bölüm üç° güneş
Sıkıcı geçen ders bittiğinde, hızlı adımlarla sınıftan çıkmıştı. Merak duygusu içini yavaş yavaş kemirmeye başlarken etrafına bakınıyordu.
Derste sevdiği bedeni izlerken dalıp gitmişti. Ama izlediği beden birden ayağa kaltığında sıradan düşeceğini sanmıştı. Na Jaemin, öğretmene bile neler olduğunu söylemeden sınıftan aceleyle çıkıp gitmişti. Arkasından gitmek istesede kendine engel olmuştu.
Ama şimdi kendine engel olamıyordu. Her insanı hızlı göz hareketleri ile tarıyor ve o olup olmadığını kontrol ediyordu. Bu kadar aceleyle çıktığı için endişelenmişti. İyi olduğunu görmekten başka bir şey istemiyordu ama bedeni ortalarda görünmüyordu. Çok geçmeden okulda olmadığını anlamıştı.
Evine gidip onu kontrol etme isteği içine dolduğunda adımlarını hızlandırarak okuldan çıkmıştı. Neden bu kadar endişelenmişti? Şu an kendine anlam veremiyordu. Sadece onu görmeye ihtiyacı olduğu vardı aklında. Bu yüzden adımlarının onu götürmesine izin verdi. Onun evine ulaştığında ne yapacağını da bilmiyordu. Kapısını çalacak cesareti var mıydı? Lee Jeno'nun birçok şeye cesareti varken buna cesaret edemiyordu. Aşkın insanı tamamen başka biri yaptığını söyleyenler haklı görünüyordu.
Ama cesaret etmesine de gerek kalmamıştı zaten. Ev görüş açısına girdiğinde kapının önünde biriyle konuşan tanıdık bedeni de görmüştü. Gayet iyi görünüyordu. Bu içinin rahatlamasını sağlamıştı.
Bir süre sokağın ortasında öylece dikilip onu izlerken gözlerin ona dönmesi olağandı. Jaemin ile konuşan kişi ise Jeno'yu gördükten sonra arkasını dönerek uzaklaşmıştı. Kendine gelmeye çalışmıştı Jeno. Sanki onu hiç izlemiyormuş ve yoldan geçerken gözü takılmış gibi yapmak için yürümeye başlamıştı. Onun olduğu yöne bakmadan sokaktan ayrılmıştı da. İyi olduğunu bildiğine göre gece yaşamına geri dönmek için hazırlanmaya gitmeliydi. Kaçırdığı vampirlerin bu gece tekrar ormanda olacaklarını hissediyordu ve genelde hislerinde yanılmazdı.
Adımları geldiği gibi hızlıydı. Bu sefer heyecandandı. Onları yakalamaktan zevk alıyordu. Bazen oldukça eğlenceli bile oluyordu. Psikopatçaydı belki ama nasıl olduğu umrunda bile değildi. Sonuçta işini yapıyordu. İnsanlar yaptıkları işlerden zevk almalıydı.
Yanında kalan binaların gölgeleri büyürken, bu havanın kararmasına az zaman kaldığının göstergesiydi. Günün bu saatlerini seviyordu. Güneşin yıkılışı gibiydi sanki ya da yok oluşu.
Avcılar eskiden güneşi severlerdi. Çünkü vampirleri öldüren sayılı ve en etkili şeylerden biriydi. Yıllar geçtikten sonra buna da bir çözüm bulmaları avcılar için kötü olmuştu. Onları bulmaları zorlaşmıştı. Çoğu vampirlerden nefret ettiği kadar güneşten de nefret ediyordu artık. Sadece soğuk insan bedenin biraz ısınmasını sağlayan bir şeydi onlara göre. Umursamıyorlardı. Onlar için önemli olan artık ayın ışığıydı. Oysa o da güneş olmadan bir hiçti.
Siyahlar içindeki beden eve ulaştığında kendini koltuğa atmıştı. Biraz dinlenmeye ihtiyacı olduğunun farkındaydı ama bazı şeyler aklına o kadar takılıyordu ki, uyumasına bile izin vermiyorlardı. Bu işin başındaki bedeni bulduğunda sonunda rahat bir uyku uyuyacağını düşünüyordu. Düşüncelerinde genelde yanılmayan bu beden, bir kez daha yanılabilir miydi?
Güneş yine yok olmuş gibi ortadan kaybolduğunda yerinden doğrulmuştu. Birkaç saattir aralıksız beyaz tavanı izlediği için sıkıldığı bir gerçekti. Normal hayatı onu sıkıyordu. Geçimini sağlamak için çalışması gerekiyordu ve bunun içinde okuması. Sadece avcı olmak istiyordu ama bunun karşılığında karnını doyurmasına yarayacak bir şey kazanamıyordu. Dünya ve gerçekleri...
İhtiyacı olan şeyleri aldıktan sonra kıyafetleri gibi siyah olan motoruna binmişti. Ara sokakları kullanarak ilerliyordu. Göz önünde bulunmayı sevdiği söylenemezdi. Kılıçla ortalık yerlerde dolaşması da pek uygun olmazdı.
Birkaç dakikada yakın olan ormana ulaştığında vakit kaybetmeden motorunu bir kenara bırakarak derin karanlığa dalmıştı. Karanlık onu daha çok heyecanlandırıyordu ve ayrıca daha çok tetikte olmasına sebep oluyordu. Parmakları kılıcını sıkıca sarmış, gelecek herhangi bir tehdite karşı oldukça hazırdı.
Ama o kadar süre boşu boşuna elinde o ağır metali taşımıştı ve yürümüştü. Bir hayvanla bile karşılaşmamıştı. Bu bir ilkti onun için. Orman o gece fazla sessizdi. Her derin sessizlikten sonra kötü şeyler gelir miydi gerçekten? Yoksa sessizlik sadece devam edecek huzurun göstergesi miydi?
Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlıyordu. Ormanın geniş ağaçları arasına sızan aydınlıklar bunun göstergesiydi. Artık geri dönmesi gerekiyordu ve eli boş geri dönmekten nefret ederdi. Yapacak bir şey olmadığını biliyordu. Yinede gelirken oldukça umutluydu, o geceki bedenlerle tekrar karşılaşacağına dair. Onlardan da kurtulduğunda ulaşmak istediği bedene daha da yaklaşacağını hissediyordu. Ama bu sefer hislerine inanmak konusunda emin değildi. Sadece akışına bırakarak elinden geleni yapmayı da ihmal etmeyecekti.