bölüm beş° kan
O ağacın karşısında dikilmeyi sürdürdüğü süre boyunca tehlikede olduğunu biliyordu. Aslında ormanın neresinde olursa olsun tehlikedeydi. Yazıyı okuduktan sonra vücuduna anlık şok dalgası yaratan bir şey gelmişti aklına.
Bu çevrede karşılaştığı hiçbir vampir bu kadar hızlı değildi. Onunla uğraşan bedenin aradığı beden olduğunu ise anlamamak saçma olurdu. Ne kadar ona nefret duysa da, ilk defa bu kadar korktuğunu hissediyordu. Ayrıca daha kendisine karşı doğru düzgün bir hamle yapılmamasına rağmen, ölüme çok yakın hissediyordu.
Akciğerlerini neredeyse tamamen dolduracak şekilde derince nefes almıştı. Buna gözlerini kapayıp sakinleşmeye çalışmayı da eklemeyi dilerdi ama bu durumda yapması büyük hata olurdu. Onun yerine kılıcını tutarken oluşturduğu baskıyı biraz daha arttırarak, kendi kendini güvende hissettirmeye çalışıyordu. Oysa arkasını döndüğünde gördüğü manzara tüm çabalarını boşa çıkarmıştı. Karşısındaki düşmanında ne kadar güçlü olduğunu ve kolayca korku salabildiğini de anlamıştı. Daha tedbirli ve korkusuz olmalıydı bundan sonra.
Hala çevresinde bir yerden onu izlediğini tahmin etmek zor değildi ama Jeno bugün kendine bir şey yapmayacağını düşünüyordu. Önüne serilen manzara bu gece ormanı terk etmesi için bir uyarı gibiydi. Çünkü aradığı iki vampir bedeni kalpleri ve karınları deşilmiş bir şekilde ağaçta sallanıyordu. Peki bu yarıyı dikkate alarak, bu gecelik terk mi etmeliydi bu karanlık ormanı?
Jeno bunu yapacak biri değildi. O an korkmuş olabilirdi ama asla yenilgiyi hemen kabul etmezdi. Onun için birinci kural hep şuydu; Bir şeyleri gerçekten elde etmek istiyorsan, savaşmalısın.
Sadece yağmurun çıkardığı sesler arasına karışan bir ses bıraktı, neredeyse tüm ormanda duyulacak şekilde.
"Buradan gitmeyeceğim." Yerinde durmak yerine bedenlerin asılı olduğu ağaca doğru yürümeye başlamıştı. Yağmurun etkisi ile kanlar yere akıyordu. Hatta sadece bedenlerin alt kısmına bakıldığında, bir kan yağmuruna benziyordu. Jeno bu gece biraz kana bulanmak istiyordu. Amacı sadece biraz bedenlerin altında durarak üzerine kanın sinmesini sağlamaktı, ne kadarda siyah renk ile görünmese de.
Zaten amacından daha farklı şeyler olmuştu. Arkasında duyduğu sese karşılık veremeden bedenindeki ani acıyı hissetmişti. Neyseki son anda yüzünü sağa doğru çevirdiği için burnunda oluşabilecek bir kırığı önlemişti. Bütün bedeni acıyor olabilirdi ama daha ölmemişti sonuçta. Ve sadece ağaca sertçe çarpması sağlanmıştı. Oysa vampirler işkenceye bayılırdı.
Arkasındaki bedenin bir eli boynunda yer edinirken, yüzü imkanı varmış gibi daha çok ağaca yaklaşıyordu. Ağacın dışındaki o kısımların izinin yüzüne aynen geçtiğini hissediyordu. Biraz daha ilerlerse delik deşik bir yüzü olacaktı. Belki de en sonunda düzgün bir kafası olmadan son nefesini verecekti. Aklında senaryolar dönerken el biraz gevşemişti. Hala yüzünün ağaçta durmasını sağlıyordu ama baskı yapmıyordu en azından.
Vampirin diğer elinin ise kılıcına doğru indiğini hissetmişti. Bu vücudu için bir uyarı gibiydi. Tüm gücünü kullanarak hareket etmeye çalışmıştı ama başarabildiği tek şey en fazla bir santim hareket edebilmek olmuştu. İçinden karşısındaki vampirin bu kadar güçlü olmasına isyan ediyordu.
"Sana gitmen için kibarca bir uyarı yaptım ama sen ise hiç kibar olmayacak bir şekilde karşı çıktın. Cezalandırılmayı hak ediyorsun." Jeno bir yerden tanıdık gelen sesin sarhoşluğu ile anlık olarak nerede olduğunu unutmuştu. Onu kendine getiren şey ise bedeninde hissettiği soğukluktu. O soğukluk yavaşça tişörtün altına girmiş ve sıcak bedende gezinmeye başlamıştı. Sıcak beden ne kadar karşı çıkarsa çıksın engel olamazdı.
Sırtına batan tırnaklar yüzünden dudaklarından çıkan inlemeye engel olamamıştı. Gerçekten çok fazla acı veriyordu. Tırnak tek bir yere batmak yerine birkaç yerde gezindiğinden, acıyı arttırıyordu. O eli çekip buna bir son vermeyi denedi son bir kez. Başarısızlık yine ona gülümsemişti.
İnlemeleri tüm ormanda duyuluyordu, az önceki cesaret dolu sesi gibi.
En sonunda tırnak baskısını kestiğinde nefesleri düzensizleşmişti. Sırtından ise kanların süzüldüğünü hissediyordu. O an arkasındaki bedene ait sesi duydu.
"Tekrar görüşeceğiz, Lee Jeno." Ses yine tanıdık gelmişti ona ama anlamamıştı sevdiği adama ait olduğunu. Çünkü vampir olan biliyordu ki, sesini biraz değiştirmese kendisini tanıyacağını. Bunun için biraz daha zaman vardı.
Soğuk ellerini, sıcak bedenden çekerek yağmurun altında saniyeler içinde gözden kaybolmuştu. Baskı azaldığındaysa ağaca yaslı beden kendini yavaşça yere bırakmıştı. Üzerine kanla karışık yağmur yağmaya devam ediyordu ve sırtındaki kanlarda süzülerek toprağa geçiyordu. Nasıl bir hal aldığını çok merak ediyordu. Çünkü rastgele dolaşmamıştı tırnak sırtında. Bir şey yazmış ya da çizmiş gibiydi. Yanında cep telefonunu getirmediğine lanet etti. Arkasının resmini çekip bakabilirdi en azından ama şimdi onu da yapamayacaktı. Burada da bir işi kalmamıştı zaten. Eve gidip merakını bir an önce giderebilirdi. Ayrıca bir süredir alamadığı uykusunu da birazda olsa alırdı.
O an aklına gelen şeyle duraksadı. Ormandan gitmemeliydi. Bu da gitmesi için yapılan bir şeydi ve boyun eğemezdi. Çöktüğü yerden kalkarak tam karşısına doğru ilerlemeye başladı. Adımları biraz savsak ve ayrıca yavaştı. Acısı hala tazeyken elinden geldiğince yürümeye çalışıyordu. Amacına ulaşmadan ölmediğinden, bundan güç alarak ilerliyordu.
Yağmurda şiddetlenmeye devam ediyordu. Sanki biraz daha fazlalaşırsa gök delinecek gibiydi. Bazen buna haberci sesler duyuluyordu gökyüzünden. Tıpkı yeryüzünde bir bomba patlatılmış gibi bir sesti bu. Korku salan türdendi.
Gece boyu ormanda turlamasına rağmen, hiçbir şeyle karşılaşmamıştı. Sanki yok olmuştu o beden. Neden ormandan gitmesini istediğini de anlayamamıştı. Belki de bu sadece bir yanıltmaydı. Gitmeyeceğini bilerek onu burada tutmaya çalışmışlardı.
Jeno neye inanacağını bilmiyordu. Sadece iyi şeyler olmasını umut etmekle yetinebiliyordu.