hayvan bile kalmamıştı. Vampirler insanların aralarındaydı ve çoktan suçu hayvanlara atması için kişiler belirlenmişti. Daha sonra hepsini öldürdükleri gibi bir yalanı ortaya koyarak tüm hikayeyi sonlandırmayı düşünüyorlardı. En sonunda kasabaya ne olacağı ise muammaydı. İnsanlar gelip yaşayabilecek miydi o evlerde? Tarih sayfalarına geçip daha sonra çoğu kişinin hatırlamayacağı bir yer haline de gelebilirdi. Sadece bazen maceraperestlerin uğrayıp birkaç resim çektireceği bir yerde olabilirdi.

Sonu belirsizdi.

Daha fazla inceleme yapmak isteyenler olursa eğer, gerçek ortaya çıkar mıydı?

Bir soru daha; gerçek ortaya çıksa bile, bunu medya yoluyla insanlığa yayma cesaretine sahip miydiler?

Çünkü insanlara korku yaymaktan başka bir şey olmayacaktı. Hayvanlar ile birlikte yaşıyorduk ve vahşi olanlarının olduğunu herkes bilmekteydi. Birden vampirlerin aramızda olduğunu öğrenmeleri daha fazla düşünceye de sebep olacaktı. Korkanlar dışarı çıkamayacaktı. Bazıları bir yakınını anın getirdiği paranoyaklık ile vampir sanıp ona zarar vermeye çalışabilirdi.

Her gerçek açığa çıkmak zorunda değildi. Bazen yeteri kadarını bilmek en iyisiydi.

Katledilen insanlar, vampirler tarafından gözden geçiriliyordu. Kendilerine gerekecek kan ve et parçaları alındıktan sonra dışarıda onları bekleyen arabalara yerleştiriliyordu. Tüm hareketlilik neredeyse hep kasaba içerisindeydi; ormanın derinliklerindeki yıkık, dökük ev hariç. Vampir olan avcıyı o eve kadar taşımıştı. Gücü hafife alınılamayacak düzeydeydi ve her şekilde bunu kullanabiliyordu.

Uzun süre bu evde kalan tek eşyalardan biri olduğundan sandalye oldukça yıpranmıştı ama tüm her şeye rağmen iş görecek düzeydeydi. Avcı olanın bedenini taşımakta da zorlanmamıştı. Belki uyandığında kurtulmak için yapması olası olan ani hareketleri yaparsa kırılabilirdi. Çokta önemli bir ayrıntı değildi. Çünkü etrafını sımsıkı saran ipler kurtulmasını engelleyecekti. Sandalye sadece vampir olanın bağlı bedene çabuk erişebilmesi içindi. Fazla eğilmesine gerek kalmayacaktı.

Sandalyede bağlı olan beden ise halen uyku halindeydi. Başı sağa doğru yatmış ve kana bulanmış gömleğiyle öylece duruyordu. Jaemin bedene biraz yaklaşarak yakından izlemişti bir süre. Kanlara kendi sebep olmuştu ve onun bedenini böyle görmek ona zevk vermişti. Çünkü hep kırmızı renk ile bütünleştirmişti Jeno'yu aklında. Kan ve Jeno, ikisi de ona aynı hazzı veriyordu. Kan hep tattığı bir şeydi ama Jeno'yu küçükte olsa kırmızı bir renkle görmekte ona yetiyordu.

Bedene yaklaştıkça kan kokusu artıyordu ve kendini kontrol etmekte zorlanmaya devam ediyordu. Sivri tırnaklarının sebep olduğu yaradan kan akmaya son vermişti ama önce akanların kokusu üzerine sinmiş durumdaydı.

Jeno'nun birazdan uyanacağını bildiğinden kendini tutmaktan vazgeçerek boynunun açıkta kalan sol tarafına yönelmişti. Dişlerini elinden geldikçe nazik olarak batırmıştı. Yinede altındaki bedenin yüzünü buruşturduğunu görmüştü. Ağzına dolmaya başlayan kan tadı ile zirvede olduğunu hissediyordu. Çünkü bu tüm hayatı boyunca tattıklarının yanında en iyisiydi. Bir süre öyle kaldı ama fazla ileri gitmedi. Yeterli olacağını düşünerek geri çekildi.

saber [nomin] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin