bölüm altı° su
O günün ardından neredeyse bir hafta geçmişti. Olağandışı şeyler yoktu. Hayat normal seyrinde ilerliyor gibiydi ama aslında öyle değildi. Çünkü bu kadar normal ilerlemesi iyi düşündürmüyordu.
Orman fazla sessizdi geceleri. Şehire giriş oranıda gittikçe azalmıştı. Tuhaf olaylar yoktu. Neredeyse hiç kaza bile olmuyordu. Oysa her hafta hayvanlar yüzünden birkaç tane kaza olabiliyordu. Ormanda onları korkutan şeyler yüzünden fark etmeden şehir ortamına girerlerdi ya da hızlarını alamayıp yola atlarlardı. Hiçbiri yoktu.
Bu süre boyunca okuluna giderek derslerine odaklanmıştı. Kendini öğrenci olarak hissetmişti uzun bir süreden sonra. Sevdiği adamı izlemekte isterdi ama bu süre içerisinde onu da hiç görmemişti. Sanki sadece bir hayalken, yok olmuştu. Yoklama sırasında onun ismini işitmese hayal olduğuna bile inanacaktı.
Boşluk hissi onu tüm hücrelerine kadar işgal etmeyi başarmıştı. Kötü hissediyordu bir yandan da. Çünkü aklı o gecede takılı kalmıştı. Aklından çıktığı zamanda ise sırtındaki yara izi sızlayarak ona yeniden hatırlatıyordu. Sanki dünya ilerlerken, o zamanda sıkışıp kalmıştı. Onu hayata bağlayan şeyler bu hisse sebebiyet veriyordu. Asla öğrenci olmak istememişti. Mecbur olmasa okula adım bile atmazdı. Hayatı avcılıktı. Ama şimdi bunu yapamıyordu. Tekrar yapamayacak olmaktan da korkuyordu.
O sevdiği bedenin ders boyunca yüzünü izlemeyi de özlemişti. Kısaca onu özlemişti. Evine gitmeyi düşünmüştü ama anlayamadığı bir şeyler ona engel olmuştu. Korkuyordu. Buradan gitmesinden korkuyordu. Onu tekrar asla görememekten korkuyordu. Asıl gerçeklerin farkında olsaydı, durum daha farklı olabilirdi. Tıpkı diğer taraf gibi. Çünkü istedikleri tam olarak buydu. Jeno gibi diğer avcılarda kendilerini ellerinde olmadan salmışlardı. Doğuştan var olan yetenekler bile kullanılmadıkça körelirdi. Sonradan öğrenilen şeylerde bu süre daha hızlı olurdu. Vampirlerin çoğu yetenekleri ile dünyaya gelmiştir. Bir süre normal bir insan gibi yaşamak onları çok etkilemezdi. Ama avcılar gibi normal insanlar öğrendikleri şeyleri arada da olsa kullanmalıydı. Tıpkı bir dilin konuşulmadıkça unutulduğu gibi. Evde kılıç ile pratik yapma alışkanlığı yoktu çoğunun. Ormana giderek orada dolaşırken denerlerdi bazen kendilerini. Onu yapmak bile istemez hale gelmişlerdi.
Tek sebep ortalıkta bulunan sessizlik değildi. Şehirdeki şebeke suyuna karıştırılan karışımdı. İnsanları öldürmek için katılmamıştı. Sadece onları daha üşengeç ve isteksiz hale getirmek içindi. Oradan su içilmese bile insanlar banyo yaparken tenlerine işleyebiliyordu. Vampirlerde işe yaramazdı. Ama avcılarda insandı. Onlarda etkileniyordu fark etmeselerde. Mümkün olsa onların sularına ölümcül şeylerde katarlardı. Sadece masum insanlara zarar vermek istemediklerinden yapmıyorlardı. Bir ayrıntı vardı oysa, sadece birkaç vampirin bildiği. Bazı avcıların evlerine sipariş edilen damacana şeklindeki suların içine çoktan ölümcül karışım katmışlardı. Bir grup genç vampirin gizlice yaptığı bir işti bu. Çünkü avcılardan nefret etselerde, başlarındaki genç vampirden de nefret ediyorlardı. Onun sözlerine karşılık şeyler de yapmaya hazırlardı. Şimdilik kimsenin ölmemesinin gerektiğini söyleyen vampire karşı gelmişlerdi. Onun başta olmasının sebebinin ailesi olduğunu düşünerek onu küçümsemişlerdi hep. Gözlerinde kendi güçlerinden bir farkı yoktu onunda. Oysa gerçeğin farkında değillerdi. Küçümsedikleri genç vampir ne işler peşinde olduklarını işitmişti. Onlara güvenmediğinden bazen dinleme gereği duyardı ve hislerinde de yanılmamıştı. Sonra onlarla ilgilenmeyi düşünerek o suları geri almalıydı. Çünkü bazı avcılar o suları evleri için değil, masum çocukların kaldığı bir yer için istemişti. Zarar gören onlar olmayacaktı. Ve Na Jaemin masumlara zarar gelsin istemezdi. Çünkü annesi de öyle biriydi. Sadece bir vampire aşık olduğu için katledilmişti.
Oysa şehirdeki suçlu ve çoğu kişiyi katletmek isteyende kendisiydi. Acımasızlığı sadece çocuklarda yok oluyordu. Çünkü gerçek hikaye annesinin sadece aşık olması değildi. Ondan da nefret ediyordu, yaptıkları yüzünden.
Sorunu çözmek içinde, gizli bir numara üzerinden sesini değiştirerek su şirketiyle iletişime geçerek bazı gençleri suyun içine bir şeyler koyarken gördüğünü söylemişti. Konuşmadan birkaç dakika sonra ise şişeler kapıların önünü boylamıştı, sadece bir evdeki hariç.
Aramayı unutarak büyük bir hata yapmışlardı. Ama büyük bir şanstır ki, Lee Jeno şişeyi taşırken kapağının iyi kapalı olmadığını fark etmeyerek suları yere dökmüştü. Suyun döküldüğü çimenler ise ertesi gün aynı kalmayacaktı.