bölüm dört° beni göremiyor musun?
Çoktan aydınlanan havaya rağmen uyuyamıyordu. Gecesi hüsranla sonlanmıştı ve bunu kaldırabilecek durumda değildi. Birkaç gün önce iki vampiri kaçırdıktan sonra, bugün de hiçbir şey bulamamıştı. Genç yaşına rağmen yetenekli olduğu söylenirdi ama son zamanlarda bunu sorgulamaya başlamıştı. Düşündüğü gibi gittikçe kötü mü oluyordu? Hiç görmediği bir vampir tarafından aniden hafif bir ısırık almıştı. O günden sonra hareketlerinin yavaşladığını hissediyordu. Derin olmayan bu ısırığın ne derece etkili olacağını bilmediği de bir gerçekti. Eğer vampiri görmüş olsaydı, belki de ısırık hakkında bazı fikirler yürütebilirdi. Ona bu kadar kolay bir şekilde yaklaşabildiğinden dolayı güçlü olduğunu düşünüyordu, emin olmamakla birlikte.
Aklında bir düşünce daha vardı. Bundan yaklaşık bir ay önce çok fazla hayvan ortadan kaybolmuştu. Vampirler tarafından yapıldığını düşünüyordu. Şimdi ellerinde yeterli stokları vardı. Ayrıca bu sayede kendilerine plan kuracak kadar zamanda tanıyabiliyorlardı. Başka şehirlerden oldukları bölgeye gelen kişi sayısında artış gözleniyordu. Bunların hepsinin insan olmadığına emindi ama diğer avcılara bunu söylediğinde umursanmamıştı. Büyük bir planları vardı. Lee Jeno buna emindi. İlk defa düşüncesinde haklı çıkmak istemiyordu. Çünkü bu bazı avcıların sonu olabilirdi, kendisi de dahil.
Normalde her gece ormandan geldikten sonra birkaç saat uyur ve okula giderdi. Bugün düşünmekten hiç uyuyamamıştı ve vücudu çok fazla yorgun düşmüştü. Okula gitmek istemiyordu. Oysa biliyordu ki, okula gitmese bile uyuyamayacaktı. Düşünceleri onu içten içe kemirmeye devam edecekti. En iyisi kalkıp hazırlanmaktı. Sevdiği genç ile ortak dersleri de vardı. Onu izlerken birazda olsa sakinleşeceğini düşünüyordu.
Üzerindeki kıyafetlerden bir çırpıda kurtularak yine siyah bir kombini üzerine geçirmişti. Ardından ayna karşısında saçını düzeltirken gözlerinin altındaki belirgin morlukları fark etmişti. Umursamadı. Sadece yapacağını yaparak uzaklaştı aynanın oradan. Yerden çoktan hazırladığı çantasını alarak da odadan çıktı.
İnmesi gereken bir merdiven yoktu. Bu yüzden hemen binadan temiz havaya çıkabilmişti. Gökyüzü bugün biraz huzursuz görünüyordu. Her an gözyaşlarını bırakacakmış ve sinirini bazı parlaklıklar ile atacakmış gibiydi. Jeno bunu severdi ama ondan daha çok seven biri daha vardı.
Gökyüzünden damlaların düşmesini beklediği için yavaş adımlarla ilerlemesine rağmen herhangi bir şey olmamıştı. Sanki belirli bir anı bekliyordu özellikle. O an acımasızca akıtacaktı tüm su damlacıklarını.
Biraz da üniversite binasının dışarısında beklemişti ama yine sabah yaşadığı gibi bir hüsran yaşıyordu. Bugün onun için hiç iyi geçmiyordu ve çok dua etmediği Tanrı'sına kısa bir dua etmişti, gününün daha kötü olmaması için. Bir gerçek vardı ki, her dua kabul olmazdı.
Binanın kalabalık koridorlarında yüksek bir ses yükseldikten sonra herkes dağılmaya başlamıştı. Farklı yönlere giden insanların arasından sakin adımlarla ilerliyordu Jeno. Zil çaldıktan sonra birkaç dakika daha vakit vardı ve diğer insanların bu kadar aceleci davranmalarına anlam veremiyordu. Derslerini bu kadar seviyorlarsa ya da geç kalmaktan korkuyorlarsa geldikleri gibi sınıflarına gidip yerlerine oturmalıydılar ona göre. İnsanlardan kesinlikle nefret ediyordu. Bu aslında büyük bir sebep falan değildi. Birçok sebep vardı ama gerçeklerde vardı. İnsanlardan nefret etmesine rağmen onları koruyordu. Çünkü vampirlerden daha çok nefret ediyordu. 'Düşmanının düşmanı, dostundur' mantığına benziyordu biraz.
Uzun koridorun sonundaki sınıfına geldiğinde hemen içeriye girmişti. Kimseyle göz teması bile kurmadan, her zaman olduğu gibi arka sıraya ilerledi. Üzerinde bakışların olmasını sevmiyordu. Diğerlerini inceleyerek onları kolay bir bulmacaymış gibi çözmeye ise bayılıyordu. Onun için biraz eğlenceli bir oyun gibiydi. Çoğu insan kişiliği çok kolaydı. Hareketlerinden ve söylediği bazı şeylerden nasıl biri olduğu anlaşılıyordu. Aslında derinlerde yatan başka bir kişiliği ya da asıl kişiliği olabilirdi ama rol yapmaya kendileri o kadar kaptırmış oluyorladı ki, tüm kişilikleri oynadıkları rol haline bürünüyordu.
Tüm sıkıcı geçen derslere rağmen düşüncelerinden kurtulamamıştı. Uyumayı bile denemişti. Elinde olan tek sonuç yine hiçbir şeydi. Ama şimdi durum daha farklıydı. Sevdiği kişi birkaç sıra önünde ders dinlerken onu izlemek huzur veriyordu. Aklı tamamen bomboştu. Kötü düşünceleri bir rafa kalkmıştı.
Onun üzerinde bıraktığı bu etkiyi seviyordu. Belki yaklaşamıyor olabilirdi. Uzaktan sevmekle yetiyordu. Çünkü bazen elinde olan imkanla yetinmek gerekliydi. Jeno bunu gayet iyi biliyordu.
Günü kötü gitmeye devam ediyordu. Derse giren öğretmen bir işi olduğunu söyleyerek birden ortadan kaybolmuştu. Ondan öncesinde ise dersin bittiğini ve gidebileceklerini söylemişti. Kalabalık olmayacağı için, kaybetmeden Jaemin'i birazda olsa izlemek ve peşinden gitmek istemişti. Ama Jeno'nun gökyüzüne bakmak için ayırdığı birkaç saniyede ortadan kabolmuştu bile. Bir hüsranlı sonuç daha...
°°°
Gecenin karanlığı yine çöktüğünde kılıcı ile etrafta dolanmaya başlamıştı. Aynı zamanda gün boyu yağmak bilmeyen yağmurda kendini gösteriyordu. Yavaş ve sakin yağmasına rağmen hızlanacak gibiydi.
Yerler gittikçe çamur olurken yürümek zorlaşıyordu. Bulutların kapadığı ay yüzünden etrafı görmekte zordu. Tam vampirlere uygun bir geceydi. Avcıların ise korkması gereken bir geceye denkti.
Botları çamur olmasına rağmen Jeno kendi bölgesinde dolanmaya devam ediyordu. Görüşü oldukça sınırlı olmasına rağmen diğer duyu organlarını kullanmaya çalışıyordu. Yağmur sesinden etraftan gelecek herhangi bir sesi de duymak zordu. Bu yüzden hissetmeye çalışıyordu ve oldukça temkinliydi. Elleri kılıca sıkıca sarılıydı, çok sıkı tuttuğu için damarları bile daha çok belirginleşmişti.
Bir şimşek yüksek bir gürültü ile parladığında bir beden gördüğünü sanmıştı ama saniyeler içinde yok olmuştu. Gergin hissediyordu. O bedenin gerçek olma ihtimali çok yüksekti. Birkaç saniye sonra karanlık tekrar yüksek gürültü ile aydınlandığında görüş açısındaki ağaçtaki yazıyı fark etmişti. Az önce burada olmayan bu yazı, nasıl bu kadar çabuk yazılmış olabilirdi ki. Neredeyse ilk defa bir vampire hak vermişti o an.
"Beni göremiyor musun?" Onu göremiyordu. Sanki karşısındaki ağaca cevap veriyormuş gibi fısıldamıştı avcı olan beden.
"Evet, seni göremiyorum." Oysa vampir istediği cevabı duymuştu.