5. Zaman Kaçkını

239 40 1
                                    

Selamlar!

Okurken yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın! İyi okumalar.

---

Zaman, yıllara, aylara ve de günlere ayrılıyor; bizi yavaş yavaş tüketiyordu. Her geçen an ölüme biraz daha yaklaşıyorduk. Zaman hızlı geçiyor, kimseyi dinlemiyordu. Fakat beni asıl üzen, güzel anlarımızda zaman hızlanırken en kötü anı yaşarken neden böylesine yavaş akıyordu?

İnsanın en büyük düşmanı ne olabilirdi? Bana kalırsa bizim en büyük düşmanımız yine bizdik ama zaman, bizimle bile bu konuda savaşıyordu. Acımasız bir şekilde güzel anlarımızı geride bırakıyor, önümüze bilinmeyen bir yol çiziyordu ve ben bilinmezlikle sınanmayı sevmiyordum.

Zaman benim düşmanımdı. Ama en büyük düşmanım, aynaya yansıyan donuk gözlerin sahibiydi.

Her aynaya baktığımda geçmişi de beraberinde taşıyan bu omuzların sahibiydi.

Kendine acıması olmayan, ruhunu öldürmek ister gibi boğazını saran bu kanlı parmakların sahibiydi.

Çocukluğuna sırt çeviren, kimseye güvenmediği için kendini herkesten soyutlayan kişiydi.

Benim en büyük düşmanım; Alçin İris Atakol'du.

Kulağa ne kadar da olanaksız geliyordu. Atakol. Ben bu ailenin bir üyesiydim. Yıllarca kendine bakmış bu kız, bir ailenin üyesiydi. Kendini büyütmeye çalışmış, ve başarısız olmuş, her ağladığında gözyaşlarını kendi elleriyle silen kız Atakol ailesinin bir üyesiydi.

İnanmak istemiyordum. Nedeni öyle açık seçik bir şekilde gözlerimin önündeydi ki; ben, yıllar boyunca kendi kendine aile olan ve arkadaşlarını aile yapan bu kız, bir ailesi olabileceğine inanamıyordu.

Bir rüyanın içindeydim ve her geçen gün bunun bir kâbusa dönüştüğünü hissediyordum. Çığlık atmak ve yardım istemek, bu rüyadan uyanmak istiyordum.

Kimse sesimi duymuyordu. Bu kadar mı görünmezdim?

Sokaklara çıkmak, bembeyaz bir duvar bulmak istiyordum. Hayır, hayır duvar siyah olmalıydı. İris'e yalnızca siyah yakışırdı. O, gizlenmeyi ve karanlığı severdi.

Sonra o duvarın karşısına geçip bir süre düşünürdüm. Bu simsiyah duvarın karşısına geçen biri acaba ne düşünüyordur diye sorgulardım. Belki de kendi ruhlarını görenler vardı. Karanlığa hapsolmuş ruhlar. Bir sprey boya alırdım elime. Yazmaya başlardım.

Neden beni görmüyorsunuz?

Neden beni duymuyorsunuz?

Beni anlayan tek bir insan yok mu bu dünyada?

Çığlık attığım o günler neden kimse beni kurtarmadı? Önemsiz miyim bu kadar? Yaşamayı hak etmeyecek kadar mı kötüyüm? Çocukluğumu neden kurtarmadınız?

Çığlıklarımı duvara dökerdim. Biri görsün, beni duysun ve artık beni kendimden kurtarsın diye. Sonra altına bir imza atardım. Tüm kabullenmişliklerimle, gerçeklerle, gecikmişlerle ve olması gerekenle.

Ben, yazardım ve devam ederdim. Alçin İris Atakol. Her suçu ona yüklediğiniz, karanlığa zorla ittiğiniz, aydınlığın kabul etmeyeceğini yüzüne vurduğunuz o kız.

Sprey boyayı yere bırakır ve birkaç adım gerileyip buruk bir gülümsemeyle duvardaki yardım çığlığıma bakardım. Ve yine aynı manzara karşılardı beni.

İzdüşümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin