bölüm on üç° köpek
Güneş kendini göstermeye başlamışken, perdeye rağmen biraz yansıma oluyordu. Bu onları uyandırmak için yeterli olmamıştı. Uyanmalarına sebep olan şey, şiddetli köpek havlamasıydı. Sanki bir tehlike sezmiş gibi delicesine bağırıyordu adeta. Gözlerini açan ilk Jaemin olmuştu. Çıplak vücudunu örtüden ayırarak dikleşmişken, yanındaki kusursuz görünen bedene bakmıştı. Uyanık olduğunun farkındaydı. Nefesleri düzensiz ve göz kapakları sıkılmaktan bazen titriyordu. Hafifçe yüzüne doğru eğilerek minik bir buse kondurmuştu.
"Uyanık olduğunu biliyorum. Numara yapmaya devam edeceksen eğer, seni daha çok öpebilirim."
Jeno ise arka arkaya duyduğu kelimeler ile gözlerini açarak yataktan kendini atmıştı. Yarı çıplak vücudu soğuk ve sert zemin ile buluştuğunda yüzünü buruşturmuştu. Jaemin ise yatakta onun bu haline gülmekle meşguldü, şimdilik.
Kendine geldiğinde gözlerini aralamıştı ama kahverengi değildi. Dün gece olduğu gibi kırmızıya bürünmüştü. Koyu bir kırmızıydı. Şehvetten uzaktı, öfke doluydu. Patlamaya hazır bir bombanın son saniyelerini andırıyordu.
"Sakın bana bir daha dokunmaya kalkma. Sadece bu yaptığın iğrenç şeyi kontrol etmemi öğret ya da kolay yoldan beni öldür gitsin. O yüzünü daha fazla görmeye dayanabilir miyim, emin değilim." Gülüşü solmuştu. Kızgın olacağını hep biliyordu ama ölmeyi umut edecek kadar nefret besleyeceğini tahmin edemezdi. Tam ağzını açmış bir şeyler söyleyecekti ki, köpekten yükselen ses artmıştı. Sessiz kalarak ayaklanmıştı. Yerdeki çantasından bir pantolon alarak üzerine geçirmiş ve odadaki bedene bakmadan çıkmıştı. Jaemin'in içinde kötü bir his vardı. Tıpkı Jeno'nun vampirler saldırmadan önce hissettiği gibiydi.
Merdivenler o indikçe uzuyormuş gibiydi. Onlar bile inip, o kapıya ulaşmasını istemiyordu. Daha fazla dayanamadılar. Son basamaktan birkaç adım sonra kahverengi dış kapı vardı. Zeminde çıkan sesler ile yaklaşmıştı yavaşça kapıya. Sadece bir köpek olduğunu düşünmüyordu dışarıda. Bu yüzden temkinliydi. Duyduğu havlama sesi artmışken kapıyı açmıştı. Yüzüne vuran sert rüzgar ile birkaç saniye göz kapaklarını kısması gerekmişti. O ara gördüğü iki karaltılı beden, gözlerini tam olarak açtığında netleşmişti. Onu ilk defa bu kadar yakından görüyordu. Bir daha görebileceğini de hiç düşünmemişti. Sonuçta herkese ölü bir beden olarak sunulmuştu yıllar önce. Tasmasını tuttuğu iri köpek ve bakışları ile gücünü sergiliyordu. Gerçek anlamda korkulacak birine dönüşmüştü. Yanındaki daha genç bedeni tanımıyordu ama diğer beden korkması için oldukça yeterliydi. Jaemin güçsüz olduğundan değildi. Belki de o adamdan daha güçlüydü ama ölmesi gerekirken ölmemiş bir adamı Jeno'nun olduğu yerde öldüremezdi.
Jeno'nun babasını öldürmeye cesareti yoktu.
Yaşlı adamın gözlerine bakarak ağzından dökülecek kelimeleri bekliyordu sabırla. Jeno'nun burada olduğunu bildiğinine emindi. Yoksa gelmek için başka sebebi olamazdı, hemde ölü sayılırken ortaya çıkmışken.
"Yine benim gibi bir insanı daha vampire dönüştürdüğünüzü duydum. Hedefinizde o kadar insan arasından oğlum muydu yani?" Kahkahası yayılmıştı adeta ormanda. O an aklına şu söz dolmuştu. İyi olan biri bile içinde kötülük bulundururdu ve bu yaşlı adamın kötülüğü ortaya çıkmışa benziyordu.
Sessizliğini bozacakken itilen bedeni ile yere düşmüştü. Şok içindeyken aniden gelen darbeyi fark edememişti bile. Kafasını yerden kaldırdığında Jeno'nun bedenini görmüştü, babasına doğru ilerleyen. Elindeki köpeği bırakan adam oğluna sarılmıştı sıkıca. Onlar huzurlu saniyeler geçirirken, Jaemin köpek ile göz göze gelmek zorunda kalmıştı. Çünkü her an üzerine atlayacak gibiydi.
Sarılmaları bittiğinde, Jeno konuşacakken yaşlı adam onu susturmuştu. Kısaca "başka bir yerde konuşuruz," diyerek oğlunu geldikleri ilerideki arabaya doğru götürmeye başlamıştı. Jaemin'in yapacağı bir şey yoktu. O bedeni daha fazla zedelemek istemiyordu. Bu yüzden kaderine boyun eğerek gidişlerini izledi. Jeno ile gözleri son kez kesiştiğinde belirsiz duygular vardı. Anlamlandırmaya çalışmak oldukça zordu. Çünkü kırmızı gözlerinin aksine, kahverengi gözleri çok şey saklıyordu.
Araba giderken de yaptığı tek şey bakmak olmuştu. Tekrar buluşmayı dilemek isterdi ama o beden kendinden nefret ediyordu artık, tıpkı önceden Jaemin'in de ondan nefret ettiği gibi. Rolleri kısa süre içerisinde değişmişti.
Araba gözden kaybolduğunda yerde yatan iki bedene kaydı gözleri. Dikkatini onlara vererek nefeslerini dinledi. Bir sorun olmadığını sadece bayıldıklarını anladığında, onları öylece bırakarak ilerlemişti. Hedefi az önce yere düşerek çıktığı ev değildi. Mavi göle doğru ilerliyordu. Güneş gözden kaybolduğundan hava kapalıydı. Bu da gökyüzü ve gölün bir bütün gibi görünmesine sebep oluyordu. Büyüleyiciydi, kendine çekiyordu.
Çıplak ayakları taşlar tarafından yara içinde bırakılsa da çok umrunda değildi. Hafif acılardı ve kısa sürede geçeceğini biliyordu. Tek geçmeyen şey yağmur yağana kadar yerde kalacak kan lekeleriydi. Sonunda o da birkaç damlayla süzülüp gidecekti. Jaemin'de göle ilerken bunu diliyordu. Süzülüp gitmeyi, belki de yok olmayı. Birçok kişiye kötü şeyler yaşatmıştı. Eğer ölmezse önünde daha uzun yıllar vardı ve daha kötü olacağını biliyordu. Kötü olmak için doğmuştu, buna mecburdu.
Ayakları soğuk suya değdiğinde etkilenmeden ilerlemeye devam etmişti. Bakışlarını gökyüzünden ayırmıyordu. Su seviyesi ise boyuna yaklaşmak üzereydi. Çabuk derinleşen bir yapısı vardı. Bir iki adım sonra başı da suyun içerisinde gözden kaybolmuştu. Bakışları şimdi gökyüzüne bakmıyordu. Kapalıydı ve tek gördüğü karanlıktı. Soğuk suyun içinde sonsuz gibi gelen bir karanlık.