14. Suçluluk

156 25 9
                                    

Merhaba! Nasılsınız?

Bu bölüm nedense çok hoşuma gitti. Yazarken de aşırı keyif aldım. Bol bol yorum yapın olur mu? Keyifli okumalar!

İhanetin karanlık sokağına sapan kimseye tekrar güvenilmez. İkinci şanslar vardır ama herkese bu şans tanınmamalıdır. Kim bir kez saptığı o yola yeniden sapmayacağına dair güvence verebilir ki? Kimse.

Hayatımda kolayca geçip giden hiçbir şey olmamıştı. Çoğu günler nefes alırken bile efor harcamam gerekmişti. Yalanlar söylemiştim, zorluklarla başa çıkarken bocalamıştım ama hiç kimseye ihanet etmemiştim. Bir zamanlar sevip sonradan bunu hak ettiğini düşüneceğim kişilere bile. Fakat ihanetle tanışıktım. İhanet eden taraf olmasam da ihanet edilen taraf olmuştum. Ben de onun kurbanlarından biriydim.

İhanet insanların ruhlarını esir alan sinsi bir canavardan farksızdı. Etrafta dolaşıp insanların ruhlarına, zihinlerine sızıyordu ve işi bittiğinde kendine yeni kurbanlar aramaya başlıyordu. Karşımda donakalan mutfak faresinin de zihnine sızmıştı, sıradaki kurbanı oydu.

Onun ihaneti belki bana karşı değildi ama aileme karşıydı. Yeni yeni hayatıma dahil olan, bir şekilde kalplerini hissedebildiğim aileme karşı.

Mutfakta birkaç kez gördüğüm genç yaştaki kızın zorlukla yutkunduğunu bulunduğum yerden görebildim. Kapının yanındaki düğmeye uzanıp ışığı açtığımda korkuyla bembeyaz kesilen suratı netleşti. "Bırak telefonu."

"Ben..." Telefonu aceleyle kapattı ve masadan uzaklaştı. "Ben düşündüğünüz gibi bir şey yapmadım."

Beynim hızlı çalışıyordu. Her zaman hızlı çalışırdı fakat kritik anlarda onun hızına ben bile yetişemezdim. Bu kız her ne yapıyorsa, artık hangi belgeleri kime göndermeye çalışıyorsa belli ki yakalanmayı göze alacak kadar önemliydi. Benim kim olduğumu muhtemelen biliyordu. Benim gerçek soyadımı biliyordu, duymuş olmalıydı. Bu belgeleri kime gönderecekse bunu da söylerdi.

Birkaç adımda yanına ulaştığımda masanın yanındaki dolaba geriledi ve çarparak üzerindeki bir klasörü düşürdü. "Alçin Hanım, lütfen beni dinleyin."

"Dinliyorum zaten mutfak faresi." Omzundan tuttuğumda irkildi. Elindeki telefonu çekip aldım ve onu itekleyerek sandalyeye oturmasını sağladım. "Ben seni dinliyorum ama sen hâlâ anlatmıyorsun. Kime bilgi sızdırıyorsun?"

Sandalyeye yapıştı. Gözlerini elimdeki telefondan ayırmadan "Hiç kimseye." diye fısıldadı. "Ben sadece..."

"Temizlik mi yapıyordun?" diyerek araya girdim. Yüzüne doğru eğilirken gülümsedim. "Masayı mı düzenliyordun? Ortalığı mı topluyordun? Hangi yalana sığınacaksın?"

Başını hızla iki yana salladığında telefonu göstererek "Kıraç Atak mı yoksa?" diye sordum. "Ona mı çalışıyorsun?" Kafasını daha da hızlı salladığında güldüm. "Demek ona çalışıyorsun."

Cevap veremediğinde iç çekip masanın üstündeki belgeleri karıştırmaya koyuldum. Atakol ailesine ait yerler, adını ilk defa duyduğum iş insanlarıyla yapılan anlaşmalar ve üzerinde benim kimliğimin fotokopisi bulunan boş bir kâğıt... Dağınık bir şekilde hepsi masanın üzerindeydi. Kimlik fotokopisine bakarken telefonu masaya gürültüyle koydum. Alçin İris Atakol. Beni deşifre edecekti. Kıraç, gerçekte kim olduğumu hâlâ öğrenemediyse de engel olmasaydım çoktan öğrenmiş olacaktı.

Kilidi açması için telefonu masanın ucuna itip dik dik baktım. Başını bir kez daha salladığında sandalyeyi tutup masaya çektim ve çenesini sıkıca tuttum. "Yeterince zor bir gün yaşadım mutfak faresi ve sana harcamak için peynir kırığı kadar bile sabrım kalmadı. Aç şu telefonu."

İzdüşümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin