bölüm on beş° karanlık oda
Gözleri tekrar mavilikler ile buluştuğunda, bu sefer şaşırmıştı. Nefes alabiliyordu. Göğüs bölgesinde bir baskı hissetse bile nefes alabiliyordu! Neler olduğunu anımsadıkça, mantıksız geliyordu.
Görüntüden sonra gelen sesler ile adını işitmişti. Yanında iki beden ona sesleniyordu. Suda değildiler. Vücudu taşlara değiyordu ve hissettikçe acı veriyordu. Tamamen kendine gelmeye çalıştı. Neler olduğunu anlamak istiyordu.
'Gerçekten Jeno beni öldürecek kadar mı nefret ediyor artık benden?' Kafasında dolaşan soru buydu. Ölmek değildi problemi.
Suyun sakin sesini de net bir şekilde işittiğinde, yakınındaki sesler artık daha netti. Sürekli adını tekrar edip, iyi olup olmadığını soruyorlardı. Susmalarını istedi. Kafası patlayacak gibiydi ve sesler onu daha kötü hale getirmeye yarıyordu. İyi olduğunu söylemeyi denedi. Yapabildiği tek şey ise, dudaklarını biraz oynatabilmek olmuştu. Boğazına sıkı bir düğüm atılmıştı, konuşmaması için sanki. Her denemesinde acı çekse de denedi. Çünkü bedenindeki acıdan çok, kalbinde ki acı kesilmek bilmiyordu. İstemeden gözünden yaşlar süzülüyordu şimdi. Gökyüzünün maviliği netliğini kaybediyordu. Korktu, yine kaybetmekten. Ölümden korkmuyordu. Kendini affettirmeden ölmekten korkuyordu artık. En büyük korkusu bu olmuştu. Nasıl buraya gelmişti ki? Acımasız olan oydu.
Metal bir tat ağzında dolaşırken, 'ne oldu' demişti. Yine içinde kaldı sanıyordu bu sesinde. İki beden susmuştu aynı anda. Birbirlerine baktıktan sonra aralarından biri birkaç cümle sarfetmeye çalıştı.
"Biri gelip bizi etkisiz hale getirmişti. Ayıldığımızda seni aradık evde. Onlarla gittiğini düşünmüştük ama yanılmışız. Burada ne yapacağımızı düşünüp manzaraya dalmışken, suyun üzerinde yüz üstü yüzen bedenini gördük. Boğulmuş gibiydin. Hemen seni sudan çıkardık. Etrafta hiç kimse yoktu. Kendini öldürmeye çalışmış olamazsın, değil mi?" Çok yakın değillerdi konuşan beden ile ama gözlerindeki endişeyi fark etmişti. Onları bayıltanların tehlike olduğunu düşünüyorlardı ve en güçlüleri Jaemin'e ihtiyaçları vardı; yaşamak için.
Jaemin'in ise duyduklarından sonra gözleri büyümüştü.
'Gerçekten kimse yok muydu?'
Gözyaşları daha da şiddetli akmaya başladı. Birbirlerini kovalıyorlardı adeta. Bu sefer acıyı umursamamıştı. İçinde yeşeren ufacık mutluluktu gözyaşlarının sebebi.
'Belki de benden o kadar çok nefret etmiyordur. Öldürmeye çalışmamış bile.'
Yanındaki bedenlerin yardımıyla ayağa kalkıp eve doğru yürümeye başladılar. Vücudunun daha önce hiç bu kadar halsiz düştüğünü hatırlamıyordu. Çok fazla yük olduğunu hissediyordu ama orada daha fazla oturup yalnızlığını düşünmek istemiyordu. Evde de ne yapacağı hakkında bir fikri yoktu. En azından onu kendine çeken maviliklerden biraz uzakta olacaktı. Koyu renkli perdeler arkasına sığınacaktı.
°°°°°°°°°°°
Günler birbirini kovalarken, o saklanıyordu. Maviliklerden saklanıp yalnızlığına daha çok sığınıyordu. Tüm evin perdeleri kapalıydı. Geceleri bir şeyler atıştırmak haricinde odadan bile dışarıya adım atmıyordu. Kitaplar okuyup ağlıyordu. Bir vampire göre ters şeyler gibi geliyordu, değil mi? Ama onlarda hissederdi. Onlarda okur ve hayal ederdi. Onlarda şarkılara kapılıp sürüklenirdi.
Kitap okurken insanlara göre tek farkı, ışığa ihtiyaç duymamalarıydı. Gelişmiş gözleri sayesinde karanlıkta kelimeleri seçip özenle okuyabiliyordu. Bunu bile yapamasaydı, yapacak başka bir şeyi yoktu. Film izlemekten de kaçınıyordu. Işık istemiyordu hayatında. Aslında hayatının son zamanlarını yaşıyor gibiydi. Bir krallığın çöküşüne benziyordu. Savaşmıyordu, yaşamıyordu. Tek yaptığı nefes almaktı.
Kendini affettirmek için ne yapması gerektiğini de bilmiyordu. Hep kötü olmuştu.
Elinden de kaçırmıştı şansını. Jeno'yu bir daha görememe şansı bile vardı. Babası ile birlikteydi hem artık. Son zamanlarda yaptığı çoğu şeyi babası için yapmıştı o. Sadece bir dönem aşık olduğu ve hayatının şokunu yaşatan adamı bırakmak kolay olmuştur diye düşünüyordu. Hem onu en nefret ettiği şeye dönüştürmüştü. Şeytandan daha kötü olabilirdi gözünde.
'Belki de gerçekten Şeytanım. Gözlerim bile onunla aynı renge bürünüyor.'
Beyin düşündükçe kendini yiyip yok edebilseydi, Jaemin şu an yok olurdu. Ama hatalı olsa da, her konu da kendini suçlamaya başlamıştı. Bilmediği çok şey vardı. Jeno'nun duygularının değişmediğini bilmiyordu. Çünkü Jeno sevdiği kişiyi fazla severdi. Nefret etse bile, içindeki sevgisi asla eksilmezdi.
Babası ile buluştuğu için mutluydu ama tıpkı Jaemin gibi o da düşünceler arasında yok oluyordu. Nefret edemiyordu o adamdan. O gece kendine olan narin dokunuşları ile yine büyülenmişti onun tarafından. Ve Jaemin'in bu yaptığı son büyüye karşı başka bir büyü yoktu. Birbirlerinin vücutlarına bile kazınmışlardı.
Jeno biliyordu ki, vücudunda kanı akan Jaemin'e aitti artık.